17 Temmuz 2015 17:37
Hürriyet gazetesi müzik eleştirmeni Naim Dilmener, günümüzde globalleşmenin starlığa izin vermediğini söyleyerek, “Dünyayı kapsama arzusu ile üretim yapmak, nitelik kaybına neden oldu. Müzisyen olarak “herkesi kapsayacağım” dersen çıta aşağı iniyor” dedi. Son birkaç yılda şov dünyasından isimlerin ‘iktidarın nimetlerinden yararlanmak’ için politik fikirlerini ortaya koyduklarını söyleyen Dilmener; “Bakınız Nihat Doğan’ın akıbeti. İlgi görmeyenler muhalif oldu” dedi.
Yazdıklarından dolayı hakkında üç kez dava açıldığını ve üçünün de Ajda Pekkan’dan geldiğini belirten Dilmener, “Bugün Ajda Pekkan ve Gülşen, Demet’in ilk halleri gibi söylüyor. Çünkü bu formun sattığını düşünüyorlar. Ve haklılar. Ne yazık ki deforme olan satıyor” dedi.
Bütün ‘ırkçı tweetlerine rağmen’ annesine tapıyorum dediği Şevval Sam için “belki başlarda Şevval Sam’ı çok kolladık” diyen ünlü eleştirmen Cumhuriyet’ten Selin Ongun’a konuştu.
Söyleşinin tam metni şöyle:
- Yazdıklarınız şimdiye dek kaç kez dava konusu oldu?
Üç dava açıldı hakkımda. Üçü de Ajda Pekkan’dan geldi. Biri hakaret davasıydı. Cumhuriyet savcısı, “Kitap övgüden geçilmiyor” deyip, güldü. Üçü de lehime sonuçlandı.
- Eleştirilerinizi hangi kuşak daha profesyonel karşılıyor: Hadise’ler, Gülşen’ler mi; Sezen’ler, Nilüfer’ler mi?
Benim kuşağım kesinlikle daha olgun karşılıyor. En olgun karşılayan Sezen Aksu’dur. Örneğin geçmişte belki de edepsizlikle, Sezen Aksu hakkında sahiden ağır yazılar yazdım. Kiminde haklıydım, kiminde abartmıştım. Bu ayrı konu ama Sezen çok olgun karşılamıştır. Nilüfer, Nükhet Duru deseniz, zaten öyleler. Gençlerden, 90’lı ve 2000’li kuşaktan, rockçılar, cazcılar sahiden olgunlukla karşılar. Kendilerine güvenleri var çünkü. Mesele de bununla ilgili. Bir şey sunuyorsunuz elbette konuşulacak, elbette eleştirileceksiniz.
- Kadın ve erkek starların eleştirileri karşılamasında fark var mı?
Kadınlar çok daha güler yüzlü ve toleranslı. Erkekler daha kavgacı ve küskün.
- Mesela Gülben Ergen için “Sesi kapatıp izlemek daha etkileyici” yazdığınızda, olgunlukla karşılıyor mu?
O da ayrı enteresan. Kızın kimyası öyle. Benim yazdığımı Twitter’a değiştirerek koydu ve bütün hayranları üzerime çullandı. Ben, sesi kapatarak seyredin, dedim. O, sesi kapatarak dinleyin, dediğimi yazdı. Hanımefendi ben öyle, demedim. Sesi kapatarak seyredin, diye yanıt yazdım. Cevap vermedi. Yani Gülben Ergen çok iyi karşılamadı ama Mustafa Sandal gibi büyük kavgacılık da yapmadı. Erkekler nedense eleştiriden sonra “O kim ki, biz onu tanımıyoruz” gibi bir havaya daha çok giriyor.
- Şevval Sam’ın “her müzik türüne çivileme atlamasını” ifade ettiğiniz yazı çok tartışıldı. Böyle yazılardan sonra perde arkasında neler yaşanıyor?
