Gündem

'Erdoğan, Sünni dünyanın liderliğini hedefliyor, Alevi meselesine ulusal bir mesele olarak bakmıyor'

Reha Çamuroğlu: Kahramanmaraş’ta AKP birinci parti. Neden 1978’teki Kahramanmaraş katliamı için devlet adına özür dilemiyor?

17 Kasım 2014 12:20

AKP eski milletvekili Reha Çamuroğlu, hükümetin alevi açılımının gerçekleşmemesinin nedenini uluslararası bağlantılar olduğunu dile getirdi. Çamuroğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Sünni dünyanın liderliğini kendisine hedef edindiğini belirterek "Cumhurbaşkanımız Alevi meselesine ulusal değil uluslararası bir mesele olarak bakıyor" dedi. Çamuroğlu, AKP'nin Kahramanmaraş olayını gündeme getirmediğini çünkü bunu yapmak kendisi için oy kaybına tekabül eder" diyerek, "Dersim, AKP için mayınlı arazi değil ve rahatlıkla giriyor, çünkü sadece CHP var. Ama bugün Kahramanmaraş’ta AKP birinci parti. Neden 1978’teki Kahramanmaraş katliamı için devlet adına özür dilemiyor?" şeklinde konuştu.

"Türkiye’de otokrat bir rejim stabilize olur, tamamen yerleşirse Kürtlerin özgürlüğe ilişkin pek şansı kalmayacağını" belirten Çamuroğlu, "Çok ağır bedeller ödenecektir. Şunu unutmasınlar, Saddam döneminde Kürtler kâğıt üzerinde her türlü hakka sahipti. Ama sonra Halepçe yaşandı" diyor.

"Tayyip Erdoğan'ın geldiği dini geleneğin, Aleviliği İslam içinde görmediğini" söyleyen Çamuroğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor: 

"Hatta benim kanaatim odur ki bazı Sünni kesimler, Aleviler toplu halde ‘Biz İslam dışındayız’ deseler rahatlayacaklar. Çünkü onlar Alevilerin Müslümanlıklarında ısrar ederek ümmeti zehirledikleri kanaatindeler. ‘Bu zehirli virüs aramızdan çıksın gitsin’ niyetindeler ama bunu kamuoyu önünde söyleyemiyorlar. Bunu söylemeye en yakın kişi Hayrettin Karaman’dır. Geçmişteki diyaloglarımızda zaman zaman bunu söylemeye yaklaşmıştır. Açıkça söyleseler, rahatlayacaklar."

Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'in Reha Çamuroğlu ile yaptığı  "Ak Parti Maraş için niye özür dilemiyor" başlığıyla yayımlanan(17 Kasım 2014) röportajın tam metni şöyle:

 

Sebep Erdoğan'ın uluslararası bağlantıları

 

2007’den beri kaç çalıştay, kaç muharrem ayı iftarı geçti. Hükümetin Alevi açılımı neden bir türlü gerçek olamıyor?

Alevi açılımının gerçekleşmemesinin önemli bir nedeni hükümetin uluslararası bağlantılarıdır. Hükümet, özellikle de Sayın Cumhurbaşkanımız, Sünni dünyanın liderliğini kendisine hedef edinmiş görünüyor. Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, politik kararlar alınırken göz önüne alınan unsurlar oldular. İran ve Suriye de negatif anlamda göz önüne alınan unsurlar. Cumhurbaşkanımız Alevi meselesine ulusal değil uluslararası bir mesele olarak bakıyor.

 

Siz  kendisinin danışmanlığını yaparken Sünni dünyanın liderliği gibi bir hedefi yok muydu?

O zaman biliyorsunuz daha Ümraniye bombaları yeni ortaya çıkmıştı, daha Balyoz yoktu ortada. Siyasi ortam çok değişikti. 2007’de o kadar güçlü olmadığı için bazı ittifaklar aramaya, bazı toplum kesimlerini okşamaya ihtiyaç duyuyordu. Bugün zannediyorum yine öyle bir ihtiyaç içerisinde. 2015 seçimleri öncesinde Sayın Erdoğan’ın ‘Olur a Kürtler alınırsa ya da biz Anayasa’yı değiştirecek oyun çok altında kalırsak’ gibi nedenlerle tekrar Alevilik meselesinde hareketlendiğini düşünüyorum. Hep seçim öncesi bir kucak dolusu gül ya da karanfille sokağa çıkıldı, seçim sonrası hepsi rafa kaldırıldı.

