Kültür-Sanat

Nâzım Hikmet'in Piraye'ye âşık olduğu Kadıköy günleri ve "Putları Yıkıyoruz" kampanyası

"Bu memlekette halk yok mu, işçi, köylü yok mu? Efendiler bu konularla hiç ilgili değillerdir. Gerçekleri görmek istemiyorlar. Bu putları kırmak lazım."

13 Şubat 2021 11:47

T24 Kültür Sanat

“… Fedakârlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
                      senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.”*

Nâzım Hikmet, 1928’in sonundan 1932’ye kadar, Süreyya Sineması’nın müdürü olan babası Hikmet Bey’in Kadıköy Bahariye’deki evinde kaldı. Üç yılı biraz aşan bu sürede ‘Resimli Ay’ dergisinde ses getiren ‘Putları Yıkıyoruz’ kampanyasını başlattı, şiir kitapları ve bir şiir plağı çıkardı.

Yazar Haluk Oral, Nâzım Hikmet’in Piraye’ye âşık olduğu dönemin de içinde olduğu Kadıköy’de yaşadığı yılların başlarında Akşam gazetesinde yazan Vâlâ Nureddin’in, ‘Resimli Ay’ ve ‘Resimli Perşembe’ dergilerini çıkaran Mehmet Zekeriya’nın (Sertel) Nâzım’ı düzeltmen olarak işe almayı teklif ettiğini aktarıyor.

Oral, ilerleyen zaman içinde sayfa düzeni, hikâyelere resim çizme ve fotomontaj gibi işleri de üstüne alıp keyifle yapmaya başlayan Nâzım Hikmet’in artık ‘Resimli Ay’ın en önemli çalışanı olduğunu şiir ve yazılarının da dergide basıldığını anlatıyor.

‘Putları Yıkıyoruz’ kampanyası: Bu memlekette halk yok mu, işçi, köylü yok mu?

Haluk Oral, İstanbul Büyükşehir Belediye'sinin üç ayda bir çıkan 'İST' dergisi için kaleme aldığı yazıda, Nâzım Hikmet’in ‘Resimli Ay’da yayımlanan ve çok ses getiren ‘Putları Yıkıyoruz’ kampanyasının hikâyesiyle devam ediyor:


‘Putları Yıkıyoruz’ yazı dizisi Haziran 1929’da başladı, Haluk Oral Arşivi

“Resimli Ay’ın Haziran 1929 sayısında Nâzım Hikmet’in ‘Putları Yıkıyoruz’ yazı dizisi başladı. İlk hedef olan Abdülhak Hamid’in fotoğrafı, üzerinde bir kırmızı çarpı işaretiyle basılmıştı. Nâzım Hikmet’e bu yazı dizisinin ilhamını veren, yine dergide yapılan ‘Eserlerinizi nasıl yazarsınız?’ anketine gelen cevaplar olmuştu. Abdülhak Hamid ve Halit Ziya’nın ankete verdiği cevapları okuyan Nâzım Hikmet çileden çıkmıştı:

‘Bunların hangisi millî edip? Kimi tek konu olarak dış âlemi, kimi sadece içinde yaşadığı burjuva çevresinin çürük tiplerini veriyor. Bu memlekette halk yok mu, işçi, köylü yok mu? Efendiler bu konularla hiç ilgili değillerdir. Gerçekleri görmek istemiyorlar. Bu putları kırmak lazım.’
Zekeriya Sertel’in de fikri benimsemesiyle ‘Putları Yıkıyoruz’ kampanyası derginin 1 Temmuz sayısında Mehmet Emin (Yurdakul) ile devam eder. Hamdullah Suphi (Tanrıöver) İkdam’ın 7 Temmuz 1929 tarihli sayısında ‘Putlar Nasıl Kırılır?’ başlıklı yazısında, kırılan putların yerine ‘Bolşevik putları’nın dikileceğini iddia eder ve bu kampanyayı yapanları ‘Bolşevik kapısının müseccel köleleri’ olmakla suçlar.

Aynı gün otuz kadar genç matbaayı basar. ‘Putları Yıkıyoruz’ kampanyasının, değerlerine saldırı olduğunu düşünerek hesap sormaya gelmişlerdir. Zekeriya Bey onları sakinleştirip konuşmaya ikna eder. Nâzım Hikmet de tartışmanın sadece bir edebiyat tartışması olduğunu, değişen devirlerle sanatların da niteliklerinin değişeceğini gençlere anlatır, topluluk sessizce matbaayı terk eder.”

