Gündem

Prof. Kemal Gözler: Referandum öncesi son gözlemler...

"Neden birisi çıkıp da referandumda oylayacağımız hükûmet sistemini savunan bir kitap yazmıyor?"

09 Nisan 2017 19:21

Prof. Kemal Gözler

Referanduma bir hafta kaldı.

Ben referandumda oylanacak olan Anayasa Değişikliği Kanunu ve keza referandum süreci hakkında eleştirilerimi 11 Mart 2017 tarihinde yayınlanan Elveda Anayasa (Bursa, Ekin, 2017) isimli eleştiri kitabımda açıkladım.

Burada tekrar Anayasa değişikliğinin içeriğine girecek değilim. Ancak kitabımın yayınlandığı tarihten bu yana geçen yaklaşık bir aylık süre içindeki gelişmelere bir göz atmak ve referanduma bir hafta kala son gözlemlerimi dile getirmek isterim. 

1. Referandum mu, Plebisit mi?

Elveda Anayasa isimli kitabımın “Referandum mu, Plebisit mi” başlıklı beşinci bölümünde, Anayasa Değişikliği Kanununun içeriğinden bağımsız olarak halkoylaması sürecini incelemiş ve bu süreçte, referandumun, gerek “Evet” oyu, gerekse “Hayır” oyu lehine propaganda yapanlar tarafından amacından saptırılıp, bir plebisite dönüştürülme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gözlemlemiş ve bu konuda birtakım uyarılarda bulunmuştum[1].

Maalesef referandumun plebisite dönüşebileceği yolundaki endişelerim geçen bir ay boyunca çok büyük ölçüde teyit edildi. Referandum tartışması, hükûmet sistemine verilecek evet/hayır oyu tartışmasıdır. Ne var ki, bu tartışma, bu hükûmet sistemini öneren Adalet ve Kalkınma Partisine veya görevdeki Cumhurbaşkanına verilen evet/hayır oyu tartışması hâline getirildi.

Bu amaç saptırmasından sadece Adalet ve Kalkınma Partisi değil, Cumhuriyet Halk Partisi de sorumlu. Referandum sürecinde gerek “Evet” oyu, gerekse “Hayır” oyu lehine yapılan propagandanın önemli bir kısmı, görevdeki Cumhurbaşkanının şahsına yönelik halktaki sempati veya antipatinin tahrik edilmesi üzerine kuruludur. Elveda Anayasa isimli kitabımda (s.114-115) açıkladığım gibi, referandumda oylanan şey, bir kişideğil; bir metindir. 16 Nisan’da Cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz; bir hükûmet sisteminin kabulü hakkında oy vereceğiz. Cumhurbaşkanını şimdi değil, 2019 yılında seçeceğiz.

Hükûmet sistemi bir otobüse benzetilebilir. Yolcularının Türk halkı olacağı bir otobüs. Şimdi bu otobüsü tasarlıyoruz. Otobüsün sürücüsünü daha sonra seçeceğiz. Referandumda oylanacak şey, bu otobüsün mühendislik projesi; otobüsün sürücüsü değil.

Referandum döneminde yapılan tartışmanın otobüsün projesi üzerinde dönmesi gerekir. Otobüsün sürücüsünü sonra seçeceğiz. Otobüsün gelecekte de şimdiki sürücü tarafından sürüleceği kesin değil. Zaten sürücü olarak şimdiki sürücü tekrar seçilse bile, otobüs bir beş yıl daha aynı sürücü tarafından sürülecek. Daha sonra yeni bir sürücü seçeceğiz. Sürücüleri beş yıl için seçiyoruz. Ama otobüsü onlarca ve belki ABD’de olduğu gibi yüzlerce yıl çalışacak şekilde tasarlamamız gerekiyor.

