- Aslı Öktener Köse
Şimdilerde İstanbul’un neredeyse her yerini ışığın efendisi ünlü ressam Rembrandt’a ait Rotterdamlı Bira Üreticisi Dirck Jansz Pesser’in eşinin portresi süslüyor.
Siyahlar giymiş, kolalı beyaz başlık ve kırmalı iri boyunluk takmış bu kadın, 21. Yüzyılın İstanbul’unda geçmişe açılan bir tünel misali gözlerini size dikmiş bakıyor!
Biz de bu cüretkâr davete dayanamıyor ve çocukları da yanımıza alarak hafta sonu ailecek Emirgan’daki Sabancı Müzesi’nin yolunu tutuyoruz.
Daha önce Dali, Picasso ve Rodin gibi birçok sanatçıya ev sahipliği yapan Sakıp Sabancı Müzesi, 10’uncu yaşını, “Rembrandt ve Çağdaşları Sergisi” ile kutluyor.
Rahmetli işadamı Sakıp Sabancı’nın bir zamanlar ailesi ile beraber yaşadığı nefis bir boğaz manzarası ve muhteşem bir bahçeye sahip Atlı Köşk’ün müze olarak kullanılması büyük isabet olmuş.
Eğer 14 yaşından küçük 2 çocuğunuz varsa sergiye giriş de ücretsiz oluyor.
Karanlığın ışıkla buluştuğu yer olarak belirtilen sergi, “Hollanda Sanatının Altın Çağı” nı Türkiye’de yansıtıyor.
Giysilerimizi vestiyere bırakıp kırmızı halıdan yürüyerek salona giriyoruz. Oğlum 6, yeğenim ise 13 yaşında. Sanata alışsınlar istiyorum ve sergi hoşlarına gidecek mi çok merak ediyorum.
Rembrandt‘ın yanı sıra Hollanda resim sanatının önde gelen isimlerinin de bulunduğu sergi, 59 sanatçının 73 tablosu, 18 desen ve 19 objesiyle birlikte toplam 110 eseri barındırıyor.
Serginin girişinde bizleri Nicolaes Eliasz Pickenoy’un yaptığı Johanna Le Maire tablosu karşılıyor.
İğne işi dantelli başlığı, düğün eldivenleri, altın takıları ve kemeri ile Johanna’nın büyülü bir görünümü var. Tabloda görülen düğün eldivenlerini canlı olarak görmek oldukça heyecan verici!
Düğün günü gelin ve damat bu eldivenleri giyer, sağ ellerini birleştirerek evlilik anlaşmasını mühürledikleri ana kadar da çıkarmazlarmış.
Sergide düğün eldiveni gibi tablolarda kullanılan pek çok başka obje de sergileniyor. Bunlardan biri de Rummer denilen içki kadehleri.
Gölge ışık oyunlarıyla portrelerin üç boyut kazanmasını sağlayan Rembrandt’ın eserleri göz kamaştırıyor.
17. yüzyılın en büyük manzara ressamı olan Jacob Van Ruisdael’in Yel Değirmeni tablosundaki ışık ve gölge ayrıntılarına hayran kalıyorum.
Peki ya Govert Flink’in, İshak’ın Yakup’u kutsamasını konu alan resmine ne demeli?
Ünlü ressam Bakhuizen’in beyaz köpüklü azgın dalgalarla çalkanan denizinin önünde saatlerimi harcayabilirim.
Nefesimizi tutmuş, ustaların tabloları arasında keyifli bir yolculuk yaparken önce yeğenim söylenmeye başlıyor: ‘Ben sıkıldım biraz!’ ardından da oğlum: ‘Ne zaman deniz kenarına gideceğiz?’
İlgilerini tablolar üzerine çekmeye çalışıyorum ancak çok da başarılı olamıyorum.
Bir ara yabancı turistlerin çocukları dikkatimi çekiyor. Onlarınkinin yaşı da bizimkiler kadar ancak hiç sıkılmış görünmüyorlar. Sergiyi de aileleriyle birlikte keyifle geziyorlar.