Türkiye’de ilk defa gramofondan sesli şiir

“1930’da Nâzım Hikmet’in bir yüzünde ‘Bahri Hazer’, diğer yüzünde ‘Salkımsöğüt’ şiirlerinin yer aldığı plak Columbia firması tarafından çıkarılır, çok ilgi görür. Yasaklanmamasına rağmen açık yerlerde çalınması polis uyarılarına neden olur, firma da plağı bir daha basmaz. Yine aynı yıl Nail V. (Nail Çakırhan) ile yazdığı ‘1+1=Bir’ ve ‘Varan 3’ adlı şiir kitapları çıkar.”

"Geceleri uyku tutmuyor; beni uyutmuyorsun, senden davacıyım"

“Piraye, Nâzım Hikmet’in 31 Ocak 1935’ten 23 Mart 1951’e kadar evli kaldığı eşidir. Beraber yaşadıkları süre ise, Nâzım Hikmet’in hapishanelerde olması ve on yıldan fazla süren büyük hapisliğinin son bir buçuk yılında Münevver’e âşık olmasından dolayı, beş yılı bile zor bulur.

Piraye 1906’da İstanbul’da doğmuştur. Babası ‘Tercüman-ı Hakikat’ gazetesi sahibi Ahmet Muhtar Bey, İstanbul işgal edilince, savaş bitene kadar karısını ve kızlarını Bursa’ya gönderir. Piraye orada bir akrabasını ziyarete gelmiş olan Vedat Örfi’yle (Bengü) tanışır. Piraye ile Vedat Örfi 1922’de evlenirler. İlk çocukları Suzan 1923’te, ikinci çocukları Mehmet Fuat (daha sonra Memet Fuat adını kullanacaktır) 1926’da dünyaya gelir. Fakat doğum sırasında Vedat Örfi karısının yanında değildir. Piyanist olarak Paris’in yolunu tutmuştur. Dört yıl kocasını bekleyen Piraye sonunda oğluyla birlikte, Ahmet Muhtar Bey’den ayrılıp Kadıköy’e yerleşen annesinin yanına gider; koca evinde bıraktığı kızına kayınpederi Mehmet Ali Paşa bakacaktır.

Piraye işgal yıllarında Bursa’da tanıdığı Macide Hanım aracılığıyla Kadıköy’de yeni arkadaşlar edinir. Macide Hanım, Nâzım Hikmet’in babası Hikmet Bey’in ikinci eşi Cavide Hanım’ın ablasıdır. Böylece Piraye, Cavide Hanım’ı ve onlarla oturan Samiye’yi tanır. Bir de Samiye’nin ağabeyi Nâzım Hikmet’i.

Memet Fuat o günlerden bir anısını anlatıyor: ‘Sokağa bakan parmaklıklı odada parmaklığın alttaki o yuvarlak bölümünde oturuyorum. Altımda bir yastık, ayaklarım parmaklığın arasından aşağı sarkıyor. Arkamda annemle Macide Hanım. Hep birlikte sokaktan geçenlere bakıyoruz. Birden annem, ‘Geliyorlar,’ diyerek yere kapanıyor. Macide Hanım şöyle bir dışarı bakıp anneme yarı alaylı bir şeyler söylüyor, ama annem onun da saklanmasını isteyince camın önünden yana doğru çekiliyor. Ben önce bir ürküyor, ne olduğunu anlamaya çalışarak arkama bakıyor, sonra gene sokağa dönüyorum. Kim gelenler? Niye saklanıyorlar? Sokaktan yanında bir arkadaşıyla Nâzım geçiyor. Bana el sallamış mıydı? Yoksa arkamdakilerin kaçıştığını görmüş bakmadan mı geçmişti? Kimdi acaba yanındaki arkadaşı? Vâlâ mı, Nizamettin Nazif mi, Orhan Ezine mi? Nâzım’dan niye saklanıyorlar? Ben Nâzım’ı tanıyorum. Çok seviyorum. Macide Hanım arkalarından bakıp, ‘Tamam, gittiler,’ diyor.’
Nâzım Hikmet ve Piraye 1932’de evlenmeye karar verdiler. O yılın sonunda Piraye, Vedat Örfi’den boşandı. Nâzım Hikmet’in ve Piraye’nin bir araya gelen kalabalık ailelerinin beraberce yaşayabilmesi için Erenköy’de Mithat Paşa Köşkü’nü kiralayarak Kadıköy’den ayrıldılar.”

Yazının tamamını okumak için tıklayın

__________________________________________
* Nâzım Hikmet, 1945