Kültür-Sanat

Netflix, Oscar'a damga vurdu: Sinemanın sonu mu; yeni bir dönemin başlangıcı mı?  

Netflix ile milyonlarca ekranda gösterime giren Roma, en prestijli ödüllerden ikisini kazandı

26 Şubat 2019 00:00

DERİN KOÇER

Önce televizyon, radyoyu öldürmeye geldi; sonra sinemanın elindeki hançeri, tiyatronun sırtına saplaması beklendi. Cep telefonları her şeyi bitirecekti; tabletler ise bilgisayarları… Şimdi de Netflix’in sinema salonlarını sıfırlayacağını konuşur olduk.  

O kadar ki bu senenin Oscarlarının, sinema için yeni bir perdenin açılışı olabileceği düşünülüyor. Malum, bir Netflix yapımı olan ‘Rome’, en iyi film, yönetmen ve kadın başrolün de içinde olduğu 10 ödüle adaydı. Üstelik en prestijli iki ödül olarak kabul edilen ‘en iyi film’ ve ‘en iyi yönetmen’ için de favoriydi…

Kimi izleyicinin kafasını ise ‘’Acaba Akademi, eski sinema alışkanlıklarını korumak için Roma’ya uzak durur mu’’ gibi sorular kurcalıyordu. Nitekim filmin yönetmeni Alfonso Cuaron Törenden ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’ ve ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ heykelleriyle çıktı ama ‘En İyi Film’ ‘Green Book’a gitti.

Ödül töreni reklam arasına gittiğinde ise seyircinin karşısına siyah bir arka plan üzerine sesler ve akan oyuncu isimleri çıktı. Martin Scorcese’nin önümüzdeki sonbaharda vizyona girecek ‘’The Irishman’’ filminin ilk tanıtımıydı bu ve tanıtımın sonu, kurulmakta olan yeni düzenin habercisiydi. Önce “Sinemalarda…” yazısı belirdi ekranda; sonra, “Ve Netflix’te” ibaresi belirdi, Netflix’in logosuyla.

Oscarlara henüz ‘sinema salonlarında gösterilmemiş filmler’ aday olamıyor. Yani Netflix ya da Amazon Prime gibi internet bazlı kanalların yalnızca kendi platformlarında izleyiciye sunduğu filmler Akademi’nin merceğinde henüz değil.

Fakat geçtiğimiz yıl içerisinde 40 film üreten ve abone sayısı dünya genelinde 150 milyonu geçen Netflix ve benzeri dijital yayın platformları, insanların sinema ve televizyon izleme alışkanlıklarını değiştiriyor. Forbes’a göre Neflix, orijinal içerikleri için 2018 yılında 13 milyar dolar bütçe biçmişti kendine.

Kadir Kaymakçı: Endişelenmesi gereken sinema salonları mı, TV kanalları mı?

Bu gelişmeler, aralarında usta yönetmen Steven Spielberg’in ve ‘Organize İşler: Sazan Sarmalı’ filminin henüz vizyondayken Netflix’te de gösterilmeye başlamasına tepki gösteren Film Yapımcıları Meslek Birliği’nin (FYMB) de bulunduğu sektör temsilcilerini endişelendirmiş gibi duruyor.

Spielberg, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada web bazlı platformların ‘sinema salonlarını öldürme ihtimaline’ karşı ‘’Sinema salonlarını sonsuza dek korumalıyız’’ diyordu. FYMB ise Sazan Sarmalı’nın Netflix’te yayınlanmasını hem ‘feci bir durum’ hem de ‘ayak oyunu’ olarak nitelendirip devam ediyordu: “[Bu] sinema filmlerinin biletli seyircisiyle salonlarda buluşması geleneğini yerle bir edecek hileli bir kurnazlık, iyi niyetli sinema seyircisini aldatmadır.’’