Ben, hepimizin içinde seyahat etmek zorunda kalacağı otobüsümüz hakkında, onun sürücüsünün kim olduğundan bağımsız olarak şunu söylemek isterim: Projesi çizilen otobüsümüz, sadece beşinci vitesi olan ve freni de olmayan bir otobüstür. Böyle bir otobüsü en usta sürücüler bile süremez. Böyle bir otobüs, en usta sürücünün elinde bile kaza yapar. Bugün hepimiz, sadece beşinci vitesi olan ve freni de bulunmayan bir otobüse binmek üzereyiz.

2. Serbest ve Adil Bir Tartışma Ortamı Var mı?

Elveda Anayasa isimli kitabımın çeşitli bölümlerinde, anayasa hukukçularına tartışma imkânı tanınmadığı, kasten susturuldukları, referandum ortamında tam bir serbestlik bulunmadığı, “Hayır” oyu lehine propaganda yapanlar üzerinde baskılar olduğu ve keza referanduma serbest ve adil bir tartışma ortamında gidilmediği yolundaki gözlem ve endişelerimi aktarmıştım[2].

Bunları yazdığımda referanduma daha 40 gün kadar bir süre vardı. Bu süre iyi değerlendirilebilir ve eleştirilen noktalar ortadan kaldırılabilir; referandum sürecinin serbest ve adil bir tartışma ortamında geçmesi sağlanabilirdi. Referanduma bir hafta kala maalesef bunun sağlanmadığını gösteren ve kitabımda dile getirdiğim gözlem ve endişeleri çürüten değil, tersine teyit eden haberler okuduk. Bu haberlerin detaylı bir listesini burada yapacak değilim. Buna gerek olduğunu da sanmıyorum. “Hayır” oyu lehine propaganda konuşması yapmak isteyen bazı politikacıların konuşturulmadıkları, salon verilmediği, hatta saldırıya uğradıkları, “Hayır” pankartlarının yırtıldığı, “Hayır” afişlerinin söküldüğü yolunda pek çok haber işittik ve işitmeye de devam ediyoruz.

“Evet” oyu lehine ise, tam tersine, bazı mitinglere bazı çalışanların zorla götürüldüğü[3], lise öğrencilerine “Evet” oyu propagandası yapıldığı yolunda haberler okuduk[4].

Keza “Hayır” oyu lehine oy verecekler üzerinde manevî baskı kurmaya elverişli bir şekilde, onları küçümseyen, başkalaştıran, hatta onları terör örgütleri yanında gösteren ifadeleri, işittik ve işitmeye devam ediyoruz.

Prof. Kemal GözlerÖrneğin aynı zamanda bir gazete köşe yazarı olan ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman, 26 Mart 2017 tarihinde Yeni Şafak gazetesinde yazdığı köşe yazısında aynen şöyle demiştir:

“Referandum sürecinde ‘Hayır’ cephesinde yer alan insanların büyük çoğunluğu işte bu ‘yabancılaşmış parçamızdan’ oluşuyor”[5].

Bir ülkede referandum yapılıyor ise, gerek “Evet”, gerekse “Hayır” cephesinde yer alan insanlar aynı derecede saygındır; bunlardan biri aslî, diğeri yabancılaşmış unsur olarak görülemez; eğer bu mümkün ise zaten referandum yapmaya gerek yoktur. Referandum’dan yüzde 40, yüzde 50 gibi bir hayır oyu çıkarsa,  sayın Karaman’a göre, toplumun yarısı “yabancılaşmış” mı olacak? Sayın yazara göre Türk toplumunun aslî unsuru nedir? Sayın Hayrettin Karaman’ın sarf ettiği bu söz, referandum sürecinde söylenebilecek bir söz değildir. Bu söz, aynı zamanda çoğulculuk, başkalarının varlığına saygı duyma gibi demokratik değerler ile de çatışma halindedir.