 

Türkiye'de artık üç ulus var

 

2014 Türkiye’si size göre nasıl bir ülke?

Gezi olayları sırasında Tayyip Erdoğan ‘Yüzde 50’yi evlerinde zor tutuyorum’ dedi. Birincisi, bu abartılı bir rakam. Oy kullanmayanlar da bu milletin bir parçasıysa AKP’nin o dönemde aldığı oy yüzde 37-38’dir. O lafı etmek ‘Diğer yüzde 50’yi benden saymıyorum’ demektir. Diğer yüzde 50 öteki ise değerli hocam Şerif Mardin’in 80’li yıllarda vurguladığı cümle aklıma gelir; ‘Bu gidişle Türkiye’de iki ulus olabilir’. Ben bugün Türkiye’de 3 ulus gözlemliyorum. Bir, Müslüman Kardeşler ulusu. Yeni Türkiye’nin öznesi olarak tasarladıkları ulus budur. İki, laik Türk ve Kürtler ve İslamcı olmayan Müslümanlardan oluşan bir ulus. Üç, Kürt ulusu.

 

Kürtlerin otomatik doğum beklentisi hata

 

Laik Kürtleri, Kürt ulusundan ayırıyor musunuz?

Onlar katılabilir de, ayrılabilir de ama onların çoğunun asıl duruşu Kürt ulusu tarafında. Görüyoruz ki laik Kürtler çoğu zaman Kürt ulusal çıkarlarını genel Türkiye çıkarlarının üstünde tutuyorlar. Sırrı Süreyya Önder gibilerin söylemlerine baktığımızda Türkiye’de demokrasinin onlar için ikinci planda olabildiğini, esas meselenin Kürtlerin sorunlarının çözülmesi olduğunu görüyoruz. ‘Biz özgür olalım, Türkiye zaten demokratik olur’ gibi otomatik bir doğum beklentisi içinde olduklarını görüyoruz ki bu çok hatalı. Eğer Türkiye’de otokrat bir rejim stabilize olur, tamamen yerleşirse Kürtlerin de özgürlüğe ilişkin pek şansı kalmayacaktır. Çok ağır bedeller ödenecektir. Şunu unutmasınlar, Saddam döneminde Kürtler kâğıt üzerinde her türlü hakka sahipti. Ama sonra Halepçe yaşandı.

 

Hükümet IŞİD sempatizanlarını karşısına alırsa oy kaybeder

 

Alevilerin hükümetin Suriye konusunda kullandığı dilden rahatsız olduğunu net biliyoruz. AK Parti’nin IŞİD konusundaki tavrı neden hiç inandırıcı gelmiyor sizlere?

Bugün Sayın Davutoğlu sık sık şunu tekrarlıyor; ‘Biz IŞİD’e hiç destek olmadık’. Twitter’ı şöyle bir incelediğinizde, Türkiye’de binlerce IŞİD sempatizanı olduğunu, bunların sempati duymakla kalmayıp çevreye ağır tehditler savurduklarını görürsünüz.

 

Bu insanların kişisel sempatisinin hükümetle ne ilgisi var?

Peki, hükümet niye seyrediyor bunu? Hükümet Twitter’da kendisine en küçük bir hakarete dava açmayı biliyor. Ama insanlara ağır tehditlerde bulunan IŞİD sempatizanlarına neden aynı yasal takibi uygulamıyor? IŞİD’den bahsedilirken neden çok dikkatli, kibarlığın kıyısında bir dil kullanılıyor? Acaba IŞİD karşıya alınırsa çok miktarda oy kaybedeceklerini mi düşünüyorlar?

 

Sizce AK Parti bu yüzden oy kaybeder mi?

Bence kaybeder. Bu daha vahim işte.

 

Cemevine ibadethane artık altın kafes

 

IŞİD sempatizanlığı nedeniyle AK Parti seçmeni olan bir kitle olduğunu mu söylüyorsunuz?

Tabii ki var. Bunları devletimiz çok daha iyi biliyordur. Umarım o son uzun MGK’da suni gündemler yerine bu da konuşulmuştur. İnşallah! Bakın, Alevilere yedi yıl sonra bugün cemevlerinin ibadethane olarak tanınacağından bahsetmek, gelin sizi altın kafese koyalım demektir.

