Kültür-Sanat

Nejat İşler kitabının gelirini Gümüşlükspor'a aktaracak

İşler 'Gerçek Hesap Bu!' kitabında başından geçen hastalığı da anlatıyor

01 Temmuz 2016 14:50

Ünlü oyuncu Nejat İşler, Can Yayınları'ndan çıkan, ''Gerçek Hesap Bu'' isimli kitabında hayatındaki dönüm noktalarını anlattı. O dönüm noktalarından biri ise, geçen senelerde geçirdiği hastalığı oldu. Kitapta ise bu hastalıktan sonra aldığı, Gümüşlük'e yerleşme kararını yazdı. Gümüşlük’e yerleştikten sora Gümüşlükspor’un antenörlüğünü yapan İşler’in kitabının geliri yine bu klübe aktarılacak.

İşler hastalığını, hastanede geçirdiği dönemi ve sonrasını kitabında şöyle anlattı;

 

Sedef'le başladı

 

"Gezi'yle beraber garip alametler belirdi bende. Fiziken sedef hastalığıyla tanıştım, ruhen de geçmiş hayatımın muhasebesine giriştim. Sedef gittikçe ilerliyordu, kaygılandım, çalıştığım işten affımı istedim, köye (Gümüşlük) sığındım. Bir sürü karar aldım, bu kararları uygulamak için kendime iyi bakmaya başladım. Felek, uzaktan sırıtıyormuş meğer."

 

Kanlı öksürük

 

"Kış sertleşti, acayip bir grip salgını sardı etrafı. Duyuyoruz ama uzaktan. Köyde henüz bir vaka mevcut değil. Durumdan çıkarıp bir manita vasıtasıyla ithal ettim virüsü. Alkol bir sürü rahatsızlığı gizler. Yıllardır hasta olmamışım. Kendime bakıyorum ya, alkol yok. Fena hastalandım. ''Lan,'' dedim ''grip böyle bir şeymiş demek ki. İlaç bilmiyorum, doktora gitmiyorum. Berbat haldeyim, yataktan çıkamıyorum. Bir de kanlı öksürük başladı mı?"

 

"Hastanede bayılmışım"

 

''Benim serum yeme zamanım gelmiş,'' dedim. Güvendiğim bir arkadaşımla hastaneye gittim. Hastanede bayılmışım. Gözümü açtığım bir ara, birisi gelip, ''Ailenize haber vermemiz gerekiyor,'' dedi. Ailemi telaşlandırmak istemiyordum, menajerim aklıma geldi. Sonrasını herkes basından biliyor.

 

"Kapıma köy yumurtası, mandalina, keçi peyniri filan koyuyorlardı "

 

Bunlar başıma geldikten sonra hep şunu düşünüyordum: Köye gitmem lazım. Hep benim Avrupa'da bir sanatoryumda yatmamı tasarlıyorlardı. Bütün doktorlarıma ısrarla, ''Beni köye gönderin. Ben köye gideceğim ve iyi olacağım'' diyordum. Öyle de oldu. Köye geldiğimde bütün köy çok üzüldü. Çünkü 90 kiloydum, görenler çok şaşırıyor ama belli etmiyorlardı. Ben hastanede yatarken her şey duyulmuş. Bana o kadar iyi davrandılar ki anlatamam. Kapıma köy yumurtası, mandalina, keçi peyniri filan koyuyorlardı sürekli. İstanbul'da olsam kimsenin umurunda olmazdı. Ve o zaman kesin kararımı aldım: Artık burada yerleşik yaşayacağım ve hiç gitmeyeceğim.

 

 

"Doktor 'Parmakları keselim' dedi"

 

Parmaklarım iyice siyahlaşmıştı. Sadece o yüzden gittim İstanbul'daki hastaneye, doktor da, ''Parmakları keselim,'' dedi. O ameliyattan sonra iki ay daha yattım hastanede. Sonra döndüm köyüme. Doktorlar hala 'seni Avrupa'ya gönderelim' diyordu. Ama neyle gideceğiz ki Avrupa'ya? Öyle kolay değil oralarda tedavi olmak. Çok para gerekiyor. Geldim ve burada iyileştim.

 

Kitabın giriş bölümünden;

 

“Eğitimini almadığım hiçbir şeyde iddiam yok. En güzel yazarlık mesleği tarifini Çetin Altan’dan duymuştum:

“Birini, boş kâğıtlar ve sivriltilmiş kalemlerle bir odaya koyun, eğer oradan karnını doyuracak malzemeyle çıkarsa, işte yazar odur.”

Allah’a şükür, sıtkı sadakatle uğraştığım bir mesleğim var. Yazarlık benim için yan bir uğraş. Çok da uzak değil ama. Okumaya da, yazmaya da beş yaşımda başladım. Yazdığım ve sahnelenen üç oyunum var. Senaryolarım var sırada. Bir de manitalara iyi yazarım…”

“Kendi hikâyelerimizi anlatalım, gerçekleri

bizim gibi yaşayanları da anlatmak lazım.”

“Gerçekten istediğim şeyleri yapmak,

gerçekten istediğim yerde, gerçekten istediklerimle zamanımı değerlendirmek. Tek isteğim ve halihazırda yaptığım şey bu.”

Söze gerek var.

Gerçek hesap bu!

“Önemsemeyi unutup çöpe attığın hayatın var ya, ben aldım onu işte. Hatta çaldım. Sen önemse diye. Hiç yanıltmadın beni, teşekkür ederim.”