23 Ekim 2016 17:32
İlk albümü 'Bulutlara Esir Olduk'u çıkaran Oğuzhan Koç müzik kariyeriyle ilgili eğlenceli hikayelerini anlattı. Bir dönemini hem üniverstiede okuyarak ve sahne alarak geçiren Oğuzhan Koç, 2 sene boyunca minareye çıkıp ezan okuduğundan da bahsetti. Koç, "Sünnetimde de sahneye ben çıktım. Hevesliydim. Sonra bin pişman oldum. Öğleden sonra sünnet oldum, iki saat sonra düğün vardı. Şarkıcı da vardı ama ben çıktım. 11-12... Bir-iki şarkı sonrasında 'Dönülmez Akşamın Ufkundayım'ı söylemek istedim. Onun meyan yeri var ya, orada dikişler patladı" dedi.
Oğuzhan Koç'un Hürriyet gazetesinden Ömür Gedik'e verdiği söyleşi şöyle:
Hayranlarının karşısına bir anda hem yeni bir şarkı hem de “Üç Adam”la çıktın. Önce şarkı ve klipten söz edelim. “Bulutlara Esir Olduk” şarkın ne anlatıyor?
- Şarkıda hayatın sırrını vermedim tabii. Ama içten yazılmış bir ayrılık şarkısı.
“Bulutlara esir olduk” diyerek ne anlatmak istedin?
- Bir güneşli gün göremedik demek istedim.
Herkes şarkının Yağmur’a (Tanrısevsin) yazıldığını düşünüyor.
- Ona yazılmıştır.
E siz ayrılmadınız ki hiç...
- İlla öyle bir şey olmak zorunda değil. Aşk şarkısı bu. Aşkın içinde her şey var. Ayrılmak da barışmak da...
Durup dururken kıza ayrılık şarkısı mı yazdın!
- (Gülüyor) Evet, her şey yolunda giderken, gittim ayrılık şarkısı yazdım. Bir gün eve geldim, içimden hakikaten onlar geçti, yazdım. Kime yazacağım ondan başka?
Başkasının şarkısını söyler misin?
- Bilmem. Söylemem herhalde. Yani yapabiliyorken yapayım kendime.
Nobel edebiyat ödülü Bob Dylan’a gitti. Artık şarkı sözü yazarları da Nobel alabiliyor yani. Sen alır mısın ilerde?
- (Gülüyor) Ucundan, kıtır yerinden küçücük kırıp verseler olur. Bob Dylan adına sevindim. Artık ona edebiyatçı gözüyle bakmak lazım. Bence o şarkı da yazabilen bir edebiyatçı. Ben gayet yakıştırdım.
Müziğe verdiğin üç yıllık arada şirket de değiştirdin. DMC’ye geçişin nasıl oldu?
- Hiç kötü bir şey yaşamadan, tatlı tatlı şirket değiştirdim, bu single’ı da DMC ile yaptık. Mutlu olursak albümü de aynı adreste yaparım. DMC’nin NetD gibi dünya çapında bir gücü olduğu için o gücü de denemek istiyorum aslında.
Nasıl görüyorsun müzik dünyasının durumunu? Moralinin bozulduğu oluyor mu?
- Evet. Ben de panikliyorum arada. Ama Türk pop müziğinin çok güzel bir yerde olduğunu düşünüyorum. 90’larda yapılan müziği dinlerken insanlar “Bu ne ya, Türk popu ne hale geldi” diyordu. Şimdi bütün mekanlar sabahlara kadar 90’lar şarkıları çalıyor. O etkinin belki de iki katının bu dönem için olacağını düşünüyorum. Çünkü üretim had safhada. Sosyal medya da bunu destekliyor.
Sen nerede, nasıl yapıyorsun şarkılarını? Gecesi, gündüzü var mı bu işin?
- Gece şarkı yaparım ben. İçime kapanırım. Kimse evde, yanımda olsun istemem. Ne televizyon açıktır ne bir şey.