Diğer bir örnek: Cumhurbaşkanı, 5 Nisan 2017 tarihinde eski Bursa Atatürk Stadyumu'nda düzenlenen toplu açılış töreninde, hayır oyu verecekleri kastederek “buna karşı çıkacağım derken, dünyanızı da, ahiretinizi de tehlikeye atmayın” demiştir[6]. Önerilen hükûmet sistemine karşı çıkmak nasıl olacak da kişilerin ahiretini tehlikeye atacak? Başkanlık sistemi lehine nas mı var? Yoksa parlâmenter sistemi haram kılan bir ayet mi var?Mücahit Bilici, Emir Kaya ve Fahrettin Dağlı’nın isabetle belirttikleri gibi “oy, Allah indinde bir değer değildir[7].

Burada Anayasamızın (Başlangıç, Paragraf 5) “kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya karıştırılmasını” yasakladığını ve Anayasamızın 24’üncü maddesininson fıkrasında da “kimse… siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz” dendiğini hatırlatalım.

Basında din duygularının yahut dince kutsal sayılan şeylerin istismar edilerek "Evet" oyu propagandası yapıldığı yolunda pek çok haber çıktı. Ancak bunların Adalet ve Kalkınma Partisine isnadiyeti ispata muhtaçtır. O nedenle bunlara burada yer vermiyorum. Neticede bunlar, bir siyasi parti tarafından üstlenilmedikçe "vaka-i adiye" olarak mülahaza edileceklerdir. 

Bu konuda talihsiz örnekler, sadece iktidar kanadından değil, muhalefet kanadından geliyor. CHP Milletvekili Hüsnü Bozkurt, 31 Mart 2017 tarihinde Halk TV’de Halkın Arenası yaptığı bir konuşmada “Evet” oyu vereceklere yönelik olarak şu sözleri söylemiştir:

“Diyelim ki ‘evet’ çıktı, kimse heveslenmesin. Biz yine Samsun'dan başlarız, Amasya'ya gideriz, Sivas'a gideriz, Ankara'ya geliriz. Buradan İnönü'ye, Sakarya'ya, Dumlupınar'a... Ulan sizi İzmir'e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Sizi de sizin yedi göbek sülalenizi de bütün emperyalistleri de yine İzmir'den denize dökeriz”[8].

Bu sözler, neresinden tutarsanız tutun, yanlış sözlerdir.

Serbest ve adil bir tartışma ortamında, her iki oy da tamamıyla aynı saygınlıktadır. Bu tartışmada herkes, gerek “Evet” oyu, gerekse “Hayır” oyu verecek vatandaşlarımıza saygı göstermek zorundadır.

Televizyonlarda serbest ve adil bir tartışma ortamı bulunduğunu söylemek çok zor. Televizyon kanallarının neredeyse yarısından fazlasında “Hayır” oyu görmezden geliniyor. Bazı kanallarda “Hayır” oyu lehine konuşma yapılmasına göstermelik olsa bile imkân tanınmıyor. “Hayır” oyunun görmezden gelinmediği kanalların çoğunda da “Evet” veya “Hayır” oyu lehine tanınan süreler arasında apaçık dengesizlik var.

3. Kaliteli Bir Tartışma Ortamı Var mı? Tartışma Kimler Arasında Dönüyor?

Ben 11 Mart 2017 günü yayınlanan Elveda Anayasaisimli kitabımda, Anayasa Değişikliği Kanunu hakkındaki tartışmanın yanlış kişiler arasında döndüğünü, hatta topçuların ve popçuların konuşturulduğunu ama anayasacıların özellikle susturulduğunu yazıp bunu eleştirmiştim[9]. Anayasa Değişikliği Kanunuyla ilgili olarak konuşan, sayıları yetersiz de olsa, pek çok anayasa hukukçusu meslektaşımız oldu ve olmaya da devam ediyor. Ancak sesleri çok cılız çıkıyor. Anayasa hukukçularının bir kısmı ise hiç konuşmuyor. Önemli bir kısmı da sadece sempozyum gibi bilimsel çevrelerde konuşmayı tercih ediyorlar. Anayasacılar arasındaki bir tartışmanın kamuoyunda ses getirdiğine ben şahit olmadım. Bunun pek çok sebebi vardır. Ama muhtemelen birinci sebebi, ana akım medyanın ses getirme ihtimali olan muhalif anayasacılara konuşma imkânı tanımamasıdır.