 

Bu kadar uzun zamandır beklediğiniz bir adım neden şimdi altın kafes olsun?

Son 7 yılda Alevilerin çocuklarına ‘terörist’ denildi. Berkin, Ali İsmail, Abdullah Cömert. Hepsine terörist denildi. Reyhanlı’da ölen 53 kişi için ’53 Sünni vatandaşımız şehit oldu’ denildi. Soma’da maden kazası oldu, ‘Oraya Aleviler gönderildi’ denildi. Alevilere bindirilmiş kıta muamelesi yapıldı. Suriye olaylarıyla birlikte Alevilere hakaret edilmeye başlandı bu ülkede. ‘Adalete Aleviler hâkim, TSK’da Aleviler hâkim’ masallarını bir kenara bırakalım. 81 ilden bir tanesinde Alevi bir valinin olmadığı bir ülkede bu masalları dinledik biz. Baştan aşağı inkârcı bir dil var. Bunların üstüne ‘Biz cemevi hakkını verelim, bakın ne güzel’ deme hakkınız yok sizin.

 

Türkiye'yi Hayrettin Karaman fetvalarıyla mı yöneteceksiniz?

 

Hükümetin bugün Alevilerin gönlünü bir nebze olsun ısıtmak için ne yapması gerekir?

Sayın Davutoğlu demokratik bir ‘U’ dönüşünü yapacaksa şu son 4 senenin özrünü dilemelidir önce. O zaman konuşma zemini doğduğuna inanırım. ‘Bir daha biz bu ayrımcılığı yapmayacağız’ deyin. 80 yıl önce olan Dersim için ‘Hadi CHP özür dilesin’ demek kolay. Baştan aşağı inkârcı bir dil var. Sonra da ‘Hepimiz kardeşiz, ne güzel şimdi müzeye de bedava gireceksiniz’. Başbakan Hacıbektaş’a geliyor ve söylediği laf bu. Dalga mı geçiyorsunuz, başka bir laf bulamadınız mı? Dersim’de ne söyleyeceksiniz merak ediyorum. Burada artık soru şu, 2014 yılından sonra Türkiye Hayrettin Karaman fetvalarıyla yönetilebilir mi? AKP ile Alevilerin kopuşu bu saatten sonra kategoriktir. Siyasi olarak artık rakiptirler. Çünkü AKP, Alevileri böyle tanımlamıştır.

 

Dersim bir alevi katliamı değil

 

Dersim meselesi artık siyasette neredeyse jenerik bir kavram. Günlük siyasetten arındırırsak sizce Cumhuriyet tarihi açısından Dersim neyi simgeliyor?

 

Dersim bir katliamdır. Devlet bu katliam için özür dilemelidir. Bu katliam bir Alevi katliamı değildir. Dersim’de katledilenler Alevi oldukları için katledilmemiştir. Öyle olsaydı Çorum’da da Aleviler katledilirdi, Sivas’ta da, Ege’de de katledilirlerdi. Böyle bir şey yoktur. Dersim’de katledilenler modernizmin merkezi ulus devletin yerel inisiyatifleri eski halinde bırakamayacağı gerçeğinden hareketle katledilmişlerdir. Genç ulus devlet, böyle bir katliama gitmeme yolunu bulabilir miydi? Bence bulabilirdi. Bulmamıştır, o yüzden de özür dilemelidir. Devlet adına Cumhurbaşkanı özür dileyebilir, Kemal Kılıçdaroğlu dileyemez.

 

Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığı özür

 

Tayyip Erdoğan Başbakanken ‘Eğer devlet adına özür dilenecekse, ben özür dilerim, diliyorum’ şeklinde bir ifade kullanmıştı.

 

Dilesin o zaman. Ayrıca şunu söyleyeyim, Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün anamuhalefet partisi lideri olması aslında Cumhuriyet’in başarısını gösterir. Cumhuriyet’in en büyük özrüdür. Zaten CHP de Kemal Kılıçdaroğlu’nu genel başkan yaparak en büyük özrü dilemiştir.

 

Cumhuriyet, dediğiniz şekilde bu özrü dilediyse yine de Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu özel olarak dile getirmeli mi?

Tabii dile getirmeli ama bunu Alevileri kandırmak ister gibi yapmamalı. Ben hayatımın hiçbir döneminde CHP’li olmadım. Ama CHP’ye karşı yapılan bu mugalataya da isyan ediyorum.

