Politika

Nazlı Ilıcak: Ahmet Hakan psikolojik harekâtın parçası gibi davranıyor; Okkır'ın darbe gayretinde rolü vardı!

"Ahmet Hakan kabiliyetli bir gazeteci olmasına rağmen bu dönem doğru bir pozisyon almadı"

11 Mayıs 2016 13:22

Özgür Düşünce yazarı Nazlı Ilıcak, Hürriyet yazarı Ahmet Hakan ve Ahmet Altan arasındaki Ergenekon davası sürecine ilişkin sert tartışmalarını irdeledi. "Ahmet Hakan'ın Gözü kapalı cadı avına katılması ve sözde 'Usulsüzlükleri eleştiriyorum' gerekçesiyle Ergenekoncuları toptan sahiplenmesi, psikolojik harekâtın parçası gibi davranması hoş karşılanmıyor" diyen Ilıcak, dava sürecinde 'Ergenekon'un kasası' olmakla itham edilen ve tutuklandıktan 1 yıl sonra öldüğünde beş parasız olduğu ortaya çıkan Kuddusi Okkır için "Hükümeti yıkma gayretleri içinde, Okkır'ın rolü olduğu inkâr edilemez" görüşünü savundu.

Ilıcak'ın Özgür Düşünce'de "Ahmet’lerin tartışması, Ergenekon ve bazı iddialar" başlığıyla yayımlanan (11 Mayıs 2016) yazısı şöyle:

Ahmet Hakan ile Ahmet Altan arasında bir süredir bir tartışma yaşanıyor. Ahmet Hakan, Altan'ı “milli orduya kumpas kuranlar” arasında göstererek, yargılanmasını talep edecek kadar ileriye gitti. Oysa bugün, Ahmet Altan'ın değil, Ahmet Hakan'ın gazeteciliği çok tartışılıyor. Gözü kapalı cadı avına katılması ve sözde “Usulsüzlükleri eleştiriyorum” gerekçesiyle Ergenekoncuları toptan sahiplenmesi, psikolojik harekâtın parçası gibi davranması hoş karşılanmıyor.

Hakan, kabiliyetli, analiz yapabilen, siyaseti de iyi bilen bir gazeteci olmasına rağmen, bu dönem, doğru bir pozisyon almadı. En azından, bugün televizyon programına, cadı avının mağdurları olan polislerin, hâkimlerin, savcıların yakınları çıkamıyorsa, onları“paralel” diye damgalayan gazetecilere ve rövanşizm duygusu içinde olan Ergenekonculara da konuşma fırsatı verilmemeliydi. Ama günümüzde, birilerine“Cemaatçi” diyerek ya da paralele gözü kapalı söverek, hükümet nezdinde dokunulmazlık kazanıyorsunuz. Galiba Ahmet Hakan, bunu yapıyor ve o birikimdeki bir insana bu tavır yakışmıyor. Ahmet Altan'ın da söylediği buydu.
“Adamı kanser yaptınız; içeri attınız; ona buna iftira ettiniz ” iddialarında en çok kullanılan isimlerle ilgili sayfanın aldığı kadar gerçekleri aşağıda anlattım. İnşallah karanlığa bulaşan bazı zihinleri aydınlatmayı başarabilirim.

