Tuğba Tekerek*
Gazetecilerden oluşan bir e-posta grubumuz var. Genelde pek hareket olmuyor. Yalnız, son birkaç aydır sıkça “ACİL!!!” konulu mesajlar düşüyor: Diyarbakır’da şu gazeteci gözaltına alındı, Cizre’de bu gazeteci vuruldu. Hemen orada karar veriyoruz; oturuyoruz, #RefikTekinGazetecidir #VildanaÖzgürlük diye tweetler atmaya başlıyoruz. Ama kötü haberlerin ardı arkası kesilmiyor: Yaralı yatıyormuş, ambulans gelmemiş, tekmelenmiş, hakkında “terörist” diye haber yapılmış, tutuklanmış... Birisinin kanı akmaya devam ederken, günleri, ayları yok yere cezaevinde geçerken trend konular listesine girmek için uğraşmak ağır geliyor insana. Neticede, orada vurulan, bir can; karartılan, gerçek; ayaklar altına alınan, senin mesleğin... Daha fazlasını yapabilmeli insan.
Neyse ki, böyle hisseden başka insanlar da var. Gazetecilerin e-posta grubuna, yaklaşık bir ay önce bir mesaj daha geldi: “Olanlara sessiz kalmamalıyız” diye. Bu mesaj karşılık buldu, önceki benzer bir kaç girişimin aksine somut sonuç verdi. Çatışmalı bölgelerde, baskı altında çalışan meslektaşlarımızla dayanışmak için oluşturduğumuz “Haber Nöbeti” böylece ortaya çıktı.
Canları pahasına haber yapıyorlar
Türkiye Gazeteciler Sendikası’na göre bugün Türkiye’de cezaevinde 31 gazeteci var. Gazetecileri Koruma Komitesi (Committee to Protect Journalists) de 2015 sonu itibariyle, 14 gazetecinin cezaevinde olduğunu belirterek, Türkiye’nin bu konuda dünyada sicili en kötü olan ülkelerden birisi olduğunu açıkladı.
Son dönemde tutuklanan gazetecilerin neredeyse tamamı Kürt medyasından. Gözaltına alınıp bırakılmış olanları saymıyorum. Dicle Haber Ajansı’ndan, İdris Yılmaz, Nedim Oruç, Nuri Akman Jin Haber Ajansı’ndan Vildan Atmaca ve Beritan Canözer son 4 ayda tutuklananlardan bazıları. Bu arada, Diyarbakır’da yaşayan Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink’in 10 Eylül 2015’te sınırdışı edildiğini, Vice News muhabirlerinden Britanyalı Jake Hanrahan ve Philip Pendlebury’nin haber yaparken 27 Ağustos 2015’te tutuklandığını, bir süre cezaevinde kaldıktan sonra yine sınırdışı edildiklerini, aynı ekipten Iraklı Kürt gazeteci Muhammed İsmail Resul’un ise 131 gün cezaevinde tutulduğunu hatırlatalım. Bölgede olaylara devletin gözü dışındaki gözlerle bakılması istenmiyor. Gazeteciler için, habere yaklaşmak, onları da her an içine alabilecek ateşe yaklaşmakla eşdeğer hale geliyor.
Mesele sadece hapis de değil. Kelimenin tam anlamıyla canları pahasına haber yapıyor orada gazeteciler. Silvan’da Diha muhabiri Serhat Yüce’nin, “Çekmeyeceksin” denilerek onca gazetecinin önünde kafasına silah dayandığını hep beraber gördük. O silah patlayabilirdi. Cizre’de, İmc TV kameramanı Refik Tekin’in nasıl vurulduğunu kendi kamerasından izledik. O kurşun Refik’i sadece yaralamakla kalmayabilirdi.
Zırhlı araç gazetecisi değiliz
İşte en başta bunun için başlattık haber nöbetini; orada meslektaşımızın kafasına silah dayanırken burada oturmayı kendimize yediremediğimizden. En azından benim için, öncelikli neden bu. Orada gazeteciler, biz yanlarında olmasak da haber yapıyorlar zaten. Onların yanında olmak en başta bizim açımızdan, insan olmanın, “Ben gazeteciyim ve mesleğime sahip çıkıyorum” diyebilmenin gereği.
Bu desteğin, orada çalışan meslektaşlarımıza güç ve moral vermesini umuyoruz. Onların ortaya çıkardığı gerçeğin daha çok insana ulaşmasına katkıda bulunmak istiyoruz. Bu arada, onlarla temas ederken, onlardan meslek adına öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünüyoruz.
İşin bu kısmı, bölgedekilere elimizden geldiğince “Yanınızdayız” deme çabasıyla ilgili... Bir de ülkede egemen anaakım medya var. Bölgedeki meslektaşlarımızın yaptığı işlerle ilgili bir gazeteci olarak ne kadar gurur duyuyorsak, batıdaki anaakım gazetecilikten de o derece utanç duyuyoruz. Mesleği onlara bırakmak istemiyoruz. “Gazetecilik, insanlar ölürken gözlerini yummak değildir, yalan söylemek değildir, devlet propagandası yapmak değildir, zırhlı aracın içinden polisin söylediklerini aktarmak değildir” demek istiyoruz. Devletten değil insandan yana gazeteciliği büyütmek istiyoruz.
Umut Nöbeti’nden esinlendik
İşte tüm bu nedenlerle yola çıktık batıdan bir grup gazeteci. Silivri Cezaevi önünde, Cumhuriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül için sürdürülen Umut Nöbeti’nden de esinlenerek, her hafta bölgeye gidip “Haber Nöbeti” tutmaya karar verdik. Bölgedeki tüm gazetecilere, oradaki cemiyetleri üzerinden, “Baskılara karşı yanınızdayız” dedik. Kabul edenlerin yanına dayanışma duygularımızla gidiyoruz.
Katılanların kendi masraflarını karşıladığı, bölgedeki meslektaşlarımızın isteyene evini açtığı bir eylem bu. Eylem derken de, her zaman yaptığımız işi, gazeteciliği yapıyoruz. Ama bu kez meslektaşlarımızın ofisinde, onlar için, onlarla birlikte yapıyoruz. Hem gidip orada onlara destek oluyoruz, hem de gelip burada, gördüklerimizi aktarmaya çalışıyoruz. Nöbetin birinci haftası bitti, ikinci haftası başlıyor bile. Yarın yola çıkacak, ikinci ekibin üyelerinden biri de benim. Heyecanlıyım.
Twitter hesabımız @haber_nobeti ve bloğumuz habernobetim. wordpress.com'dan bizi izleyebilir, bize katılabilirsiniz.
Çağrı metininde dediğimiz gibi; “Gerçeğe ve mesleğimize sadece dayanışmayla sahip çıkabiliriz.”
Bu yazı P24 Bağımsız Gazetecilik Platformu'nda yayımlanmıştır