 

AKP neden Maraş için özür dilemiyor

 

Sezgin Tanrıkulu ‘Ben partim adına Dersim için o özrü dilerim’ dedikten sonra CHP içinde fırtınalar koptu. Bu sözleri adeta hakaret gibi alan CHP’liler gördük. Bu da son derece tuhaf değil mi?

Peki ben size bir şey sorayım. AKP niçin Kahramanmaraş’ı gündeme getirmiyor? Çünkü bunu yapmak kendisi için oy kaybına tekabül eder. Dersim, AKP için mayınlı arazi değil ve rahatlıkla giriyor, çünkü sadece CHP var. Ama bugün Kahramanmaraş’ta AKP birinci parti. Neden 1978’teki Kahramanmaraş katliamı için devlet adına özür dilemiyor? Üstelik Kahramanmaraş’ta Aleviler şehir merkezinde kuşatılarak boğazlandılar.

 

Bugün AK Parti seçmenleri arasında hiç Alevi yok mudur?

E-muhtıradan (27 Nisan) bir hafta sonra Tayyip Bey beni davet etti. Büyük bir Alevi tepkisini göze alarak, ‘Alevilerle Sünniler arasında bir köprü yaratabilir miyiz’ düşüncesiyle ben AKP'ye katıldım. Ama ben AKP'de korkunç bir hayal kırıklığına uğradım. Seçmen size ülkeyi idare edin diye oy verir, devleti ele geçirin diye değil. Ben Tayyip Bey’e hep çok net şunu söyledim, ‘Benden Alevi oyu beklemeyin. Ben bu partiye Alevilerden oy isteyemem. Bu çabalarla Alevilerin gönlünün bize ısınmasını sağlayabilirim’.

 

Peki Tayyip Erdoğan size oy beklediğini ima eden herhangi bir şey söyledi mi?

Hayır, o da öyle bir şey söylemedi. Ben Tayyip Bey’le hep bu dille konuştum, o da bunu kabul etti. Hep doğru bildiğim şeyi söyledim. Bu yüzden de belki anlaşamadık pek çok noktada. Onun da çok katı doğruları var, bunlarda da çok ısrarcı. Ben aklın yolunun bir olmadığına, doğrunun tek olmadığına inananlardanım. Tayyip Bey doğrunun tek olduğuna inanır. Fakat Tayyip Bey’in ısrarcı ve inatçı kişiliğini severim mesela.

 
Tayyip Bey'in geldiği gelenek bizi İslam içinde görmüyor

 

Tayyip Erdoğan’ın Alevilik meselesindeki ‘çok katı doğruları’ nedir?

Tayyip Bey için kendi zihnindeki İslam birdir, başkası yanlış ve mümkün olmayandır. Onun adına konuşmayayım ama Tayyip Bey’in geldiği dini gelenek Aleviliği İslam içinde görmüyor. Hatta benim kanaatim odur ki bazı Sünni kesimler, Aleviler toplu halde ‘Biz İslam dışındayız’ deseler rahatlayacaklar. Çünkü onlar Alevilerin Müslümanlıklarında ısrar ederek ümmeti zehirledikleri kanaatindeler. ‘Bu zehirli virüs aramızdan çıksın gitsin’ niyetindeler ama bunu kamuoyu önünde söyleyemiyorlar. Bunu söylemeye en yakın kişi Hayrettin Karaman’dır. Geçmişteki diyaloglarımızda zaman zaman bunu söylemeye yaklaşmıştır. Açıkça söyleseler, rahatlayacaklar. Varsın desinler, problem onların bizim değil. Aleviler kendilerini 1000 yıldır İslam içinde tanımlamışlar. ‘Allah, Muhammed, Ali’ demişler. Bugün bunu değiştirmeleri için hiçbir neden yok.

 

Diyanet'e yıkmak doğru değil mesele tamamen siyasi

 

Hükümetin aslında uzun zamandır cemevlerinin statüsünü çözmekten taraf olduğu ancak Diyanet vetosunun ağır bastığı doğru mu?

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in yaklaşık iki yıl önce o zamanın Başbakanı Erdoğan’a verdiği rapordan haberim var. Bu raporda Diyanet, ‘Cemevlerini ibadethane olarak kabul edemeyiz’ gibi bir cümle kullanmıyor. Bazı şeyleri Diyanet’e yıkmak da doğru değil. Ben bugün bir Diyanet çekincesi olduğuna inanmıyorum. Mesele tamamen siyasidir.

