Bilim insanları sineklerin ne zaman öleceğini önceden kestirebiliyor. İnsanlar için de benzer bir şey söz konusu olabilir mi? Bazı araştırmacılar bunun mümkün olduğunu söylüyor.
Meyve sinekleri ile yapılan deneylerde, ölümün yaklaştığını haber veren yeni bir aşamanın varlığı keşfedildi ve insanların yaşamında da benzer bir aşamanın olabileceği tahmin ediliyor.
25 yıl öncesine kadar biyologlar hayatın iki temel aşaması olduğuna inanıyordu: Çocukluk ve yetişkinlik. Çocukluk, cinsel olgunluğa ulaşmadan önceki hızlı büyüme ve gelişme dönemini ifade eder. Bu aşamada ölüm ihtimali çok düşüktür.
Yetişkinlik dönemi ise cinsel olgunluğa ulaştığımız dönemdir. Bu dönemin başında ölüm riski azdır; hayatımızın doruk noktası, çocuk sahibi olacağımız dönemdir. Ama zaman geçtikçe bedenimiz yaşlanır ve bozulmaya başlar. Her geçen yıl, önce yavaş, sonra daha hızlı bir şekilde ölüme daha da yaklaşırız.
1990’larda araştırmacılar hayatın kabaca iki döneme ayrılamayacağını, yaşlıların geçirdiği üçüncü bir aşama olduğunu gördüler.
Ölüm platosu
Bu aşamayı diğer yetişkinlik yıllarından ayıran şey ise her yıl ölüm riskinin artması gerçeğinin bu aşamada farklılık göstermesidir. 60 yaşındaki bir insanın ölüm ihtimali 50 yaşındakine oranla daha yüksek iken, 90 yaşındaki insanın ölüm ihtimali 100 yaşındakiyle hemen hemen aynıdır.
California Üniversitesi’nden Laurence Mueller bu durumu “ölüm oranlarının düzleşmeye başlaması” ya da bir plato oluşturması olarak ifade ediyor.
Bu düzleşmenin neden meydana geldiği konusunda henüz net bilgi yok. Meslektaşı Michael Rose ile birlikte Mueller ileri yaşlarda üreme ve kadın doğurganlığı gibi başka biyolojik özelliklerde de benzer düzleşme eğilimleri olup olmadığını araştırdı.
Bunun için üç bine yakın dişi meyve sineğine başvuruldu. Sineklerin ömrü birkaç haftaydı. İlk veriler yumurtlama oranı bakımından ‘ileri yaşta’ bir düzleşmeye işaret etmiyordu. Fakat daha yakından incelendiğinde başka bir durumla karşılaştılar.
Sineklerin günlük yumurta sayısı ölmeden önceki iki haftada büyük düşüş gösteriyordu. Dahası, sinek kaç yaşında ölmüş olursa olsun bu durum yaşanıyordu. Yani 60 günlük bir sinek ölmeden iki hafta önce yumurta sayısı düşerken 15 günlükken ölen sineğin de yumurta sayısı aynı şekilde azalıyordu.
Ölüm spirali
Bu, hayatın herkes açısından geçerli bir özelliği, çocukluk, yetişkinlik, yaşlılıktan sonraki yeni bir aşama olarak tespit edildi ve Mueller buna “ölüm spirali” adını verdi.
Bu gelişme 2007’de oldu. O günden beri de ölüm spiraline dair yeni veriler bulmaya çalıştılar. 2012’de yapılan araştırmalar erkek sineklerin de üreme yeteneğinde ölüm öncesi benzer bir düşüş görülmüştü.
2016’da toplanan verilerin de ölüm spiralini doğruladığını söylüyor Mueller.
Yaşlarından bağımsız olarak dişi sinekler ölümünden iki hafta önce yumurtlama yeteneğinde önemli düşüş gösteriyor. Mueller ve ekibi sineğin yumurta sayısına bakarak hangi gün öleceğine dair tahminde bulunmaya çalıştı ve bu tahminler yüzde 80 oranında doğru çıktı.
