Yaşam

'Osmanlı motifleriyle izleyenleri mest etti'

Paris'te koleksiyonunu tanıtan Dilek Hanif ve o defilenin tek Türk mankeni Cansu Dere yedi yıllık işbirliklerini anlattı.

07 Şubat 2009 02:00

Kısa süre önce Paris'te 2009 yaz koleksiyonunu tanıtan Dilek Hanif ve o defilenin tek Türk mankeni Cansu Dere yedi yıllık işbirliklerini anlattı.

Dilek Hanif Paris Moda Haftası'nda - FOTOGALERİ

Dilek Hanif ve Cansu Dere'nin Sabah'a verdikelri röportaj;

  Cansu Dere
* Dilek Hanım'ın hayata karşı bir zarafeti vardır. Çoğu modacıdan farklıdır. Yedi yıldır hiç dedikodu yaptığını duymadım.
* Kulisi her zaman düzenli ve sakindir. Kargaşa yoktur. Paris de öyleydi. Kısa kâküllü saça bayıldım. Gerçek saçtan yapılmış peruğu takmaları epey zaman aldı.
* Defile günü kendimi dışarıya karşı kapatırım. Hiçbir şeyi duymam ve görmem.
* Dilek Hanif'in elbiselerinde el işçiliği olduğu için ağırdır. Taşımak için kuvvet gerekir.
* Bir kıyafet giydiğimde ondan hoşlanmadıysam, içinde büzülürüm. Çok süslü elbiselerin bende güzel durduğunu söyleyemem. Başkasının kıyafetini giymiş gibi oluyorum.
* Alışverişi seven kadınlardan değilim. Alışverişi, giyinip soyunmayı yorucu bulurum.

 Dilek Hanif
* Cansu'ya tek bir kıyafet giydirdim. Sebebini Cansu da bilmiyor. Farklı bir kup çalışmıştım. Kolları olmayan bir smokin. Pantolon yerine uzun bir etek giydirdim. Çok da elegan oldu. Fakat biliyordum ki o kadar kapalı ve siyah renk basında yer almayacaktı. Ama Cansu bir tek onu giydiği için mecburen bastılar.
* Özel hayatıyla koleksiyonumun önüne, geçen bir mankenle asla çalışmam.
* Cansu, tasarımlarımı taşırken, aldığı keyfi yansıtır. Mutlu olduğunu hissettirir.
* Defileyi arkada, monitörden izliyorum, dua ediyorum. O an her şey olabilir.
* Mankenin ayağı burkulabilir, kemeri kopar, göğsü açılır. O anda her şeyin doğru gitmesi için aklıma ne dua gelirse okurum.
* Bir kadının çok fazla dekolte giymesinden rahatsız oluyorum. Çünkü kadın görselliğiyle değil, beyni ve kişiliğiyle de var olabilmeli.
* Kızlarım 'Senin hayatında işin ne kadar önemli,' diyorlar. Defile günü her şeyle irtibatı kesiyorum.
* Giyim, bir görgü, bir zevk işidir. İyi giyinmek para işi değildir.

 * * *
-Geçtiğimiz hafta Paris Haute Couture Haftası'nda, Fransız basınında sizden övgüyle bahsediyorlardı. Bu yılki kreasyonunuzun daha oturmuş olduğunu yazmışlar. Üçüncü yılınız Paris'te. Artık daha mı rahatsınız?
-D.H:
İlk seferden sonra biraz daha rahatlıyorsunuz. Artık sistemin nasıl işlediğini biliyorum. Fransızlarla o disiplinin içinde çalışmak başka bir şey. Oradaki Haute Couture'ün en iyi markaları nasıl yapıyorsa, hepsini birebir uyguluyorum.

 -Öne çıkmak için ne yapmak gerekiyor?
-D.H
: Tamamen kendinize ait özel bir koleksiyon hazırlamanız şart. Yaratıcı olmalısınız. Tasarımdan saça, makyaja, ayakkabıya kadar.

 -Defile topu topu 15 dakika sürdü. Peki ön hazırlığı ne kadar vaktinizi aldı?
-D.H:
En az altı ay. Onlara çok alışık olmadıkları bir şey göstermek istedim.
Hazırlanırken Topkapı Sarayı'nı sık sık ziyaret ettim. Kapalıçarşı'dan çıkmadım neredeyse... Bu sefer kemerlerde lüle taşları kullandım. Bunlar Sevan Bıçakçı tarafından hazırlandı. Renkler, malzemelerin oluşumu, parçaların birbirine geçişi için çok çalıştık ekibimle..

 -İlham sizi Topkapı'da mı buldu?
-D.H:
Evet. Topkapı'daki zırhlardan etkilendim. Askerlerin üzerlerine giydikleri çelik yeleklerden... Malzemeleri bulup onları kumaş gibi işledim. Bizim atölyemiz nakışta çok başarılı.
Kadının üzerine giymiş olduğu o zırh aynı zamanda gücü de temsil ediyor.