 

Beşir Bey'inki Alevilerin aklıyla şakalaşmak

 

Beşir Atalay’ın geçen hafta şöyle bir demeci vardı, ‘Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi geçen seneki demokratikleşme paketimizin içindeydi. Aleviler kendileri aralarında anlaşamadıkları için son anda çıkarttık’. Bundan da haberiniz var mı?

 

Buna kargalar bile güler. Demokratikleşme paketinden önce ben Sayın Tayyip Erdoğan ile görüştüm. 2013 ramazanında davet etti, resmi konutta bir saatlik baş başa bir görüşme yaptık. Efkan Ala o zaman başbakanlık müsteşarıydı. Onunla da bu konuyla ilgili iki kere görüştüm. Beşir Bey’in söylediğini maalesef ciddiye almak mümkün değil. Başörtüsü yasağını kaldırırken bütün Sünni cemaatlere ve tarikatlara mı sordular? Beşir Bey’in o cümlesi en hafif terimle Alevilerin aklıyla şakalaşmaktır. Sayın Atalay hangi Alevilerin bunu istemediğini söylemekle yükümlüdür. Bunu kanıtlarsa kendisinden özür dilerim.

 

Anlaşamamanıza rağmen yakın zamana kadar hükümette bir krediniz olduğunu anlıyorum. Bugün yine bir şekilde kapınızı çalsalar, kendilerine nasıl bir yol haritası önerirsiniz?

Türkiye artık bu denklemden çıktı. Tuhaf bir demokrasi anlayışı geliştirdiler. Sayın Başbakan’ın danışmanı Etyen Mahçupyan ‘Bu bir devrim hareketidir’ dedi. Ben devrimci hükümete şunu sormak istiyorum, yeni Türkiye’nin kurucu unsuru kimdir, bu yeni Türkiye’de İslam ahlakının kurucu gücü nedir, sizin şeriat olarak tanımladığınız kurallara atfettiğiniz rol nedir? Yeni Türkiye’de Alevileri arada bir okşanacak, arada bir de meydanlarda yuhalatacak unsur olarak mı görüyorsunuz? Bugün artık bunca hakaretten sonra lütuflara karnımız tok. Bundan sonra sizden valilik istemek durumunda değiliz. Kendi siyasi örgütlenmemizle Türkiye’nin demokratik bir ülke olması için çalışırız. Siyasette etkili olacağız.

 

Alevi Partisine gerek yok

 

Bir Alevi partisi kurulur mu mesela?

Yo, bence hiç gerek yoktur buna.

 

Alevilerin doğal partisi CHP midir?

Hayır, yok böyle bir şey. Aleviler yakın geçmişte merkez sağ partilere de oy vermiştir. ANAP’a da, DYP’ye de oy vermiştir.

 

Bugün merkez sağ bir parti yok ama

Bugün olmayan şey yarın olabilir. Aleviler büyük ölçüde CHP’ye oy vermekte, yine ona verebilirler.

 

AKPye oy veren Alevi yok mu?

Varsa da çok az olduğunu düşünüyorum. Hükümete yakın yayın organlarında ‘Yüzde 12 Alevi AKP'ye oy veriyor’ diye rakamlar görüyorum. Kendileri adına memnun oldum ama ben oradayken bu yüzde 12’yi tespit edememiştim.

 

Alevi nüfus şu an ne kadar?

12 milyon civarındadır. Fakat ben bu saatten sonra günlük reformlarla Alevilerin siyasi tavırlarını değiştireceklerini zannetmiyorum.

 

O halde Tayyip Erdoğan’ın danışmanıyken kendisine önerdiğiniz adımların da artık bugün bir anlamı yok mu?

Bugün bir anlamı yok. Bunun çeşitli örneklerini sokaklarda görüyoruz. Tuzluçayır’da, Gazi Mahallesi’nde, Okmeydanı’nda, Küçükarmutlu’da görüyoruz.

 

Bahsettiğiniz yerlerdeki çatışmalar için devlet şöyle bir retorik kullanıyor; güvenlik güçleri özel olarak Alevileri hedef almıyor ancak sokağa çıkıp taşkınlık yapan onlar.