‘Acaba biz neyi yanlış yapıyoruz? Çocuklara sanatı nasıl sevdirebiliriz?’ diye düşünüyorum.
Ben ve eşim Rembrandt ve Çağdaşları Sergisi’nden aklımız ve yüreğimiz dopdolu ayrılıyoruz.
Ama ne yazık ki çocuklar bizimle aynı fikirde değiller!
Bu muhteşem sergiyi tamamlar tamamlamaz, ‘Çocuklarla sergi nasıl gezilir?’ konusunda biraz araştırma yapıyorum, bir de ne göreyim! Meğer Sabancı Müzesi sitesinde tüm sorularıma tek tek yanıt vermiş. Çocuklarla müze nasıl gezilir buyurun püf noktalarını okuyun:
Kutu
Sergiyi çocuklar için daha verimli hale getirmek istiyorsanız yapabileceğiniz pek çok şey var.
Gezi öncesi
Müze gezi kurallarını çocuklara bir kez daha hatırlatın: Sessiz oluruz çünkü müzedeki diğer ziyaretçiler eserlere bakarken düşünmek, etiketleri ya da bilgi panolarını okumak isterler. Gürültü dikkatlerini dağıtabilir. Rehberi dinleriz çünkü onun anlatacakları şeylerle eserleri anlamamız kolaylaşır, sorduğu sorular aklımıza ilginç ve farklı düşünceler getirebilir. Eserlere dokunmayız çünkü elimiz, onu koruyan bir yağ tabakası ile kaplıdır. Dokunduğumuz yere onu da bulaştırırız. Yağ, içindeki asitlerle esere zarar verir. Flaşla fotoğraf çekmeyiz çünkü sürekli flaş ışığına hedef olan tablo yüzeyinde zamanla yanıklar oluşabilir.
Sergiyle ilgili önceden bilgi edinin ve çocuklarınızın sergiyi merak etmelerini sağlayın. Ama ona/onlara aşırı bilgi yüklemeyin. Sence/sizce neden bu sergiye gidiyoruz? Sergi nereden gelmiş olabilir? Sergide neler var? (Resim, fotoğraf, heykel) Kaç yıl öncesinin eserlerini göreceğiz? gibi sorular sorabilirsiniz.
Gezi sırasında
Çocuklarınızın istediği sanat tarihi konferansı değildir sadece oyundur, keyiftir. Onunla yön bulma oyunu oynayın. Girişte müze planı alın, görmek istediğiniz yapıtları işaretleyin, sonra da çocuğunuzdan sizi, tıpkı define arama oyunundaki gibi, seçtiğiniz eserlere götürmesini isteyin.
Çocuğunuza çekinmeden beğendiğiniz, beğenmediğiniz, sizi keyiflendiren sanat yapıtlarını işaret edin. Ne düşünüyorsanız açıkça söyleyin, fikrini sorun, göreceksiniz o da size fikri sorulduğu için kendi sözcükleriyle görüşünü aktaracak. Ancak sakın monolog içine girmeyin, sizinle konuşmak, size kendisini göstermek isteyen o olacaktır.
Bırakın sergi salonunda serbestçe dolaşsın ve ilgisini çekenin önünde dursun, yanına yaklaşın, siz de ilgilenin ve ne gördüğünü sorun.
Değerlendirme yaparken çocuğunuzun boyunu hesaba katın. O küçük olduğu için yapıtlara sizin baktığınız açıdan bakamaz.
İçeride çocukla uzun süre kalmayın! Az eser görün yeter ki keyifli olsun, tekrar gelmek istesin.
Gezi sonrasında
Sergi ya da müze çıkışında mutlaka kartpostal, hediyelik eşya, kalem, silgi, çanta, bloknot ya da puzzle vs. alın. Odasının duvarlarına assın, arkadaşlarına göstersin, gördüklerini anlatsın ve sergiyi gezerken aldığı keyfi hatırlasın.