Kültür-Sanat

Nâzım Hikmet'in Stalin için yazdığı şiir ilk kez Türkçe yayımlandı

Nâzım Hikmet'in 'Hatırlıyorum' şiiri ilk kez Stalin'nin ölümünden 5 gün sonra Literaturnaya Gazeta'da yayımlandı

06 Mart 2018 01:50

Sovyetler Birliği'nin ikinci lideri Josef Stalin'in 5 Mart 1953'teki ölümünden 5 gün sonra Sovyet Yazarlar Birliği’nin aylık yayın organı 'Literaturnaya Gazeta'da yayımlan Nâzım Hikmet'in  'Hatırlıyorum' başlıklı şiiri ilk Türkçe'ye çevrilerek okuyucuyla buluştu. 

Nâzım Hikmet’in 65 yıl önce Stalin’in ölümünden 5 gün sonra yazdığı ‘Hatırlıyorum’ adlı şiirin Türkçe çevirisi İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nden Dr. Mehmet Perinçek’in Toplumsal Tarih dergisinin Mart sayısındaki makalesinde kendi çevirisi ile yer aldı

Aydınlık gazetesinde yer alan habere göre, orjinal adı “Vspominayu…” olan şiir 1953’te Stalin’in ölümü üzerine yazılmış şiirlerden derlenen “Stalin v Serdtse” (Kalpteki Stalin) başlıklı kitapta ve daha sonra yine Rusça olarak 1953 baskısı “Seçme Eserleri”nde de yer alıyor. Perinçek, bu baskıda şiirin Nâzım Hikmet tarafından gözden geçirildiğini, kimi ekler yapıldığını, bazı ifadelerin değiştirildiğini ve bazı dizelerin de birleştirildiğini, kimilerinin de ayrıldığını aktarıyor. Şiirin bütün baskılardaki Türkçe’den Rusça’ya çevirileri Muza Pavlova tarafından yapılıyor. Perinçek makalesinde o dönemde Sovyetler Birliği’nde yaşayan Nâzım Hikmet’in Stalin’in ölümü üzerine iki şiir yazdığı bilgisini veriyor.

Bunlardan bir tanesi de 6 Mart 1953 günü kaleme aldığı “5 Mart 1953” başlıklı şiir. Bu şiir, ilk kez Rusça çevirisiyle ve “O Nyom” (Ona Dair) başlığıyla Sovyet Yazarlar Birliği’nin aylık yayın organı “Novıy Mir” (Yeni Dünya) dergisinin Nisan 1953 tarihli sayısında yayımlanıyor. Daha sonra “5 Marta 1953 Goda” (5 Mart 1953) başlığıyla yine Rusça olarak 1953 yılında Moskova’da basılan “İzbrannoe” (Seçme Eserler) kitabında okuyucuyla buluşuyor. Türkçe olarak ise ilk kez 1954 yılında Sofya baskısı “Seçilmiş Şiirler” kitabında yer alıyor. Şiir, Türkiye’de Bulgaristan (Sofya) baskısı üzerinden biliniyor.

İşte o şiir:

Hatırlıyorum.

On sekiz yaşımdayım.

Anadolu’dayım.

Anadolu savaşmakta.

Yol boyunca gidiyoruz.

Sıcak. Gölge yok.

Diyor ki yol arkadaşım

köylü Mehmed:

“Yakında acılarımız dinecek,

Bolşevikler yardım ediyor bize,

Lenin ve Stalin.

Dökeceğiz

gavuru denize.”

Hatırlıyorum.

Moskova’dayım.

Okumaya gelmişim

üniversiteye,

onun adını taşıyan.

O gelir,

otururdu bizimle…

Getirmişti belki de postallarında

Tsaritsın çarpışmalarının tozunu.

Bu ceketti belki de üstündeki

Petrograd’ı kurtardığında.

…Aklımda

kapkara bıyıkları,

sakin, dikkatli bakışı.

Nasıl da cesur ve genç!

Öğretmenimiz,

arkadaşımız,

geliyor,

avuçlarının içinde taşıyarak

Lenin’in ellerinin sıcaklığını.

Hatırlıyorum.

Kızıl Meydan. Kar.

Bin dokuz yüz yirmi dört yılı.

Bir adam asker kaputlu

omuzlamış Lenin’in tabutunu.

Hatırlıyorum bu kayalaşmış suratı.

Beyazlaşmış gibi şakakları.

Kardan olabilir mi?

Hayır. Ayrılıktan.

Tuttuğu yastan.

Hatırlıyorum.

İstanbul’dayım.

Matbaada.

Gece.

Basıyoruz anayasayı.

Dizgicinin parmakları

türkü söyler gibi.

Ertesi gün sabah

Türkiye’nin binlerce insanı

okuyor bu satırları.

Ve artık onlar için,

gün daha aydınlık,

denizin enginliği daha mavi

ve bir gün

onların topraklarında da

yaşanacak

böylesi bir bayram.

Hatırlıyorum.

Bursa’dayım. Hapishanede.

(Gelmiyor aklıma,

hangi seneydi)

Yoldaşlar göndermişti onun portresini,

bir Fransız gazetesinden kesilmiş.

O, ulaştı bana kadar.

Buldu yolunu.

Parmaklıkların ve duvarların arasından

sızdı.

Beyaz üniforması üstünde,

yıldızlarıyla göğsünde,

gülümsüyordu başkomutan.

Belli ki çekilmişti bu fotoğraf,

gri kubbesinde

Reichstag’ın

belirdikten sonra

üç Sovyet askeri

ellerinde

askerî

kızıl sancakları ile.

Ve bir kez daha,

Volga’da,

birkaç sene sonra,

Stahanovcu şoför Tasya’nın kabininde

gördüm

portrenin birebir aynısını;

o, devam ediyordu gülümsemeye.

Kısa bir süre önce de

Pekin’deyken,

biz, kongre delegeleri,

gördük

onun son fotoğrafını

XIX. Kongre’nin kürsüsünde.

Duruyordu yanımda –

kolsuz Koreli bir asker,

Fransız bir dizgici

ve Hintli bir şair.

Dedim ki:

“Babamız genç!”

“Gördüm onu Moskova’da, – dedi Fransız, –

delikanlı gibi çıkıyordu merdivenleri!”

Ardından mahcup bir şekilde dedi ki

genç Koreli asker:

“O,

insanlığın hayali.

Hayal dediğin

yaşlanır mı hiç?”

Hintliyse dedi ki:

“O, komünizm gibi

ülkesinin çoktandır yol aldığı;

ve komünizm

sonsuz hayattır,

sonsuz gençliktir,

sonsuz bahardır.”