Zamanında Kürt meselesinde de bu denildi. Çapulcu, eşkıya denildi. Sonra olayların ne hale geldiğini hep birlikte gördük. Ulus tanımlarında bir sakatlık var. ‘Biz yeni bir ulus yaratıyoruz’ diyorlar. Sayın Davutoğlu’nu Afyon’da dinliyoruz. ‘Bu aziz millet, bu kadim millet’ diyor. Bu kadim milletin adı ne? Sayın Davutoğlu bir kez bu kadim milletin adını ağzına almadı. Adsız bir millet olur mu?

 

İlla her seferinde Türk milleti mi demesi gerekiyor?

Tabii ki Türk milleti demesi gerekiyor.

 

Neden diyemesin ki bunu?

Kürt meselesinin yüzü suyu hürmetine demiyor. Kürtlerle çözüm süreci yürütüyoruz, alınmasınlar. Yok böyle bir şey. Kürtler kendilerini bir millet olarak tanımladılar artık. Eyvallah, uluslar. Kürtlerin ulus olduğunu kabul etmek için Türklerin ulus olduğunu reddetmek gerektiğini kim söylüyor. Milletin adının Türk olduğunu söylemek için milliyetçi olmak zorunda değilim. Bir insanın kimliğine nereden saldırırsanız ‘oncu’ olur. Bana mezhebimden saldırırsanız Alevi olurum. Ama ben kendimi Türk milletinin parçası olarak tanımlıyorum.

 

Teritoryal yoğunluk olsaydı ulus yoluna girilirdi 

 

Aleviler de bir gün ‘biz de başka bir ulusuz’ gibi bir ruh haline girer mi?

Alevilere yönelik tavırlara bağlıdır bu. Tabii ki girebilirler. Alevilerin Kürtler gibi bir teritoryal yoğunlukları olsaydı şimdiye kadar kesinlikle girmişlerdi.

 

Resmi ağızlardan kapalı kapılar arkasında ‘Yaşadıkları katliamlara, dışlanmalara rağmen Aleviler, Kürtler gibi değil, eline silah almaz’ şeklinde yorumlar çok duyduk. Böyle değil mi?

Böyledir. Aleviler öz savunma dışında şiddete başvurmayacaklardır. Ama mesela burnumuzun dibinde, dürbünle seyredilecek mesafede Suriye’deki bir Alevi köyünde katliam yapılırken, ‘Ya onlar Nusayri sizinle ilgisi yok’ izahına Aleviler ancak kötü niyet olarak bakar.

 

Saddam'a bir kez 'sünni diktatör' demediniz

 

Kötü niyet olarak baktılar belki ama sormaya çalıştığım türden bir tavır takınmadılar

Protesto ettiler. Ama gönülleri çok soğudu. Zaten pek çok protesto bugün bu gönüllerin soğumasından kaynaklanıyor. 2007’de, 2008’de Aleviler böyle sokaklara dökülmediler. Suriye tabii ki çok etkili oldu. Siz Saddam Hüseyin’e hiçbir zaman Sünni diktatör demediniz ya da Hüsnü Mübarek’e. Ama ilk günden itibaren Beşar Esad’a Alevi diktatör dediniz. Diktatörün Alevisi-Sünnisi yok. Beşar Esad tabii ki diktatördür, bunun tartışılacak bir tarafı yok. Babası da diktatördü, kendisi de diktatör. Ama kendisi otokratik bir çizgide hızla ilerleyen Türkiye başkalarının demokrasi standartlarını eleştirecek halde değil.

 

Benim anarşizmim 'la ilahe illahlah' demek

 

Siyasi çizginize bakarak ‘Önce sosyalist, sonra anarşist, sonra liberal sağ, sonra liberal sol, en son da hürriyetçi muhafazakâr oldu’ deniyor. Hepsi oldunuz mu gerçekten?

 

 

Tabii.

 

Peki bugün? Şu anki ruh halinizi ‘anarşist’ tanımı daha mı anlatıyor sanki?

Ben bugün felsefi olarak anarşist diyebilirim hâlâ. Bu ‘La ilahe illallah’ demektir. ‘Tanrıdan başka efendi tanımıyorum’ anlamında ben bugün de kendime anarşist derim. Yani dünyada insan üzerine tahakküm kuracak hiçbir otoriteyi meşru kabul etmem. Gücü vardır hapse atar ama ben onu meşru görmem. Siyaseti ise reel bir güç çekişmesi olarak görürüm ve bu çekişmede lafın değil yapılanların önemli olduğunu düşünürüm. Bazen adreslerin farklılığının hiç de özün farklılığına tekabül etmediğini düşünürüm. Sağda harika insanlar olabileceği gibi solda berbat Stalin’ler olabileceğini geçmişte de gördüm, bugün hâlâ görmekteyim. Tabii tersi de mümkün.