Şevval Sam aramadı. Bu çok normal. Şevval Sam için güzel sözler yazdığım da oldu, o zaman da aramadı. Bazılarının tavrı budur. Fakat asabımı bozan bir şey oldu.
- Nedir?
Twitter’da Zeynep Talu, Şevval Sam’a cevap veriyor: Aldırma Şevval muhasebeci Naim ne bilir ki zaten! İnsan bir söz yazarının böyle bir dil kullanmasını anlayamıyor. Çok çirkin arkadaşlar! Bu zihniyet, aynen Mustafa Sandal’ların “Naim Dilmener’i tanımıyorum” demesi gibi. Benim tanınmak vs. öyle bir derdim yok, hiç olmadı. Burada asap bozucu olan bir insanı hakir görmek! Çok ağır eleştiriler kaleme alabilirim, fakat kimseyi hakir görmem. Kaldı ki Türkçe popun kalelerinden biri olan Çiğdem Talu’nun kızı böyle yapınca, onun adına üzülüyorsun. Oysa bir yerde karşılaştığımızda her zaman nezaketle hatır sorar. Bir daha ki sefer, karşılaştığımızda “Nasılsınız” derse, “Ben iyiyim ama siz çok terbiyesizsiniz” diyeceğim. (Gülüyor) Çok kişi sordu, yeri gelmişken söyleyeyim. Daha önce Şevval Sam hakkında övücü sözler söyledim ki bütün ırkçı tweetlerine rağmen annesine tapıyorum. Leman Sam’ın başımı güvenle yasladığım çok şarkısı vardır. Hiçbir zaman “Leman Sam’ın kızı öveyim” kafasında olmadım ama belki bu nedenle başlarda Şevval Sam’ı çok kolladık. Arabesk ve tango albümlerinin nasıl olmadığını yeri geldi söyledim. Bu son yazının da bu kadar tartışılacağını varsaymadım. Kaleminize sağlık diyen de çok, tersi de var.
- “Şarkı söylemenize gerek yok” deyip pişman olduğunuz bir isim var mı?
Sinan Akçıl için “Vazgeç bu sevdadan, tabiat konuşmaya yetebilecek kadar ses vermiş, konuş, onunla idare et. Şarkı söylemek için neden kullanıyorsun o sesi” demişim mesela. Böyle düşündüğüm isimler için neden altı ay sonra pişman olacağım? Fakat Sinan Akçıl’ın müzisyenliğini önemserim. Gerçi Mustafa Ceceli de Sinan Akçıl’dan sonra biraz daha kabul edilebilir oldu.
- 90’ların ve 2000’lerin pop figürleri arasında nasıl bir fark var?
90’lardaki pop figürlerinin yola çıktığı ikonlar, 70 ve 80’lerden geliyordu. Dolayısıyla 90 kuşağının örnek aldığı isimler sağlamdı. Şimdikiler ise şöyle, 90’lardan yola çıkıyor. Ama en iyi benim, diyor. Mesela Tarkan’dan yola çıkıyor sonra, ardından onu beğenmiyor, sonra onu geçtiğini sanıyor. Ve saçmalıyor.
- 20 yıl sonra da dinlenebilecek popçular listenizde kimler var?
MFÖ, Modern Folk Üçlüsü, Moğollar, Mor ve Ötesi. M’den mi gittim hep! Tabii ki Ajda Pekkan son beş yılda yaptığı birkaç çamur şarkı, altın değerindeki 50 yıllık mazisini bozamayacak elbette. Sezen Aksu, Nilüfer, Nükhet Duru, Mirkelam, Burcu Güneş... Bütün zamanlarda olacak isimlerin başında geliyorlar.
- Sizden bir alıntıyla soralım: “Gülşen, Murat Boz, Hadise vb. bunlardan bir ordu var, say say bitmez. Aynı ritim, aynı düzenleme, aynı melodiler” diyorsunuz. Eleştiri formülünüz aynılıktan?