 -Kadın nasıl seksi olabilir?
-D.H:
Kadının çok fazla dekolte giymesinden rahatsız oluyorum. Kadının görselliğiyle, beyniyle, kişiliğiyle var olabilmesi için elegan bir şıklık içinde olması lazım. Elegan görüntü her zaman tercihim. Bu da seksidir. Kıyafetlerim, asil kadınlarda daha iyi duruyor

 -Neden tek Türk manken olarak Cansu Dere'yi tercih ettiniz?
-D.H:
Yedi yıldır birbirimizi iyi tanıyoruz. Aynı işin içinde beraber çalıştığınız bir ekip arkadaşının olması çok hoş bir şeydi. İnşallah seneye de olur. Cansu ile bir kaftan çalışması yapmıştık. Kaftanı çok iyi taşıyor.

Cansu'nun bir sevdiğim tarafı da özel hayatı ile gündemde olmaması. Buna özen gösterdiğini düşünüyorum. Kendi özel hayatı koleksiyonumun önüne ile geçmek isteyen bir mankenle çalışmam. Bu koleksiyon için gece-gündüz çalışıyorum. Ciddi bir emek harcıyorum.
Mankenin magazin hayatının bunun önüne geçmemesi gerekir. Aksi takdirde benim emeğim boşa gidiyor. Cansu'ya da tek bir kıyafet giydirdim. Bunun sebebini Cansu da bilmiyor.
Çok farklı bir kup çalıştım. Pantolon yerine uzun bir etek giydirdim. Çok da elegan oldu. Her kadının dolabında olması gereken bir parça.

Fakat biliyordum ki o kadar kapalı ve siyah renk basında yer almayacaktı. Cansu sadece onu giydiği için mecburen bastılar. Türkiye'de çıplak olmayan bir şeyi gündeme getirmek çok zor.

 -Defile zamanlarındaki ruh halinizi merak ediyorum.
-D.H:
Kızlarım 'Senin hayatında işin ne kadar önemli,' diyorlar. Defile günü her şeyle irtibatı kesiyorum. Ufak bir şeyler yiyip defilenin yapılacağı yere gidiyorum. Beynim bloke oluyor.
Defileyi arkada monitörden izliyorum ve sadece dua ediyorum. Mankenin ayağı burkulabilir, kemeri kopar, birinin atkısı düşer... O anda her şeyin doğru gitmesi için aklıma gelen duaları okuyorum. Defile bitti, podyumun yarısına kadar yürüdüm. Herkes kızdı 'Niye tamamına kadar yürümedin?' diye. Daha fazla dayanamadım artık.

 -Siz de heyecanlı mıydınız çok?
-C.D:
Dilek Hanım'ın heyecanı dışarıdan belli oluyor. Onu fark ettim. 'Annen heyecanlı görüyor musun?' dedim Dilhan'a. 'Evet farkındayım,' dedi.

 -İkinizin arasında bir kadın dayanışması da var sanki, onu hissettim.
-C.D:
Uzun zamandır çalışıyoruz. Yedi sene olmuş.
Dilek Hanım'ın hayata karşı hoş bir asaleti vardır, beni etkileyen. Çoğu modacıdan farklıdır. Yedi senedir dedikodu yaptığını hiç görmedim. Ondan hiç başkalarını kötüleyen şeyler duymadım.

 -Bunu çok mu yapar modacılar?
-C.D:
Tabii ki yaparlar. Bu insana dair bir şey. Bazılarında azdır bazılarında çoktur. Belki de arkamızdan konuşuyorlardır. Birisi seninle başkası hakkında konuşuyorsa, senin hakkında da başkasıyla konuşuyordur.

D.H: Hayrünnisa Gül'e laciverti çok yakıştırıyorum

İyi giyinmek para işi midir?
-D.H:
Hayır. Giyim, görgü ve aynı zamanda zevk işidir. Görgü ile zevk birleştirildiğinde stil oluşuyor zaten.
-C.D: Kesinlikle para işi değildir. Güzel kıyafetlerin hepsi pahalı mağazalarda bulunmaz. Beğendiğim bir şeyi her mağazadan alabilirim.
Pazardan bile. Ama pazara çok gitmiyorum.

-Türk kadınının bir stili var mı?
-D.H
: Mesela Fransız kadınları daha tek tip giyinir. Olabildiğince siyahtır gardıropları. Günlük ayakkabılardan pantolona kadar. Siyah kazakları, siyah paltoları ile bir bütün halindedirler.
Bizde maalesef moda olan her şey üstümüzde. Hem aksesuar hem göğüs dekoltesi var. Belirlemiş olduğu giyim tarzını son derece güzel gösterebilen kadınlar da var. Ama zıddını da, felaket diyebileceğiniz giyimleri de görüyoruz..