Eski usul kağıda mı yazıyorsun, yoksa klavyeyle ekrana mı?
- Kağıda yazıyorum. Word’de beceremiyorum.
“Bulutlara Esir Olduk”u yazarken duyguların nasıldı?
- Demek ki hafif duygusal bir akşamdaymışım. Kapandım, yine evde kimse yoktu. Nakaratı direkt aklıma düştü. Şarkı bittikten sonra ağladım. Muhtemelen o gecenin duygusallığından.
İlk kim dinledi?
- Eser (Yenenler) ve İbo (İbrahim Büyükak).
Eskiden aynı evde yaşıyordunuz. Ayrıldıktan sonra bir kopma olmadı mı?
- Aslında çok daha dengeli bir yere oturttuk hayatlarımızı. Öğrencilik zamanında birlikte olmak kendini daha da güçlü hissettiriyor ama artık yaşımız geldi 30’lara. İş falan zaten sürekli bir aradayız ama hepimizin günün sonunda evine gidip kafa dinlemeye ihtiyacı oluyor.
İkili olmak zor. Üçlü olmak iyice zor olmalı. Kavga ediyor musunuz arada?
- Hiç etmedik. Herhalde sebebi içimizdekileri hemen söylememiz. Bir de hakikaten birbirimizin aklına çok güveniyoruz. Birbirimize kefiliz. Karşımızdaki bir şey söylediğinde niye böyle dedi diye düşünmüyoruz. Vardır bir bildiği diyoruz.
Eser desem ne dersin?
- Eser, çok aklıselim, sakin bir adam. Asla ani karar vermez. Herkesin sinirleneceği şeyde bile bir durur, iki derin nefes alır. O yüzden moderatörümüz o.
İbrahim?
- Hiperaktif bir kişilik. Gerçekten enerjisine yetişemiyoruz. Şimdi bir de kilo verdi, iyice hareketlendi. Durduramıyoruz.
Instagram’da bir videonuzu gördüm. İbrahim de şarkı söylemiş. Eser söyleyemiyor mu?
- Söyler, çok da sever. Ama sakatlandı, fıtık oldu. 15 gündür fizik tedavi görüyor.
Eser’in solist, senin back vokal olduğun bir grup varmış. Gerçek mi?
- Gerçek. Lisede öyle bir grubumuz vardı. Adı da Kavırma. Tam lise grubu adı. İsim kötü, grup kötü, kötü çalıyoruz, kötü söylüyoruz. Ben hem arkada Eser’in açıklarını kapatıyorum hem gitar çalmaya çalışıyorum. Zaten dağıldı grup.
Çocukken de şarkıcı olma hayalin var mıydı?
- Olmaz mı... 7 yaşında gitar dersi almaya başladım. Bursa Devlet Konservatuvarı hocalarından şan eğitimleri, keman dersleri. Ailem çok teşvik etti.
Ne güzel... Nasıl bir aile seninki?
- Ben Erzincan’da doğup büyüdüm. 92 depreminden sonra Bursa’ya geldik. Annem babam da şarkı türkü söylemeye bayılır. Sesleri güzeldir. İçlerinde kalmış. Bende de böyle şarkı türkü hevesi olunca hadi gittiği yere kadar git bakalım oldu.
Sen aslında ilk müzikle başladın?
- Aynen. Ben İstanbul’a “Allah’ım ne olur müzisyen olayım” diye dua ederek geldim.
İstanbul’a geliş hikayenden de bahsetsene biraz...
- Biz Eser’le aynı lisedeydik. O bir yaş büyük olduğu için benden bir sene önce Marmara Üniversitesi’ne attı kendini. Aslında hepimiz için okul bahaneydi, hedef İstanbul’du. O nasıl tiyatro yaparım diyor, ben nasıl müzik yaparım diyorum. Ama ben İstanbul’u değil İzmir’i kazandım. Bir senemi orada yaktım. Sonra baktım olmayacak, “İstanbul’a gideceğim” dedim. Annem öğretmen, diploma getirmesem öldürür beni. Zaten “İstersen Tarkan ol, o diploma gelecek” dedi. İstanbul’a geldim, Eser’in yanına taşındım. Hem sınava hazırlandım hem Taksim’deki mekanlarda şarkı söyledim. Sonunda hem İstanbul Üniversitesi’ni kazandım, hem şarkıcılıktan para kazanmaya başladım.
