Sağlık

Prof. Dr. Ayan Türkiye'deki tıp eğitimini değerlendirdi: Akademisyenlerin nitelikle ilgisi kaygısı siyasi erkin sayısal artış isteğinin gerisinde kaldı

16 Haziran 2021 09:15

Türkiye'de 37'si vakıf üniversitesinde olmak üzere toplam 128 tıp fakültesi bulunuyor, bazılarının kendilerine ait bir yerleşkesi bile yok. Üroloji uzmanı Prof. Dr. Semih Ayan, iyi bir tıp eğitiminin, yetiştirmekte olduğu hekim adaylarına çağdaş tıp bilgilerini ve becerilerini kazandırması, bunların etkin ve doğru bir şekilde kullanılması için gereken pratiği vermesi gerektiğini belirterek "Bu kriterlere göre baktığımızda ülkemizde tıp eğitimi veren kurumların tamamında bunların var olduğunu söylemek maalesef mümkün değil" dedi. Ayan ayrıca "Akademisyenlerin nitelikle ilgisi kaygısı maalesef siyasi erkin sayısal artış isteğinin gerisinde kaldı." değerlendirmesini yaptı.

Cumhuriyet'ten Sibel Bahçetepe Üroloji uzmanı Prof. Ayan ile tıp fakültelerinin durumu ve eğitimin niteliğini konuştu.

- Hem devlet üniversitesinde hem de yurtdışında akademisyen ve eğitimci olarak bulundunuz. Ülkemizde şu anda var olan tıp eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz. Gelecekte sağlığımızı güvenle emanet edeceğimiz hekimler yetişiyor mu?

İyi bir tıp eğitimi, yetiştirmekte olduğu hekim adaylarına çağdaş tıp bilgilerini ve becerilerini kazandırmalı ayrıca bunların etkin ve doğru bir şekilde kullanılması için gereken pratiği de vermelidir. Böyle bir eğitimin yapılabilmesi için öncelikle yeterli sayıda ve nitelikte eğiticiye ve bunun yanında da iyi bir altyapıya ve donanıma sahip olmak şarttır. Bu kriterlere göre baktığımızda ülkemizde tıp eğitimi veren kurumların tamamında bunların var olduğunu söylemek maalesef mümkün değil.

- Bu niteliklerin tıp eğitimi veren kurumlarda sağlanabilmesi için yapılması gerekenler çok mu zor?

Öncelikle tıp eğitimi konusunda ülkemizde çok köklü bir geleneğin ve deneyimin var olduğunu belirtmek gerekir. Ama 1980'den sonra Türkiye'de hekim sayısının yetersiz olması gerekçe gösterilerek plansız şekilde hızla yeni fakültelerin açıldığını görüyoruz. Niteliğin göz ardı edilerek sadece sayı hesabı yapılarak başlatılan bu uygulamaya karşı o dönemde yapılan eleştiriler o kadar artmıştır ki 1990'da ülkemizdeki tıp eğitiminin yeterliliği konusunda bir Meclis araştırma komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonun sonuç raporunda temel sorunun, planlama yapılmadan, eğitici kadrosu tamamlanmadan yeni okulların açılması ve var olan tüm okullara kapasitesinin çok üzerinde öğrenci alınması olduğu vurgulanmıştır. Hatta bu raporda, durumun düzeltilmesi için fakülte kontenjanlarının yarı yarıya azaltılması gerektiği belirtilmiştir.

- Bundan sonra bir iyileşme sağlandı mı? Tıp fakültesi olan üniversitelerin bu duruma bir çözüm önerisi olmadı mı?

Maalesef bir iyileşme sağlanamadı. Akademisyenlerin nitelikle ilgisi kaygısı maalesef siyasi erkin sayısal artış isteğinin gerisinde kaldı. Aslında üniversiteler diğer alanlarda olduğu gibi tıp fakültelerinde de eğitim-öğretim programlarına kabul edebilecekleri öğrenci sayısını, kapasitelerine göre Yükseköğretim Kurumu'na bildirmektedirler. Ancak YÖK, 80'li yıllardan sonra üniversitelerden gelen istekleri dikkate almadan, her yıl fakültelerin kapasitesinin çok üzerinde kontenjanlar açmaya devam etti. Bu da yetmezmiş gibi açılmış olan fakültelerin eksikleri tamamlanmadığı halde yenilerinin açılmasına da yol verildi. Bunda kalkınma planlarında hekim sayısının nüfusa oranla eksik olması gerekçe olarak kullanılmakla birlikte, siyasi kaygılar çok daha önemli rol oynadı.

- Son yılllarda sayılarında artış gördüğümüz vakıf üniversiteleri içinde yer alan tıp fakültelerinde durum nasıl?

Vakıf üniversitelerinde tıp fakültesi açabilme koşulları ve bu fakültelerin sahip olması gereken uygulama merkezleri yani eğitim yapacakları hastaneler ile ilgili asgari koşullar yönetmelikler ile tanımlanmış durumdadır. Bu tanımlama içinde öğretim üyesi sayısı, hastanede bulunması gereken minimum yatak sayısı, hastanede bir yılda tedavi edilmesi gereken minimum hasta sayısı gibi kriterler var. Ancak bu kriterlerin hepsinin bir arada tüm vakıf üniversiteleri tıp fakülteleri tarafından sağlanmış olduğunu söylemek doğru olmaz. Burada bazı kurumlara eksiklerine rağmen eğitime başlama izni verilmesi, eksiklerinin giderilmesi için ek süreler tanınması ve tüm bunları denetleyen YÖK'ün üniversiteler lehine esneklik göstermesi rol oynamaktadır. Eğitimin niteliğinin artırılması için vakıf tıp fakültelerindeki öğrencilerimizin uygulama alanı olan hastanelerde ticari kaygıları ön plana çıkarmadan, deneyimli öğretim üyesi kadroları tarafından, pratik eğitim ve öğretim için yeterli zaman ve ortam ayrılmalıdır.