Doğurganlık ve ölüm arasında bu bağlantıyı kuran sadece Rose ve Mueller değil. Minnesota Üniversitesi’nden James Curtsinger de 2016’da meyve sinekleriyle yaptığı deneylerde benzer sonuçlara vardı.
Fakat Curtsinger bu sonuçların belirgin ve her canlı açısından geçerli olacak şekilde hayatın dördüncü aşamasına işaret ettiğini ya da insanlarda benzer bir eğilim olacağını düşünmüyor. Ayrıca “ölüm spirali” teriminin de net olmadığını, biyologların kendi terminolojisini daha yararlı bulacağını söylüyor.
'Emeklilik'
Curtsinger “emeklilik” terimini tercih ediyor. Dişi sineklerde emeklilik döneminin kolay tespit edildiğini, yetişkin sineğin bir tane bile yumurta üretemediği gün başladığını belirtiyor.
Bu “sıfır yumurta günü”nün önemini anlamak için meyve sineklerini biraz tanımak gerekiyor. Bu sinekler 2,5 mm boyunda iken yumurtaları 0,5 mm. Sinek yaşamı boyunca 1200 yumurta üretiyor. Yani yumurtalar toplandığında yarım metreye ulaşıyor.
Yani dişi sinekler yumurtlama makinesi gibi işlev görüyor. Sineklerden biri bir gün yumurtlamayıp ertesi gün yeniden yumurtlamaya başlasa da bu durum bir sorun olduğuna dair güçlü bir belirti olarak görülüyor.
Curtsinger’in araştırmasında diğerinde olmayan bir şey de şuydu: Emeklilik aşamasının sonunda ölüme yaklaşırken sineklerde de ölüm oranında düzleşme eğilimi tespit edildi. “Ölüm platosu olarak adlandırılan şey sadece yaşlılıkla ilgili değil, orta yaşta ya da genç yaşta da ortaya çıkabiliyor” diyor Curtsinger.
Genel kanı, ölüm platolarının yaşla ilgili olduğu doğrultusunda. Ama Curtsinger ölüm gibi bunun da doğurganlıkla ilgili olabileceğini söylüyor. Bu durum biyologların yaşlanma teorilerini gözden geçirmelerine neden olabilir.
Fakat Curtsinger doğurganlık ile ölüm arasında neden böyle güçlü bir bağ olduğu sorusunun cevabını bilmediklerini söylüyor.
Üremenin bedeli
California Üniversitesi’nden James Carey, bu durumun, üremenin özellikle anneler açısından fazlasıyla bedel ödenmesi gereken bir şey olduğu fikrini yansıttığını düşünüyor.
On yıl kadar önce Carey ve ekibi, farelerin üreme sistemleri ile oynanarak yaşam sürelerinin değiştirileceğini gösterdi. Yaşlı dişi farelerin yumurtalıklarını çıkararak genç farelerin organlarını taktığında bu farelerin beklenenden daha uzun süre yaşadığı görüldü.
“Yeni yumurtalık takılan farelerin kalbi takılmayanlara göre daha sağlıklı ve daha az sorunluydu” diyor Carey.
Curtsinger insanların ölüm öncesi “emeklilik” aşamasını yaşadığı konusunda ikna olmasa da Mueller doğal yollardan ölmesi beklenen insanların ölüm spiralini tecrübe ettiğine dair veriler olduğunu söylüyor.
Örneğin Danimarka’da bir huzurevinde 90’lı yaşlarındaki gönüllüler üzerinde güç, koordinasyon ve zekâ testleri yapılmış, birkaç yıl sonra huzurevi ile irtibata geçilerek hangilerinin öldüğü, hangilerinin hala hayatta olduğu sorulmuştu.
“Ölenler genellikle testlerde başarı kaydedemeyenlerdi. Ölüme yaklaşıldığında fiziksel becerilerde bir azalma oluyor” diyor Mueller.
Mueller daha çok ölüme yaklaşıldığında birkaç hafta boyunca yaşanan ölüm spiralinin süresini kısaltacak stratejiler belirlenmesi, böylece kişileri ölüm anına kadar sağlıklı kılma konusuyla ilgileniyor.