Erzincan diye bir türkü yaptın...
- Evet, ilk albümde var. Ben oradan 92 depreminden sonra ayrıldım. Tatsız anılarım oldu. Oraya da vefa borcum var diye biraz çabaladım.
Depremde orada mıydın?
- Oradaydım. Çocukluğumun geçtiği sokak bir gecede yok oldu. Hani “Piyanist” filminde bir sahne var ya, adam duvarın arkasına bir geçiyor şehrin yarısı yok. Onun benzerini yaşadım.
Bu aralar da çok deprem oluyor.
- Evet. 99 depreminde de Bursa’daydım. Onu da kıyısından köşesinden yaşadım.
Var mı deprem çantan?
- Annemlerin yatağının başında hâlâ pet şişe su ve düdük var. Bende yok ama...
Aşk mı, para mı?
- Valla ikisi de.
Nasıl değerlendiriyorsun kazandığın parayı?
- Kötü değerlendiriyorum. Bizi kim görse “Akarken doldur” diyor. Şu zamana kadar hiçbir şey dolduramadım. Eser’le İbo da öyle. Tamam kazanıyoruz çok şükür de bir tane ev alacağız diye yaşamayalım mı, kapanıp oturalım mı?
Neye para harcıyorsun en çok?
- Güzel yemek, gezmek, alışveriş. Ciddi ciddi alışveriş seviyorum ben ya. Güzel bir şey görünce alayım, kendimi iyi hissedeyim. Hoşuma gidiyor öyle şeyler.
O zaman Yağmur alışveriş yaparken rahatsın...
- Hiç sıkıntı yok. Onunla gider ben de gezerim, beklerim, poşet taşırım.
İbo mu, Eser mi?
- Annen mi, baban mı gibi... Çok zor soru. İkisiyle de çok başka bir dünyam var.
Ne zaman evleniyorsun?
- Daha çok var.
Oyuncu, şovmen, şarkıcı... Hangisisin?
- Bilmiyorum, hepsinden birazım galiba.
Seç deseler hangisini seçersin?
- Müzik biraz daha vazgeçilmez bir yere doğru gidiyor. Yaptıkça daha çok keyif alıyorum.
Kimlere şarkı verdin bu zamana kadar?
- Ferhat Göçer, Gülben Ergen, Murat Dalkılıç... Murat Boz’un son albümünde var bir tane de şarkı. O kadar. Aslında öyle çok çok beste yapıp dağıtan biri değilim.
“Murat Boz’la düet yapmak istemem” demişsin?
- İstemiyorum. Olmaz.
İki yakışıklı çok da güzel olur.
- Yaa, bendeki bir karış boyla! Takoz olursa düşünürüm.
Müezzinlik yapmışsın. O nasıl oldu?
- Bir sitede oturuyorduk. Cami uzakta olduğu için yaşlı insanlar camiye gidemiyorlar diye sitenin bodrum katına bir mescit yaptılar. Bir tane hoca amca vardı. Ramazanda teravih namazını orada kıldırıyordu. Ama çok yaşlıydı. Ben de o sıra müzik dersleri alıyordum. Bütün siteyi geziyorum, şarkılar söylüyorum. Beni çağırdı, “Sesin güzel, gel ben de sana öğreteyim bir şeyler” dedi. Sabah gidip sanat müziği eğitimi alıyorum, eve gelip Red Hot Chili Peppers dinliyorum, sonra gidip hocadan ders alıyorum, öyle bir dönem.
Minareye çıkıp ezan okudun mu gerçekten?
