PKK lideri Abdullah Öcalan'ın 7 Haziran sonrasında başlayan çatışmalı ortam için hem Kandil hem de HDP’ye “Bunlar eline, yüzüne bulaştırdılar, süreci bozdular. Gelişmeler Cumhurbaşkanı’na değil bana karşı bir hamledir öncelikle. Onu perde yapıyorlar ama aslında benim altımı oymaya çalışıyorlar. Bunlar süreci bu noktaya getirdiler” dediği öne sürüldü.
Bir devlet yetkilisiyle yaptığı görüşmeyi bugünkü (22 Ekim 2015) köşesine taşıyan Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, “Öcalan’ın şu noktada sonucu belirleyici bir rolü hâlâ var mı?' sorusuna devlet katından verilen yanıt ilginç. 'Ağırlığı var ama böyle bir noktada ağırlığını test edecek şeyler yapmaktan kaçınması doğaldır. Boşa düşmemek için daha dengeli şeyler yapmaya çalışır.' Devlet Öcalan’ı şimdilik 'öne sürmeyi' düşünmüyor. İmralı da biraz daha bekleyecek" dedi.
Serpil Çevikcan'ın Milliyet gazetesinin bugünkü (22 Ekim 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
1 Kasım seçimlerinin sonuçları zincirleme olarak birçok gelişmeyi tetikleyecek. Siyaset sahnesindeki kimi dinamikleri harekete geçirecek, bazı aktörlerin siyasi geleceğini belirleyecek.
Bütün bunlardan daha önemlisi, çözüm sürecinin geleceğini çizecek.
Sürecin “buzdolabına kaldırıldığı” ifadesiyle ikinci bir açıklamaya gerek kalmayacak kadar net bir özet yapan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki kanaat önderleri ile buluşması uzun zamandır gündemde olmayan bir hareket tarzının canlandırılması açısından kıymetli.
Seçim sonrasının tablosu
Bu buluşmaya, seçimlere 10 gün kala gerçekleşmesinin altında başka saikler arama tuzağına düşmeden odaklanmak gerekiyor.
Cumhurbaşkanı’nın devamını getireceği bilinen bu yaklaşımının, Ankara’nın siyasi çözümü yeniden canlandırması ve hiçbir komplekse kapılmadan işin içine bütün bileşenleri katmasının önünü yeniden açıp açmayacağını göreceğiz.
Kesin olan, terörle mücadelede alabildiğine yüklenen bir hareket tarzı ile çözüm süreci mantığının yan yana gelemeyeceği.
Türkiye sınırlarında faz değiştiren, kurtarılmış bölge hedefine kilitlenen PKK’yla mücadele konusunda Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın birkaç gün önce çizdiği yol haritasına bakalım:
“Kuzey Irak bağlamında ciddi mesafe aldık. Şehir merkezlerindeki yapıları tasfiye açısından da netice aldık. Birkaç mahalle var. O mahallelerin temizlenmesi lazım. Ancak kayıp riskinden dolayı daha ihtiyatlı gidiyor. Asıl üçüncü hedef, şehir kenarlarındaki, kırsaldaki yerler. Oralarda da kontrollü gidiliyor. Karadan epey bir alan temizlendi. Hakkâri-Şırnak arasında epey bir alan temizlendi. Doçka mevzileri vs imha ediliyor ancak içeride daha mesafe almamız lazım. Hem şehirlerdeki yapılanmayı tamamen çökertmek hem de kırsalda bu yapılanmayı temizlemek için biraz daha mesafe almamız lazım. Seçim sürecinden sonra bu kış önemli mesafe alırız.”
Türkiye’den kaydırmadı
Bu sözler seçim sonrası için geçerli olacak tabloyu özetliyor.
KCK liderlerinden Murat Karayılan’ın “erken iktidar hastalığına yakalanma” diye tanımladığı kantonlaşma stratejisinin Türkiye sınırlarında uygulanması taktiği şimdilik akamete uğratılmış görünüyor.
Bu arada, örgütün deneyimli olan asıl savaşçı elemanlarını Kuzey Suriye’ye, Amerikan desteği ile IŞİD’le mücadeleye kaydırdığı, bu nedenle eylemsizlik kararı verdiği ve Türkiye’yi boşalttığına dönük haberler devlet katında doğrulanmıyor.
Son bir yılda, Kuzey Irak kamplarında eğitim görüp Türkiye’ye dönen 800’e yakın PKK’lının teslim olduğu, büyük bölümünün şehirlerde milis tanımı altında silahlı yapılanmaları oluşturduğu, örgütün halk direnişi görüntüsünü vermek için bunları kullandığı kaydedilerek, içerdeki adamları bir yere çekmediği, Kuzey Suriye’ye Kuzey Irak’tan güç aktardığının altı çiziliyor.
HDP içindeki sesler
Manzara böyleyken, Kürt hareketi içinden yükselen bazı sesler kaynayıp gidiyor.
Leyla Zana gibi.
Hareketin özgül ağırlığı olan sembol isimlerinden HDP Ağrı milletvekili Zana, geçtiğimiz günlerde çözüm sürecinin yeniden canlanması çağrısında bulunurken, tüm tarafların onay vereceği üçüncü bir gözün sürece dahil edilmesinin şart olduğunu söyledi.
HDP’nin kendi rekorunu kırarak 6.5 milyon oy aldığı 7 Haziran seçimlerinin ardından partide ılımlı diyebileceğimiz, çözüm sürecini ve İmralı’yı daha çok önemseyen kanadın barajı geçmek için kurulan işbirliklerinin sürece mal olduğuna dönük eleştirileri sıkça seslendirildiği biliniyor.
Zana da bunlardan biriydi.
Türkiyelileşme taahhüdü Kandil bariyerine çarpan HDP yönetimi açısından bu çifte baskının yarattığı kafa karışıklığını da nicedir izliyoruz.
Öcalan bekleyecek
Etkili etkisiz bütün aktörlerin sürecin lehinde ya da aleyhinde sahada olduğu bu ortamda İmralı’nın nasıl konumlandığına-konumlandırıldığına gelince...
İmralı heyetiyle, HDP’lilerle ve ailesiyle irtibatı olmayan Öcalan’ın devlet heyetiyle teması sürüyor.
Öcalan’ın, “Süreç başlar ve yeniden benim üzerimden ilerler” hazırlığı yaptığı bilgisi de geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yansıdı. Ancak bu bekleyişin uzun süreceği anlaşılıyor.
Bir devlet yetkilisi Öcalan’ın 7 Haziran sonrasında başlayan terör ortamı için hem Kandil hem de HDP’ye “Bunlar eline, yüzüne bulaştırdılar, süreci bozdular. Gelişmeler Cumhurbaşkanı’na değil bana karşı bir hamledir öncelikle. Onu perde yapıyorlar ama aslında benim altımı oymaya çalışıyorlar. Bunlar süreci bu noktaya getirdiler” dediği bilgisini aktarıyor.
“Öcalan’ın şu noktada sonucu belirleyici bir rolü hâlâ var mı?” sorusuna devlet katından verilen yanıt ilginç.
“Ağırlığı var ama böyle bir noktada ağırlığını test edecek şeyler yapmaktan kaçınması doğaldır. Boşa düşmemek için daha dengeli şeyler yapmaya çalışır.”
Devlet Öcalan’ı şimdilik “öne sürmeyi” düşünmüyor.
İmralı da biraz daha bekleyecek.