Şüphesiz ki, hükûmet sistemi konusunda yapılan bir Anayasa değişikliği konusundaki tartışmaya, sadece anayasa hukukçuları değil, herkes katılabilir. Bu konuda tekel olamaz. Ama bu tartışmaya katılması gereken birinci kişiler hâliyle anayasa hukukçularıdır. Anayasa hukukçularının susturulduğu bir yerde alakasız kişilerin konuşturulması eleştiriye açıktır. 

Ana akım medyada, Anayasa değişikliği tartışmalarına, anayasa hukukçularının değil, çoğunlukla gazetecilerin, milletvekillerinin ve avukatların katıldıklarını görüyoruz. Bunların çok büyük bir kısmının ortak özelliği anayasa hukuku alanında en küçük bir uzmanlıklarının olmamasıdır. Kendilerine bolca “Evet” oyu lehine konuşma imkânı tanınan bu kişilerin, benim görebildiğim kadarıyla, –içlerinde bir hocamız hariç–, anayasa hukuku alanında yüksek lisans veya doktoraları dahi yoktur. Bırakınız doktorayı, yüksek lisans dahi yapmamış avukatların, kerameti kendinden menkul bir şekilde, hükûmet sistemi uzmanı kesilmeleri ve halkın bu kişileri dinlemek zorunda kalması ne kadar da üzücüdür.

Herkes anayasa hukukuyla ilgilenebilir. Ancak bu ilgileri samimi bir ilgi ise, bu kişilerin, daha önceki yıllarda da anayasa hukukuyla ilgileniyor olmaları gerekmez miydi? Bugün bu kadar çok konuşan bu kişilerin, bu kadar bilgili idiyseler, daha önce anayasa hukuku alanında kitap veya makaleler yazmış olmaları gerekmez miydi[10]? Ben otuz yıldır, anayasa hukuku alanında çalışıyorum. Şimdiye kadar bu kişilerin anayasa hukukunda tek bir makalesini okumadım. İsimlerini literatürde duymadım. Bu hükûmet sistemi uzmanlarını hayatımda ilk defa şimdi televizyonlarda gördüm.

İşin ehlini değil, amatörleri konuşturan bir toplumun kendisi için doğru bir hükûmet sistemini bulabileceğini sanmıyorum.

Türkiye’de sadece serbest ve adil bir tartışma ortamı değil, aynı zamanda kaliteli bir tartışma ortamı da yok. Televizyonlardan çoğunlukla duyduğumuz şey, “Evet” oyu lehine ehliyetsiz kişiler tarafından yapılan, içinde yanlış bilgilerin de bulunduğu, tek taraflı bir “Evet” oyu propagandasından ibaret.

Bu durum sadece televizyonlar için değil, bu alanda yazılmış kitaplar için de geçerli. Türkiye’de, benim görebildiğim kadarıyla, sadece son bir ayda, “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi”ni savunan sekiz kitap yayınlandı[11]. Bu kitapların yazarlarından sadece üçü hukuk fakültesi mezunu. Onların da anayasa hukuku alanında yaptıkları bir yüksek lisans veya doktora yok. Bunlar akademisyen değil avukat. Diğer kitapların yazarları ise hukukçu bile değil. Bu sekiz kitabın yazarlarından sadece ikisinin akademik unvanı var (bunlar da siyaset bilimi alanında). Geri kalan altı kitabın yazarı içinde doktora yapmış olan yoktur. Bunlar lisans mezunu kişilerdir. Bu sekiz kitabın sekizi de pırıl pırıl bir baskıyla, grafik olarak oldukça alımlı kapaklarla çıkmışlardır. Ne var ki, içeriklerinin kalitesi hakkında aynı şeyi söylemek zor. Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi eğiliminde ve keza geçmişte Adalet ve Kalkınma Partisi ile işbirliği yapmış pek çok anayasa hukuku olmak üzere var. Neden bunlardan birisi çıkıp da referandumda oylayacağımız hükûmet sistemini savunan bir kitap yazmıyor[12]?