Mehmet Ali Çelebi'nin durumu

Ergenekon'un kumpas olduğunu kanıtlamak isteyenlerin başvurduğu örneklerden biriTeğmen Mehmet Ali Çelebi. Gözaltındayken polis tarafından, telefonunun rehber bölümüne, Hizb-ut Tahrir üyelerinin de olduğu 139 telefon numarasının yerleştirildiğiortaya çıkmıştı. Polisin, “Sehven oldu” açıklaması, Çelebi'yi mağdur ilân etmek için yeterli sayıldı. Oysa, kendisi, çeşitli ifadelerinde Hizb-ut Tahrir üyeleriyle ilişkilerini kabul etmiş, “Amacım istihbarat toplamaktı” demişti.
Davanın esası, Neriman ve Kemal Aydın çiftiyle, Durmuş Ali Özoğlu adlı kişilerin, Harp Okulu'ndan öğrencileri devşirip, kendi ideolojilerine kazandırma iddiasına dayanıyordu. Bu talebelerden biri Mehmet Ali Çelebi idi. Çelebi, Neriman ve Kemal Aydın'ın talebiyle Hizb-ut Tahrir üyeleriyle ilişkiye geçiyor. Çelebi, Ergenekon adına Hizb-ut Tahrir'e sızmakla suçlanıyordu. Peki Neriman Aydın kim? Onun da Şener Eruygur'a yazdığı mektuplar ele geçirilmişti.
*5.3.2004 tarihli mektup: “Türk milletine gizli öncülüğünüz bunların defterini dürmeğe yetecektir.”
*20.7.2004 tarihli mektup: “Bu kez yapacağınız ihtilâlin tam bağımsızlık ve ulus devlet varlığından yana olmasını, vatan ve devlet hainlerinin ise, kafalarını almasını dileriz.”
Ya Şener Eruygur kim? Özden Örnek günlüklerinde adı geçen, Sarıkız, Ayışığı gibi darbe planlarının hazırlanmasında başı çeken eski Jandarma Genel Komutanı.
Mesele istismar edildiği gibi, Çelebi'nin telefon rehberine “sehven” aktarılan numaralardan ibaret değil. Çelebi, Ergenekon'un kumpas olduğunu göstermek için kullanılan isimlerden biri. Ama gördüğünüz gibi, hadisenin çok farklı boyutları var.

Kuddusi Okkır

Tutukluyken kanser olup hayatını kaybeden Kuddusi Okkır'ın ismi, Ergenekon'u itibarsızlaştırma gayretlerinde önemli yer tutuyor. Oysa, Kuddusi Okkır'da da, aynı Veli Küçük ve Muzaffer Tekin gibi meşhur Ergenekon belgeleri ele geçirilmişti. Ve Kuddusi Okkır, bu dokümanların şekillendirilmesinde görev aldığını, ifadesinde kabul etmişti. “Ergenekon Yeniden Yapılanma” ile “Lobi” belgeleri, hükümeti devirmek üzere sivil toplum örgütleri ve basınla işbirliği yapmayı da ihtiva eden, kapsamlı bir eylem planıydı.

Ali Fuat Yılmazer, Kuddusi Okkır hakkında şunları söylüyor: “Okkır, Ergenekon'un illegal olan faaliyetlerinin nasıl yapılandırılacağına dair öneriler geliştirmişti; ifadesinde de bütün bunları kabul ediyordu. Tutuklandıktan sonra, zaten önceden kanser olduğu anlaşıldı. Savcılık, ailesine yardımcı olmak istedi; şahsın sosyal güvencesi yoktu. ‘Serbest kalırsa tedavisini yaptıramazsınız, bırakın tutuklu kalsın; hastanede tedavi görecek; ne zaman isterseniz serbest bıraktırırız' şeklinde yaklaşımları olmuştu.”

Kuddusi Okkır'ın “Ergenekon'un kasası” olduğuna dair iddia, belki medyada yer almış olabilir. Ama, bu şekilde resmi bir kayda ben rastlamadım. Ergenekon iddianamesinde de, -Temmuz 2008'de vefat etmesi dolayısıyla- Okkır şüpheliler arasında değil. Dolayısıyla iddianamede, “Ergenekon'un kasası” isnadına rastlanmıyor. Okkır'ın adı, diğer sanıkların ifadelerinde geçiyor. Meselâ Muzaffer Tekin, Ergenekon Yeniden Yapılanma başlıklı belgenin, kendisine, “Milli Irgat” kod adlı Kuddusi Okkır tarafından verildiğini söylüyor. Bir başka şüpheli Gazi Güder, “Kuddusi Okkır beni Muzaffer Tekin ile tanıştırmak istedi” diye konuşuyor. Kısacası, hükümeti yıkma gayretleri içinde, Okkır'ın rolü olduğu inkâr edilemez.

Türkân Saylan

Türkân Saylan da, olaya Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) Kadıköy Şubesi'nde hard diskten elde edilen belgeler sebebiyle dâhil oldu. Tuğamiral Serdar Okan Kırçiçek ile irtibatı ortaya çıktı. Kırçiçek, “Saygıdeğer hanımefendim” diye hitap ettiği kişiye, askeri okullara, ÇYDD aracılığıyla girecek gençlere yardımcı olacak personelin belirlendiğini, bu gençlerin mülâkattan başarıyla geçebilmesi için eksikliklerin, mülâkat aşamasından önce, ilgili personel tarafından tespit edileceğinibelirtiyordu.

