Kültür-Sanat

Oğuz Atay 85 yaşında!

“Mayer’den aldığı deve tüyü pardösüsü, kırmızılı mavili kaşkolu ve itina ile büyütüp beslediği bıyıkları ile hayli enteresan bir tipti"

12 Ekim 2019 17:38

“Ben Orta Çağ’da yaşamalıydım. Sabahları, Montaigne gibi oda orkestrasıyla uyandırılmalıydım...”

Pek çok insan, şayet kendisine sorulmuş olsaydı doğduğu zaman diliminden bambaşka bir zaman ait olmayı istediğini dile getirirdi elbet. Türkiye edebiyatının en keskin kişiliklerinden Oğuz Atay, Tutunamayanlar’da bir arzu olarak Orta Çağ’ı işaret etmiş olsa da, o 85 yıl önce bugün dünyaya geldi.

Eleştiri kuramları konusundaki çalışmalarıyla tanınan Berna Moran’ın hem içerik hem de biçimsel özellikleri bakımından Türk edebiyatının yepyeni bir evresini temsil ettiğini söylediği Oğuz Atay, Ankara Maarif Koleji’nin ardından İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi’nde okudu. Yazar, ilk romanını 1971-72 yılında yayımladı. Önemli tartışmaların odağında bulunan ve Türk edebiyatının önemli eserleri arasında kabul edilen Tutunamayanlar, 1970 TRT Roman Armağanı’nı kazandı. 1973 yılında ikinci romanı Tehlikeli Oyunlar, 1975 yılında ise hikâyelerini kitaplaştırdığı Korkuyu Beklerken yayımlandı. Romanları ve öykü kitaplarını 1911-1967 yılları arasında yaşamış hocası Prof. Dr. Mustafa İnan’ı anlattığı Bir Bilim Adamının Romanı isimli biyografi çalışması izledi. Oyunlarla Yaşayanlar isimli bir tiyatro eseri de bulunan Atay’ın metni, İzmir Devlet Tiyatroları tarafından 2016 yılında sahnelenmeye başladı. Eylembilim ve Günlük isimli iki eseri daha bulunan sanatçı, 13 Aralık 1977 tarihinde, büyük projesi Türkiye’nin Ruhu isimli eserini tamamlayamadan hayata gözlerini yumdu.

Yazar, 1956 yılının İTÜ Yıllığı’nda “Mayer’den aldığı deve tüyü pardösüsü, kırmızılı mavili kaşkolü ve itina ile büyütüp beslediği bıyıkları ile hayli enteresan bir tipti. Bir ara sakal bırakmaya niyetlenmişse de hacı namzedi zannedilmesine sinirlenerek vazgeçmiştir” cümlesiyle tanımlandı. Yıllıkta yazar hakkında yazılan bir diğer bilgi de Suna Kan’a hayran olduğuydu. Atay, sanatını çok taktir ettiği sanatçıyı rüyasında üç gece üst üste gördükten ve rüyasında konserine katıldıktan sonra, pijamalı oluşundan utanıp, dördüncü gece lacivert takım elbisesiyle uyudu.

İTÜ yıllarının ardından hayatını inşaat mühendisliği yaparak sürdüren Atay, Dolmabahçe Sarayı’nın duvarının inşaatını üstlenerek işi ucuz bir maliyetle tamamladı.

Atay, daha sonra Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam isimli eserindeki bir pasajdan etkilenerek ilk romanı Tutunamayanlar’ı yazmaya başladı. Bir paragraftan ‘ilham alarak’ 700 sayfalık bir eser ortaya koyan yazar, kitabı tamamladığında eserini okuması için Atılgan’a gönderdi fakat geri dönüş alamadı. O dönemde kitabının yayımlanmasıyla ilgili bazı sorunlar yaşamasına rağmen 1970 TRT Roman Ödülü’nü aldı. Her ne kadar Atay, kıymeti vefatından sonra bilinen isimlerden olsa da Atılgan’ın kitabıyla ilgili geri dönüş yapmamasına içerledi. İddia odur ki yakın çevresinden bir arkadaşına Atılgan’la ilgili olarak “Kitabımla ilgilenmedi” dedi.

Yusuf Atılgan bu durumu Oğuz Atay’ın vefatından sonra öğrendi ve bir konuşmada “Tutunamayanlar’ı çok beğenmiştim ama böyle bir kitabı yazan birinin benim yorumuma ihtiyacı olmadığını düşünmüştüm. Keşke hayatta olsaydı da bunu kendisine söyleyebilseydim” diyerek üzüntüsünü belirtti.  

Bugüne kadar 96 baskı (Sinan Yayınları’ndan ilk baskı ve İletişim Yayınları’ndan 95 baskı) yapmış olan Tutunamayanlar’ın yazılma sebebi olan Aylak Adam pasajı şöyledir:

“Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutmağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, “- Veli Ağa’nın öküzleri gibi öküz, yoktur”, demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: gerçek sevgiyi! bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!”