-Alışverişi seven kadınlardan mısınız?
-C.D:
Yorulurum alışverişten.
Kabinde giyinip soyunmaktan çok sıkılırım. Çok aceleciyim bir an önce bitsin isterim.

-Özel bir gecede giyeceğiniz kıyafetinizle ilgili evden çıkmadan Cem Yılmaz'ın fikrini alır mısınız? 'Bu olmamış,' derse ne yaparsınız?
-C:D:
Hayatımda olan birisinin fikirlerine önem verdiğim için tabii ki sorarım. Zevklidir Cem. Ama böyle sorulara cevap vermeye utanıyorum.

-Dilek Hanım, Cumhurbaşkanının eşini giydiriyorsunuz....
-D.H:
Aslında benim köşe bucak kaçtığım bir konu bu. Çünkü bununla ilgili inanılmaz sorular geliyor...

-Hayrünnisa Gül'ün özel gecelerdeki kostümlerini hazırlıyorsunuz. Sizden talepleri ne oluyor?
-D.H:
Önce kendisini dinliyorum, sonrasında tavsiyelerde bulunuyorum.
Zaten belirli istekleri ve tercihleri var.

-Hangi rengi yakıştıyorsunuz kendisine?
-D.H: Ben laciverti çok yakıştırıyorum mesela. Her kadına yakışmayan, zor bir renktir. Hayrünissa Hanım'da son derece klas ve hoş duruyor. Bir lacivert takım dikmiştik kendisine. Yurtdışında da, burada da giydi. Bütün diktiğimiz kıyafetlerle övgü aldı ama o lacivert takımın, yerine, konumuna yakışan çok hoş, klas bir duruşu vardı.

 C.D: Demediğim şeyleri gazetelerden okuyorum

-'Özel hayatıyla önde olmadığı için Cansu'yla çalışıyorum,' diyor Dilek Hanif... Ne diyorsunuz?
C.D:
Amaç gazeteye ya da televizyona çıkmaksa, mesleğim dışında yer almıyorum. Bilgim dışında yapılan haberler için bir şey diyemem.
Geçenlerde bir şey okudum mesela; çok suratsızmışım, öyle oturuyormuşum. Benden Dilek Hanif nasıl bir poz istemişse öyle dururum, aile fotoğrafı çektirmiyorum ki... Niye gülmüyor muşum, küçük dağları ben yaratmışım, falan. O mesleki bir fotoğraftı. Bunu bile fark edemiyorlar.
Demediğim şeyleri de gazetelerden okuyorum. Bir şeyler açıklamışım ama benim haberim yok.

-Podyumda yürüyen tek Türk olmak nasıl bir duyguydu?
-C.D:
Defileden iki gün önce Paris'e geldim. Sanki Dilek Hanım benim için dikiyor kıyafetleri. Ne dikse üzerime tam oluyor. İnanılır gibi değil, prova bile yapmadık.
-D.H: Mankenler üzerinde çalıştığımız belli bir ölçü var. Olması gereken manken ölçüsü bu, Cansu da o ölçülere tıpatıp utuyor. Cansu işinde son derece disiplinlidir. Problemli değildir. Şımarıklılığı yoktur.
Çalışması çok keyiflidir, kaprisleri yoktur.
-C.D: Saçı makyajı beğenmeyip defileye çıkmak istemeyen meslektaşlarımı biliyorum.

- Cansu'ya 'Elbiseyi şöyle taşırsan daha iyi olur,' der misiniz?
-D.H:
Yürüyüşünü zaten çok beğeniyorum. Cansu, kıyafetlerimi taşırken aldığı keyfi yansıtır. Mutlu olduğunu hissettirir.
Elbiseyi hazırladıktan sonra ilk Cansu giyiyor.
Hakikaten onun tepkisi çok önemli.

-Asla giymeyeceğiniz şey nedir?
-C.D:
Çok süslü elbisenin üzerimde çok güzel durduğunu söyleyemem. Başkasının kıyafetini giymiş gibi oluyorum.
-D.H: Paris'te 200'e yakın manken gördüm. Birinde çok kötü durabilen bir elbise bir başkasında çok güzel durabiliyor. Benim kıyafetlerim hayata karşı duruşu son derece kendinden emin kadınlarda iyi duruyor. Cansu'da da öyle. Bir gün evlenirse, gelinliğini ben dikmek isterim.
-C.D: Bir kıyafet giydiğimde ondan hoşlanmadıysam, giydiğim zaman içinde büzülürüm.

-Defile biter bitmez ilk ne yaptınız?
-D.H:
Kızımı aradım. Öyle bir hisse kapılıyorum ki etrafımda bir sürü insan varken onu ihmal etmiş olmayayım. 'Tamam ben vazifemi yaptım, işim bitti şimdi çocuğum nerede? Ona sarılayım,' Başka bir duyguya geçiyorsunuz.