Kırçiçek, cumhuriyetin geleceği ve korunması için, Deniz Eğitim Öğretim Komutanlığı'na bağlı okullarda okuyan öğrencilerin önemini vurguluyor, öğrencilerle tanıştırılan kızların irtibatı aksatmamasını, -Ergenekon davasının başlamasından sonra bozulan morallerin düzeltilmesi maksadıyla- gençlerin, tanıdık bürokrat, akademisyen ve gazetecilerle görüştürülmelerini tavsiye ediyordu. Kızların teğmenlerin evlerine sık sık giderek öğrencileri kontrol altında tutması isteniyordu.

Burada teferruatına girmeyeceğim başka belgeler de Kadıköy Şubesi'nden ele geçirilmişti. Muhtemelen, Ergenekon, ÇYDD'nin ve Türkân Saylan'ın itibarından istifade ederek, onun da çok hassas olduğu laiklik konusunda, dernekle işbirliğine girmişti. ÇYDD'nin, Atatürkçü Düşünce Derneği ya da Aydınlık grubuyla da irtibatı vardı.

Nitekim, sözde laikliğe karşı tertip edildiği söylenen, ama daha sonra, hükümete yönelik bir psikolojik harekât yöntemi olduğu anlaşılan Cumhuriyet mitinglerinde de Saylan yer almıştı. Yanlış anlaşılmasın… Ben onu Ergenekon örgüt üyesi gibi görmüyorum. Sadece, Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun eylem planında da yazıldığı gibi, istifade edilecek sivil toplum kuruluşları arasına koyuyorum.

İstanbul Casusluk ve Fuhuş

İstismar konusu yapılan davalardan ikisi, İstanbul ve İzmir Casusluk ile Fuhuşdosyaları.

İstanbul dosyasında, çete lideri olarak tanımlanan İbrahim Sezer'in “Ben Vika'nın yanına uğrarım sözünü sarf etmediği halde, sarf ettiği ileri sürüldü ve bu şekilde çeteyle arasında irtibat kuruldu” deniliyor. Böylece Sezer, “polis kurbanı” olarak takdim ediliyor. Oysa Sezer'in ikametinde ele geçirilen telefon fihristinde, ilişkileri doğrulayan başka veriler olduğu gibi, dosyada, 200 TSK mensubuna ait özel hayatlarıyla ilgili video görüntüleri, fotoğraflar ve mailler de bulunuyordu.
Telefon tutanağına “Vika'nın yanına uğrarım” cümlesini koyan 2 polis yargılandı. Duruşmada komiser Haşim Gülal, hata fark edilir edilmez düzeltme tutanağı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na iletildiğini söyledi. Dönemin Organize Şube Müdürü Nazmi Ardıç da bu konuda şu bilgiyi verdi: “O dönemde Vika isimli kadın da dinlenmekteydi. Tahmin ediyorum, çözüm yapan görevli, kulak alışkanlığıyla Sezer'in telâffuzundaki bir kelimeyi benzeterek hatalı olarak çözmüştür. Bu durum itiraz üzerine telâfi edilmiştir. İbrahim Sezer açısından hiçbir olumsuzluk doğurmamıştır. Ama sanıklar bunu şaibe yaratmak adına propaganda unsuru olarak kullanmıştır.”

Ali Fuat Yılmazer de İstanbul Casusluk Fuhuş Operasyonu'nda ele geçen belgeleri şöyle sıralıyordu: “Deniz Kuvvetlerindeki rütbeli subaylara ait (kendi çekimleri) pornografik fuhuş görüntüleri; 'Swinger' uygulamaları ve bunun için kendilerince hazırlandığı açıkça belli olan eşli pornografik tanıtım videoları; 'Jigolo'lar için ödenen paralar, bu paraların kimler tarafından ödendiği; Deniz Harp Okulu bayan öğrencilerin çektikleri (kendileri poz vermek suretiyle) erotik fotoğraflar, bu fotoğrafların altında yer alan tanıtım bilgilerinde hangi cinsel fantezilere yatkın oldukları ve tanıtım fotoğraflarının hangi komutanlara gönderilmek üzere hazırlandığı…”

Ali Fuat Yılmazer, bu dosyayı dönemin Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın, ValiMuammer Güler ile birlikte İlker Başbuğ'a aktardığını, Notebook üzerinden pornografik görüntüleri İlker Başbuğ'a izlettirdiklerini de belirtiyor. Durumdan Tayyip Erdoğan'ın haberdar edildiğini, Erdoğan'ın bir dahaki sefere Başbuğ ile doğrudan bilgi paylaşılmamasını istediğini, “Siz tüm bilgileri bana getirin, benim üzerimden hangi kuruma gidecekse, biz takdir ederiz” dediğini söylüyor.