Evet. Çünkü hakikaten aynılar. Vokalde bazen ufacık farklılık var. Ama bazı şarkıcılarda bunu bile duyamıyorsunuz. Murat Boz mu bu? Vokal onun değil, ama onun sanıyorsunuz. Durum bu. Ufak tefek farklarla, çok hızlı bir ritim üzerine son derece arabesk vokal anlatımlar. Bunun da iki türü var. 1) “Canım benimle gel, gecelerden gece beğenelim, bitmesin bu yaz!” 2) “Sen kimsin, beni nasıl beğenmiyorsun, çıkma yoluma bu yaz!” Bu mantığı benimseyen bestecilerin aklı şöyle çalışıyor: Öyle bir şarkı yapacağım ki Demet Akalın buna uçacak, Ferhat Göçer kesin söyleyecek! Böyle bir mantık ve özel imalattan kimseye de hayır çıkmıyor.
- İzlenim sorusu: Ajda’lar neden Demet Akalın’laşıyor?
Demet Akalın artık bir müzik türü. Diretti, sabretti ve başardı. İlk zamanlarında daha devrik bir vokali vardı, sonradan çok toparladı kendini. Bugün Ajda Pekkan ve Gülşen, Demet’in ilk halleri gibi söylüyor. Çünkü bu formun sattığını düşünüyorlar. Ve haklılar, öyle. Ne yazık ki deforme olan satıyor. Demet Akalın’ın takipçisi oldular. Birkaç sene evvel bunu söylediğimde, “Benimle dalga mı geçiyorsunuz, ciddi misiniz” diye sordu Demet Akalın. Sözlerime inanamadı. “Çok ciddiyim Ajda Pekkan artık sizi takip ediyor” dedim. Ajda Pekkan’ın Resim şarkısı ve sonrası, tamamen Demet Akalın. Adını vermeyeceğim ayıp olur. Albümü hakkında ağır şeyler yazdığım bir isim, telefon açtı: “Naimciğim sen 70’lerde kalmışsın, 70’lerdeki gibi düzgün söylemeye devam etsek satmayacak bu albüm. Söyleme biçimimizi özellikle bozuyoruz” dedi. İşte ben de orada deliriyorum. Satmasın! Yeterince para kazandınız öyle bir albüm yapın ki, kendiniz için, kitleniz için yapın.
- Starlık bitti mi?
Bitti.
- Ne zamandan bu yana bitti?
2000’lerin ortasından itibaren bitti.
- Neden bitti?
Globallik! Yeni kuşağın yaşama biçimi tutturukluğa izin vermiyor. Starlıkta ağır hayranlık, tutturukluk, ölümüne takipçilik vardır. Genç kuşağın buna vakti yok. Böyle bir ısrarı yok. Bugün Hadise’yi dinler, Hadise bu yaz tutmaz, onu unutur. Birkaç yıl sonra hit yapar, sonra yine dinler. Bir de 2000’lerde şarkı söyleyen insanlar, 14-15 yaşındaki ergenlik grubuna da çok güvenmesinler. Ergenlik bitiyor, o bayıldıkları sanatçı umurlarında olmuyor. Birkaç yıl önce Hepsi grubu için ölen genç kızlar, bugün “kimdi onlar” diyor.
- “Bugünlere nasıl geldi anlamıyorum” dediğiniz isimlerin alıcılarının olmasını nasıl açıklıyorsunuz?
Yine globallik! Sadece müzik için değil sanat üretiminin her alanında “nasıl böyle hızla ve farkına varmadan kuruduk” kısmına yıllarca kafa yordum. Mesela sinemada Atıf Yılmaz’ımız, Metin Erksan’ımız yok, neden Çağan Irmağı’mız, Mahsun Kırmızıgül’ümüz var? Cevabı tesadüfen Ray Bradbury’nin Yakma Zevki kitabında buldum. “Bütün yaratıcılar artık sadece belli bir zümreye, şehre, ülkeye dair üretmekten vazgeçtiler” diyerek anlatıyor geleceği. Bu globallik nedeniyle dünyayı kapsama arzusu ile üretim yapmak, nitelik kaybına neden oldu. Şarkılarda da aynı hesap. Müzisyen olarak “herkesi kapsayacağım” dersen çıta aşağı iniyor.