- Okudum. Hepsinin makamlarını bilirim. Hepsi farklı makamlarda okunuyor ve hepsinin okunduğu vakte göre yarattığı bir etki var. Yani aslında hepsinin ince hesaplarla yapılmış olduğunu sonradan öğrendim. Akşam ezanını sabah okusalar aynı etkiyi yaratmıyor mesela.
Ne kadar süre ezan okudun?
- İki sene kadar.
Sünnette şarkı söyleme olayı ne? Bunu sahnede de anlatıyorsun ama şaka gibi geliyor. Yani gerçek olamaz gibi...
- Gerçek, gerçek... Sünnetimde de sahneye ben çıktım. Hevesliydim. Sonra bin pişman oldum. Öğleden sonra sünnet oldum, iki saat sonra düğün vardı. Şarkıcı da vardı ama ben çıktım.
Yaş kaç sünnet olduğunda?
- 11-12... Bir-iki şarkı sonrasında “Dönülmez Akşamın Ufkundayım”ı söylemek istedim. Onun meyan yeri var ya, orada dikişler patladı. Bir daha şarkı söylemeyeceğim diye yatağa geri yattım yani. Çok acıklı ama üstünden zaman geçince eğlenceli bir anı oldu.
Kaç yaşından beri kızların ilgi odağısın?
- Liseden beri herhalde. Sosyal biriydim, azıcık da saçını tarıyorsan popüler adam olursun ya. Ama şu an içinde bulunduğumuz dünyada herkes jilet gibi. Oyuncular best model falan. O dengenin içinde hepimiz az çok nerede olduğumuzu biliyoruz. Ben o yüzden Eser ve İbo’yla geziyorum. İyi hissediyorum onlarla (gülüyor). Niye Murat Boz’la gezeyim, Burak Özçivit’le arkadaş olayım?
Sen de bu fiziğinle kıskanıyorsan artık diğerleri ne yapsın?
- Çok severek kıskanıyorum. Haset değil de gıpta benimki.
Kızların ilgisi nasıl hissettiriyor?
- Keyifli. Ondan kimse şikayetçiyim diyemez.
Sevgilin varken nasıl hissettiriyor, yokken nasıl?
- 90’larda ünlü adamın sevgilisi olmaz, yoksa fanları azalır diye bir düşünce vardı. Zamanla ‘evlensin herkes, çoluk çocuk sahibi olsun’a döndü gündem. Benim hayranlarım Yağmur’u da çok seviyor. Sorun yok.
Nasıl tanıştınız Yağmur’la?
- TV8’de “Bana Baba De” diye bir dizi yapmıştık. Çok uzun sürmedi ama güzel bir şeye vesile oldu.
İlk sen mi açıldın? Mesela Ecem Üstündağ, Mustafa Üstündağ’a evlilik teklif etmiş.
- Öyle mi? Ne güzel bir şey. Çok iyiymiş. Bizde ilk adımı atan bendim.
Ne kadar oldu?
- 1,5 yıl. Güzel gidiyor. Sakin bir çiftiz.
Yağmur da oyuncu. İkiniz de popülersiniz. Kıskançlık var mı?
- Yok. Ben zaten hep İbo ile Eser’in yanına gidiyorum, onlardan mı kıskanacak? Kıskanacaksak ben onu kıskanayım (gülüyor).
Sen zaten öyle güvenilmez bir imaj çizmiyorsun.
- Evet, değilim de zaten. Sakin bir adamım yani. PlayStation oynayayım, arkadaşlarımızla çıkıp yemek yiyeyim, işimizi yapalım, bitti.
Çapkınlık uzak gibi sana... Geçmişinde var mı peki?
- Hayır. Öyle bir macera yaşayayım diye düşünmüyorum. Adrenalini de sevmiyorum zaten. Ben ona cesaret edebilecek bir adam değilim. İsterim ama cesaret edemem de değil. Kafamda öyle bir mekanizma yok.
© Tüm hakları saklıdır.