İzmir Casusluk

İzmir Askeri Casusluk dosyasına gelince… Onu da bu dosyanın yargıcı Serdal Ergül'den dinleyelim:
*“Bilgin Özkaynak'ın Sapanca'daki evinde ele geçirilen hard diskler ve örgütün arşivi olan Pandora veri tabanı… Narin Korkmaz'da ele geçirilen, bulunduğunda büyük bir davaya konu olacağını söylediği, içeriğinde ajanda vs. olan hard disk… Narin Korkmaz'dan elde edilen ÇALIŞMA A, B ve C isimli dokümanlarda yer alan örgütün çalışma planları… Çok sayıda fiziksel ve dijital gizli belge, bilgi, evrak, harita, kişilere ait çok sayıda gizli kamera, cinsel görüntüler, tehdit yazıları, kişilere ait fişlemeler, çocuk-hayvan porno görüntüleri, kan-sperm örneği için hazırlanan tüpler, tape kayıtlarındaki görüşmeler ve şikâyetçi olan onlarca mağdur…”

*“Pandora veri tabanı incelendiğinde, X.doc isimli 3 sayfalık belgede, T-37 uçağının önemli kısımlarına ait bilgilerin, bu uçağın nasıl ve hangi yollar kullanılarak düşürülebileceğinin, bu planları uygulayabilecek personel isimlerinin yer aldığı görülmüştür. Aynı belge, Narin Korkmaz'dan elde edilen ‘BYCASUS' isimli dijital materyale de kayıtlıdır. Ayrıca, Narin Korkmaz'da, X.doc dosyasının yanında, ‘Xpersoneli.xls' ismiyle bir başka dosya daha kayıtlıdır. Bu dosya ise, uçakların düşürülmesi ve pilotların öldürülmesi eylemlerini gerçekleştirebilecek ekibe ilişkindir. X.doc belgesinde, T-37 uçaklarının hangi eylemlerle düşürülebileceği 6 şık halinde incelenmiştir: Kumanda tellerinde bir problem yaratılması, çok hassas bir parça olan flap yüzeylerine müdahale edilmesi, motordaki yağ kontrolünü engelleme, frenleri ya da uçağın dikey kuyruğunu tutan perçinleri veya telleri fark edilemeyecek şekilde bozma, uçaktaki tüplere oksijen yerine kokusu hemen ayırt edilemeyecek bayıltıcı veya öldürücü gaz doldurulması…”

Sonuç

Görüldüğü gibi, Ergenekon davasında öne çıkarılan birçok isim aslında olaylarla ilişkisiz değildir, hatta haklarında çok ciddi isnadlar ve deliller mevcuttur. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonundan sonra, Ergenekoncularla işbirliği yapılmış, hâkimler korkutulmuş, sindirilmiş, bunu da tahliye ve beraatler takip etmiştir.
Sonuçta, devlette hiçbir belge kaybolmaz… Bir gün, tekrar bu dosyaların kapağının açılacağına inanıyorum. Adil yargılanma yapılmadığı, sanıkların şahitlerinin dinlenmesine izin verilmediği ya da ilgili ilgisiz birçok konunun Ergenekon adı altında aynı torbaya atıldığı eleştirilerine katılıyorum ama, gerçekleri yok varsayarak ve bazı yanlışlardan yola çıkarak “Ergenekon milli orduya kumpastır” demek, büyük bir hata. Karanlık planları gerçekleştirenlerin gözünü korkutarak, askeri vesayetin gerilemesine hizmet eden bu önemli davayı, kara propagandayla itibarsızlaştırmak, bununla da yetinmeyip, o mücadeleyi verenleri suçlu ilân etmek, ne demokrasiye yarar, ne de meslek erbabı arasında size itibar kazandırır.