Politika

Murat Belge: Netanyahu ile Erdoğan arasında bazı önemli bezerlikler var

'Tam Ortadoğu'ya uygun iki lider...'

22 Mart 2015 13:09

Taraf yazarı Murat Belge, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Tayyip Erdoğan'ın siyaset yapma üslûbunda ve demokrasi ile kurdukları ilişkide benzerlik olduğunu söyledi. "Erdoğan gibi Netanyahu da burnunun dikine giden, onun için de “güvenilmez” bir politikacı ve “güvenilmez” bir müttefik" diyen Belge, "Tayyip Erdoğan’ın Batı’daki her türlü kredisini kaybetmiş olduğunu sanıyorum. Ama karşısında “işte, bu!” denecek bir varlık görünmüyor. Bunlar Netanyahu için de söylenebilecek şeyler" ifadelerini kullandı.

Belge'nin Taraf'ta "Düşman kardeşler" başlığıyla yayımlanan (22 Mart 2015) yazısı şöyle:

Komşularla sıfır sorun” diyordu AKP hükümeti. Onaylanacak bir hedef ve bir politikaydı bu. Gelgelelim, şimdilerde bu komşularla sıfır ilişki ve sonsuz düşmanlığa dönüştü. Türkiye’de böyle şeylere –ya da her şeye– Tayyip Erdoğan’dan başka kimse karar veremediğine göre, bu da onun iradesi ve tercihlerinin sonucu olmalı.

Sıfır sorun” denilen günlerde “mezhep” ayrımının pek sözü geçmiyordu. Ama şimdiki duruma baktığımızda, mezhep konusunun pekâlâ önemli olduğu görülüyor. Böyle bir şey durup dururken ortaya çıkamayacağına göre, demek ki hep oradaydı ama görünür yüzeye çıkmıyordu (AKP’de daha birçok şey gibi).

Bu arada İsrail’de Netanyahu yeniden bir seçim kazandı. Bunu söylemek ilk ağızda çok paradoksal görünüyor ama Netanyahu ile Tayyip Erdoğan arasında bazı önemli bezerlikler var. Birbirlerini “en büyük hasım” olarak görebilirler; düşünceleri, siyasetleri de doğal olarak birbirine karşıt. Ama “benzerlik” dediğim şey de zaten buralarda değil, daha çok siyaset yapma üslûbunda ve son analizde demokrasi ile kurdukları ilişkide.

Niceliksel bir noktadan karşılaştırmaya başlarsak, ikisinin de arkasında bir dizi seçim başarısı yatıyor. İkisi de üst üste üç seçim kazandı ya, Netanyahu’nun “fasılalı” bir de dördüncü zaferi var. Erdoğan da şimdi burada dördüncüye hazırlanıyor.

Uluslararası siyaset alanında kapladıkları yer –yer kaplama üslûpları– benzeşiyor. Netanyahu’nun bu son seçim kazancı, dünyada onun da içinde yer aldığı cenahta bulunan siyaset adamlarını mutlu etmedi. Örneğin Herzog, Livni vb. seçimden galip çıkmış olsalar, Obama daha rahat bir soluk alabilirdi.

Tayyip Erdoğan gibi Netanyahu da burnunun dikine giden, onun için de “güvenilmez” bir politikacı ve “güvenilmez” bir müttefik. Tayyip Erdoğan’ın Batı’daki her türlü kredisini kaybetmiş olduğunu sanıyorum. Ama karşısında “işte, bu!” denecek bir varlık görünmüyor. Bunlar Netanyahu için de söylenebilecek şeyler.

Uluslararası topluluk umudunu kesmiş olabilir, ama kendi ülkelerinde destekleri var. Hem de azımsanmayacak bir destek. İki siyaset adamının da ellerindeki başlıca koz bu zaten.

Ancak, burada bir “madalyonun öbür yüzü” durumu sözkonusu. “Destek” olmakla birlikte, çok şiddetli bir muhalefet de var. Bu “lider”lerin kendi üslûpları, söylemleri, bu “şiddetli” muhalefeti doğrudan doğruya besliyor. Sessiz sakin bir ortamda rahat edemeyen kişiler. Onun için öncelikle kendileri geriyor ortamı.

Bu da sürekli bir istikrarsızlık atmosferinin oluşmasına yol açıyor. Bir Cumhurbaşkanı ki ağzını açtığında dolar fiyatları yerinde oynuyor!

İkisinin de aklında bugün olandan epeyce farklı bir imge, bir toplum hayali yatıyor: farklı bir İsrail, farklı bir Türkiye! Onların gördüğü bu serap, yurttaşlarının çoğunluğunun zihninde yatan gelecek imgesinden farklı; ama buna aldırış etmiyorlar. Durmadan gerginlik yaratmalarında bunun önemli bir rolü olduğu görülebiliyor.

Bir etnik sorunla karşı karşıyalar, ikisi de. Bu sorunlar birbirinden epey farklı, yapısal olarak da, konjonktürel olarak da. Netanyahu’nun karşısında duran sonu pek çok bakımdan daha keskin, daha netameli. Bu zaten bütün İsrail tarihini kapsayan bir süreç.

Bir zaman öncesine kadar, bu bitmez tükenmez sorunun çözülmesi için, “iki devlet” formülü bir çıkar yol gibi görünmüştü. Bunun için bazı adımlar da atılır gibi oldu ama sadece “gibi oldu” –genellikle yolu tıkayan İsrail ve Netanyahu oldu.

Tayyip Erdoğan onların bu tavırlarını eleştiriyor elbette. Ama burada Kürt sorununun çözümünde adım atılması sözkonusu olduğunda aynı rolü kendisi oynuyor.

Çünkü bu iki “lider” de “karşı taraf”a hiçbir şey vermek istemiyor. Verilecek bir şey olduğuna inanmıyor. O “taraf”ın kendisine bir şey verilmesini hak ettiğine de inanmıyor.

İkisinin de demokrasiyle, demokrasinin azınlık, çoğunluk dengeleriyle işi yok. Kendilerini oraya getiren bir irade olduğuna inanıyorlar (bu iradenin mistik bir yanı da olabilir) ve başka herhangi yapının davranışlarında etkili olmasını kabul etmiyorlar.

Tam Ortadoğu’ya uygun iki “lider”.