Öte yandan büyümesinin önü alınamayan streaming servislerinin sinemaya ne derece zarar vereceği henüz bir soru işareti. Sinema salonlarında kendine zor yer bulan ‘art house’ filmlerinin bu platformlarda gösterilmeye başlaması, Netflix’in Roma gibi yapımlarla yerleşik sinema dünyasını kasıp kavurması, bu soru işaretini daha da büyütüyor.

Meseleyi beraber masaya yatırdığımız, geçtiğimiz günlerde de bu konuya dair yazıları yayınlanan Habertürk yazarı Kadir Kaymakçı, Britanya’nın en büyük televizyon kanalları BBC ve ITV’nin beraber Netflix’e alternatif bir platform (Britflix) kurmak üzere olduklarını hatırlatıyor.

‘’Yeni bir dönem başladı’’ diyor Kaymakçı. ‘’[Ama] Netflix ve benzeri streaming servislerinin sinema salonlarının sonu olduğunu düşünmüyorum.’’

Kaymakçı, Roma filminin yapımcılarından David Linde’nin ‘günümüzde insanların birçok farklı şekilde film izlemeye açık olduklarının kabul edilmesi gerektiğini’ belirttiğine de dikkat çekiyor ve sözü yine yapımcıya bırakıyor: “Eğer bu yeni gerçekliği kabul etmezsen o seni geçip gidecek, sen geride kalacaksın...”

Linde ve Roma’nın diğer yapımcılarının filmi hem sinemalarda hem de Netflix’te ‘vizyona soktuğunu’ hatırlatıyor Kaymakçı. Bu noktada amaçlarının filmi hem beyazperdede göstermek hem de milyonlarca insana ulaştırmak olduğunun da altını çiziyor.  Linde, bu kararları için “Bir denge bulduk ve filmi Netflix’e sattık” diyor.

Habertürk yazarına göre kısa vadede sinema salonlarının mı, yoksa TV kanallarının mı endişe etmesi gerektiği ise bir başka soru. “Çünkü bu platformlar öncelikle insanların TV izleme alışkanlıklarını değiştiriyor!’’

Hollywood’da da dijital platformlarda da işler kötüye gitmiyor

Kaymakçı’nın da ‘’Sinema salonu artık cebimizde’’ başlıklı yazısında aktardığı gibi, ABD merkezli Ulusal Sinema Salonu Sahipleri Derneği’nin (NATO) geçtiğimiz aralık ayında açıkladığı rapor, dijital platformlar ile sinema salonlarının bir savaş içinde olmadıklarını, hatta Netflix ve benzeri platformların insanları sinemaya gitmeye teşvik ettiğini gösteriyor.

Dijital platformların yeni bir üretim alanı olarak öne çıkmasının yanı sıra Hollywood’da da işler kötüye gitmiyor.

Rapora göre Hollywood yapımı filmler geçtiğimiz yaz sezonunda -bir önceki yaza kıyasla- yüzde 14’lük bir satışı artışı yakalamış ve son 20 yılın en yüksek bilet satışı sayısına ulaşmış. Bu satışlardan elde edilen gelirin ise -yine bir önceki yıla kıyasla- yüzde 6.8 arttığı gözlenmiş. Netflix’in 10 milyon aboneye ulaştığı 2009 yılından bu yana ABD’de sinema sektörü de 2 milyar dolardan fazla büyümüş. Statista’nın verilerine göre, aynı zaman diliminde Netflix de 148 milyon abone sayısına ulaşmış.

Tabii ki bütün bunlar, üretimin kalitesine dair bir sonuç çıkarmıyor. Ancak sinema seyrini ve yapımını değiştirmekte olan Netflix de yalnızca ‘Roma’dan ibaret değil. Tıpkı ‘klasik sinema’nın Oscarlarda Roma’ya rakip çıkan Green Book, Vice ya da BlackKlansman’den ibaret olmadığı gibi. Her iki yayın tipi de iyi filmler de kötü filmler de üretiyor. Birbirlerini öldürmek zorunda değiller ama azımsanamayacak boyutta bir değişim yaşandığını da kabul etmek gerek. Oscarları izlemek, bunu görmeye yetti.