Zeynep Kılıç*
Vahap Işık, kendi halinde bir özel eğitim öğretmeni iken otizmli öğrencisinin karnesine yazdıkları ile bir anda gündeme geldi. ‘Martılara senin kadar güzel bakanı görmedim’ sözü ile başlayan karne sosyal medyada 5 milyonun üzerinde paylaşıldı. Işık “Ortak paydada buluşamayan halk, bir çocuğun gözlerinde buluştu” diyor.
Vahap Öğretmen için sıradan bir gün… 6 yıldır çalıştığı Üsküdar’daki özel eğitim kurumlarında down sendromlu, otizmli, aspergerli öğrencilerinin karnelerini hazırlıyor. Karnede ‘öğretmenin notu’ kısmında ise beylik, klişe cümleler yerine şiir gibi şarkı gibi sözler var: “Martılara senin kadar güzel bakanı hiç görmedim. Sait Faik Abasıyanık’tan bu yana, denizi senin kadar seveni de görmedim. Gözlerinde; ‘O her an çıkabilen’ ışıltıyı seviyorum. Gözlerin… Senin gözlerin umuttur çocuk! O güzel gözlerinden öperim…” Karnenin sahibi, Vahap öğretmenin 4 yıllık öğrencisi Burak. Burak otizmli bir çocuk. Aldığı eğitim sayesinde okuma yazma öğrenecek seviyeye ulaşmış ama tipik bir otizmli. Vahap öğretmenin notunun bütününü anlamasa da deniz ve martı kelimelerinin ilgisini çektiği kesin. Denizi ve martıları çok seviyor çünkü. Vahap öğretmen karneyi Burak’ın annesine teslim ediyor ve büyük ihtimalle başka bir karneye geçiyor. Sonradan yaşananlar ise şaşırtıcı. Karne sosyal medyada birden günün en çok paylaşılanları arasına giriyor. Twitter’da, Facebook’ta ve Instagram’da paylaşım rekorları kırıyor. İşin tuhafı Vahap Öğretmen 5 milyonun üzerinde paylaşıldığını söylediği karnenin nasıl olup da sosyal medyada bu kadar ses getirdiğini hala bilmiyor. Çünkü kendisi akıllı telefon kullanmayacak kadar sosyal medyadan uzak birisi. O kısmı kendisi anlatsın: “Biz aslında üç arkadaş kendi aramızda paylaştık bu fotoğrafı. Facebook hesabımız da herkese açık değil. Bir de karneyi anneye vermiştim o kadar. Bir şekilde ordan oraya, ordan oraya paylaşıldı demek ki. Sevindiren şey şu ki, karne sayesinde otizm ilk defa bu kadar gündeme gelmiş oldu”
"Taksi şöförü ‘o öğretmen gibi ol’ dedi"
Tarifsiz bir mutluluk yaşadığını söylerken şaşkınlığını ise gizlemiyor Vahap Işık: “Mesela Kadıköy’de bir kafede oturmuştum, hemen yan masamdaki insanlar karne ile ilgili konuşuyordu, hiçbirini tanımıyordum. Sonrasında bindiğim bir taksinin şoförü bana ne iş yaptığımı sordu, ben de özel eğitimde çalıştığımı söyledim. Adam bana otizmli bir öğrencinin karnesinden bahsetti ve o öğretmen gibi olmamı söyledi. O adama, o bahsettiği öğretmenin ben olduğumu söylesem büyü bozulacaktı sanki, büyü bozulmasın diye ben de sustum.”
"Karneler hep askeri bir ciddiyet ile doldurulur"
İşin ilginç yanı bu karne tek değil. Vahap öğretmen yıllardır bu tür şeyler yazıyormuş karnelere. Peki onun için çok normal olan bu karne neden bu kadar ilgi gördü? Vahap Işık’a göre insanlar resmi bir belgede kırmızı kalem ile yazılmış notu ilginç karşıladılar zira yine ona göre karneler neredeyse her zaman bir askeri ciddiyet ile doldurulup çocuklara verildi. Onun dışında bir de ortak paydada buluşmaya duyulan bir özlem de söz konusu ki Vahap öğretmen çok güzel özetliyor: “İnsanların martılara güzel bakan otizmli bir çocuğa ihtiyacı vardı, ben bunu anladım. Onun gözlerindeki umuda çöl ortasında susuz kalmış bir Mecnun kadar hasrettiler. Nitekim biri çok yeni olmak üzere bir yıldan kısa bir sürede 10 katliam yaşadık. Diyarbakır, Suruç, Ankara, Bursa, İstanbul… Güzel ülkemizin tavanından kan, kadim zemininden ise gözyaşı hiç eksik olmadı. Milliyetçisinden muhafazakârına, solcusundan liberaline kadar herkesin ortak bir paydada buluşmaya ne kadar elzem düzeyde ihtiyaç duyduğunu gördüm.”