Bu yazının devamını anayasa.gen.tr adresinden okumak için tıklayınız.


 

[1].  Bkz. Kemal Gözler, Elveda Anayasa: 16 Nisan 2017’de Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Hakkında Eleştiriler, Bursa, Ekin, 1. Baskı, 11 Mart 2017, s.113-122.

[2].  Özellikle “Anayasacıların Suskunluğu” başlıklı ikinci bölümünde (ElvedaAnayasa, op. cit., s.29-42) ve beşinci bölümün II nolu başlığında (s.115-121).

[3].   Örneğin http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/716166/

Erdogan_in_izmir_mitingine_Dokuz_Eylul_Universitesi_
iscilerinin_katilimi_zorunlu.html

[4].   Bu yönde haberler için bkz.: http://www.hurriyet.com.tr/belediye-ve-ak-parti-ilce-baskanlarindan-okull-40404906; http://www.sozcu.com.tr/2017/egitim/lise-ogrencilerine-evet-propagandasi-1782148/; http://www.birgun.net/haber-detay/cumhurbaskani-basdanismani-ucum-dan-lisede-evet-propagandasi-152600.html; https://www.politikyol.com/lise-ogrencilerine-ders-saatinde-evet-propagandasi/

[5].   Hayrettin Karaman, 26 Mart 2017, http://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/referandum-surecinde-itidal-2036963,

[6].         http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video_haber/714791/
Erdogan_dan__Hayir_cilara__Ahiretinizi_tehlikeye_atmayin.html. Aynı linkte bulunan videodan sözleri Cumhurbaşkanının kendi ağzından dinleyebilirsiniz.  

[7].   https://adaletedavet.org/2015/10/12/uyarilar/, Konuluş Tarihi: 12 Ekim 2015.

[8].   Sözleri kendi ağzından dinlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=g0VwYsyZWX8;  http://www.hurriyet.com.tr/chpli-vekile-sorusturma-40415448

[9].  Gözler, Elveda Anayasa, op. cit., s.27-42.

[10].  Örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinden avukat Ahmet İyimaya’ın, bir akademik unvanı olmamasına rağmen konuşmasını hiç yadırgamıyorum. Sayın İyimaya, anayasa hukuku alanında 1990’lardan beri pek çok kitap ve makale yayınlamıştır. Bugünlerde televizyonlarda çok konuşan avukatlara, önce sayın Ahmet İyimaya’nın yazdıklarının onda birini yazmalarını ve daha sonra televizyonlara çıkıp konuşmalarını tavsiye ederim.

[11].  Çeşitli online kitap satış sitelerinden “Cumhurbaşkanlığı sistemi”, “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi”, “Cumhurbaşkanlığı modeli” gibi başlıkları girip arama yapabilirsiniz.

[12].  Gerçi piyasada Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun “Her Yönüyle Başkanlık sistemi” (İstanbul, BKY,  6. Baskı 2916) isimli bir kitabı var. Ama bu kitap, şu an oylayacağımız Anayasa değişikliğiyle önerilen hükûmet sistemi hakkında değil, genel olarak başkanlık sistemini savunduğu bir kitaptır. Zaten ilk baskısı 2011’de yapılmış bu kitapta da, bugün önerilen hükûmet sistemiyle çelişen pek çok sayfa var. Profesör Kuzu’nun kitabındaki sayfalara örnek olarak bkz.: Gözler, Elveda Anayasa, op. cit., s.70-71, 75.

 

 

İlgili Haberler