- Politik tavır ve sanatçı başlığında hafızanızda en çok ne yanıyor?
Sağcısı ya da solcusu, 60’lar ve 70’lerde müzisyenler politik görüşlerinde gerçekten samimiydiler. Mesela İlhan Gencer, Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’la Türkçe popun ilk şarkısını söylemiş insan. Aleni biçimde sağcı ve MHP’lidir. Bunu hiç gizlememiştir. Samimidir, gerçektir. Cem Karaca, Melike Demirağ, Atilla Özdemiroğlu, Selda Bağcan. İsimleri uzatmak mümkün, her birinin siyasi görüşünde samimiyet vardır. Bugüne gelecek olursak, geçen birkaç yılda solcu ya sağcı şov dünyasından isimler iktidarın nimetlerinden yararlanmak için politik fikirlerini ortaya koydular. Bir kısmı aleni biçimde iktidardan yana tavır aldı ve onun nimetlerinden yararlandı. Bir kısmı ise o tavrı koymasına rağmen iktidar partisi onları kabul etmediği için yararlanamadı. Bakınız Nihat Doğan’ın akıbeti. İlgi görmeyenler muhalif oldu. Çoğu AKP muhalifi şarkıcı ya da oyuncunun muhalefetine inanmıyorum. Dizilerde, konserlerde, kanallarda kendine yer bulamadığı için muhalefet koltuğuna oturan çok kişi var. Gerçeklik yok.
“Çiller döneminde olsa Ajda Pekkan da Hülya Avşar da Kürtçe düet yapmazdı”
- Sizce bu yazın hitleri neler?
Demet Akalın’dan bir ya da iki şarkı, Serdar Ortaç, Gülşen’den Bangır Bangır, sonra Nilüfer çalıyor bolca; ne güzel! Nazan Öncel’den olan şarkısı: Nokta. Hem Nazan hem Nilüfer dinliyor olmamız sevindirici. Tabii Nilüfer vokal olarak eski havasında değil artık. Ama bolca çalıyor olması güzel haber. Ve Nükhet Duru’dan Votka Rakı Şarap Her Akşam.
- Bu liste eşliğinde soralım; müzik de bir kimlik ise biz kimiz?
“Biz şuyuz, şöyleyiz” diyemiyoruz artık. Yine globallik! Biz, Moskova’dan, New York’tan, Tunus’tan, Brüksel’den herhangi biriyiz. Folklorik, lokal nüanslar silindi. Dil farklı olsa da aynıyız.
- Dilden bahsederken Ajda Pekkan ve Hülya Avşar’ın Kürtçe düetlerini nasıl bulmuştunuz?
Gelişmelerden kendine pay çıkarmak olabilir. Ahmet Kaya’nın linç edildiği salonda o da vardı, kılını kıpırdatmadı. 20 yıl önce olsa, Kürtçe düet yapmazdı. Diğer yandan kadının dertlerinden biri de öncü olmak; nihayetinde bir süperstar! Fakat şu var ki, Hülya Avşar’ın durumu daha farklı. Hem kendi kimliği söz konusu hem de Ciwan Haco’nun Avşar’a olan sevgisi. Fakat bu iki düet de rahatlık dönemine denk geldi. “Kürtçe şarkı yapıp, klip çekeceğim” diyen Ahmet Kaya’yı linç etmiş bir toplumuz. Tansu Çiller’in başbakanlığında, Güneydoğu’da kıyamet koparken, Ajda Pekkan da Hülya Avşar da bunu yapmazdı.
© Tüm hakları saklıdır.