Farklı olanın olumsuz olarak etiketlendiği bir ülkede, kendisinin nasıl oldu da farklılıktaki güzelliği görebildiğini merak ediyoruz. İbni Haldun’un ‘yaşadığımız coğrafya kaderimizdir’ sözünü hatırlatarak anlatıyor Van doğumlu Vahap Öğretmen: “Ben bir Anadolu vatandaşıyım, bu topraklar kederin kavşağı oldu hep. Çok keder yaşadık. Bazıları acıyı yaşar, bazıları da taşır. Ve bizler; hem yaşayıp hem taşıdıkça elde olmadan empati yelpazemizi de geniş tutmaya başladık. Kocasının öldürdüğü bir kadından tutun da, daha 18’ine girmemiş bir kaçakçıya kadar, mahkum edilen satırlardan tutun da, sahile vurmuş bir mülteci bebenin parmak kadar cenazesine kadar… Sanırım farklı olan ile bir kez hem hâl olunca, bir diğeri ile de olmak için vaziyet oluşuyor.”
"Bu kadar hassas ve muhlis çocuklara ihtiyacımız var"
Vahap Öğretmenin otizmli çocuklar için söyledikleri de ezber bozan türden: “Otizmli bir birey; hislerin mıknatısıdır, çektikçe çeker. Evet ifade edici dilleri gelişmemiştir, ama alıcı dilleri müthiştir. Bu kadar hassas, bu kadar muhlis olan insanlardan neden rahatsız olalım? Sakladığımız birçok şeyi, kendimizden bile sakladığımız bizi, müthiş algılarlar, birçok insandan başarılı bir şekilde sakladığımız hislerimizi müthiş çeker ve anında da, hem de hiç politika yapmadan yüzlerine dökerler, davranışlarına dökerler. İyi olalım, bizi iyi algılasınlar ve onların yüzlerine baktığımızda iyi insanlar olduğumuzu bize hatırlatıp mutlu etsinler. Bizim otizmlilere ihtiyacımız var, Tolstoy dünyanın sevgiyle döndüğünden bahseder ve başta özel eğitim almaya ihtiyacı olanlar ile beraber tüm çocukların hatırına dünya dönmeye devam ediyor, çünkü onlar sevginin en has hâlidir.”
"Bizim işimiz arka sıradakiler"
Özel eğitimde çalışan öğretmenlerin ruh halini anlatmasını istiyoruz Vahap Işık’tan. “Tipik bir sınıfta öğretmenin arka sıralara sürgün için yolladığı bir öğrenciyle (mesela dislektik bir çocuk ile) siz yolculuğa çıkıyorsunuz.” sözleriyle anlatıyor. Dolayısıyla epeyce yıpratıcı. Şu sözler de kendisine ait: “Onu ötekileştiren (farkında olmadan anne-baba, öğretmen, arkadaş…) herkesin yargıları ile beraber siz de ötekileşmenin acısını yaşıyorsunuz. Ters çevirip 9 diye algıladığı 6 ile beraber, sürekli havada zikzaklar çizerek -d’ye, -p’ye dönen -b’ler ile beraber siz de dönüp duruyorsunuz” Ve çok hüzünlü bir tanımlama daha geliyor kendisinden: “Biz özel eğitim öğretmenleri; bedenleri ve beyinleri aksak olduğu için yürekleri sürekli üzgün olan çocukların toparlayıcılarıyız. Mübalağa gelebilir ama işin gerçeği şu ki; bizim işimiz arka sıradakiler, bir şehrin arka sokaklarında yaşar gibi arka sıradakiler ile hem hâl yaşıyoruz.”
Bu yazı Yeni Hayat'ta yayımlanmıştır