 

Aleviliğin soldan alacağı var biz olmasaydık laiklik öksüz kalırdı solun pos bıyıpı aslında alevi bıyığı

 

Cafer Solgun ‘Alevileri devletten ziyade sol örgütler tasfiye etti’ diyor. Bu tespite katılıyor musunuz?

 

Alevilerle sol ilişkisi tesadüfü değildir ama problemli bir ilişkidir. Sol senelerce proletarya devrimi bekledi, Aleviler de senelerce mehdi beklediler. Alevilik sola çok borçludur, çünkü sol olmasaydı Aleviler bugün kimliklerini koruyamazlardı. Şehre geldiklerinde sol onlara sahip çıktı, rehberlik yaptı. Türkiye’de laiklik, sonra da sol da Alevilere borçludur. Aleviler olmasaydı laiklik Anadolu’da öksüz çocuk olurdu. Aleviler olmasaydı sol iyice tabansız, yalıtılmış küçük bir grup olurdu. Marşları falan Alevi deyişlerinden. Bıyıklarını bile bizden almışlardır. Dudağı örten pos bıyık aslında Alevi bıyığı. ‘İkrarımı verdim, dudağımı mühürledim’ anlamına gelir dudağı kapatan bıyık. Bir daha yol sırrını dışarıda paylaşmayacağım manasındadır. Alevilerin soldan en büyük alacaklarından biri Cafer’in söylediğidir. Bu ilişkide solun pozitivizmi bizim inancımıza dair pek çok erozyonu bize dayatmıştır.

 

Alevilik dini açıdan tarikat sosyolojik açıdan kimlik

 

Alevilik mezhep mi, tarikat mı başka bir din mi?

 

Bir Alevilik, İslam kültür ikliminin bir üründür. Aleviliğin teolojik planda ya da dini terminoloji açısından şu ya da bu şekilde adlandırılmasıyla günümüzde sosyolojik olarak neye tekabül ettiği aynı şey değil. Aleviliği dini terminoloji açısından ben tarikat olarak tanımlarım. Bence tarihi olarak dergâh, cemevi ve zaviyelerin rolü budur zaten. Ama Aleviliğin bugün sosyolojik gerçekliğini anlamak istiyorsak, bugün Alevilik sosyal bir kimliktir.

 

Din dışında ne var bu kimliğin içinde?

İçinde non-konformizm vardır, eleştirel, huzursuz duruş vardır. Kültürün getirdikleri vardır; sazı, semahı, deyişleri vardır, ulu kişileri vardır. Pek çok değer iç içe geçmiş ve bir örgü oluşturmuştur. Bugün Aleviliği dışardan indirgemeci olarak tanımlamaya çalışarak bir adım ileri gidemezsiniz. ‘Tükenmeyiz kırma ile, sayılmayız parmak ile, bilinmeyiz taşramızdan sorma ile’ der. Dışardan sormakla anlaşılmaz ahvalimiz bizim. Bizi tanımlama gayretini bir kenara bırakın, çünkü bu iş çığırından çıkacak böyle yaparsanız.

 

Sahtekarlığa gerek yok arkamızdan neler söylendiğini biliyoruz   

 

2008 yılının başında Bilkent Otel’de verdiğim iftarın sonunda bir cümle kullandım, ‘İnşallah Alevi meselesi çözülürse Süleymaniye Camii’nde şükür namazı kılacağım’. Ben kürsüde bu lafı söylerken yanındakilerin Alevi dedesi olduğunu bilmeyen bir Sünni ilahiyatçı cep telefonunu masaya fırlatıp ‘Önce abdest alman lazım’ diyebildi. Bugün ‘biz kimseyi ötekileştirmiyoruz, herkesi kardeş görüyoruz’ laflarını bıraksınlar. Sahtekarlığa gerek yok. Herkes arkamızdan neler söylendiğini gayet iyi biliyor. Eğer orada o şahsa tepki gösterilmediyse konuk olduğu için gösterilmemiştir. Abdestimi sana mı soracağım?

 

İlgili Haberler