Yarına Bakış yazarı Mümtaz'er Türköne, İsrail'le Mavi Marmara krizinin sonlandıran mutabakatın imzalanması ve Rusya'ya gönderilen "özür" mektubuyla uçak krizini son bulmasıyla Erdoğan'ın değişen dış politiakasına ilişkin olarak, "Politikada kalıcılık, özellikle iktidara tutunma, değişen şartlara ve icaplara intibak kabiliyetine bağlı. Türkiye-İsrail anlaşması, bu icapların ve şartların sadece işareti. Herkes bildiği-tanıdığı Erdoğan’ı unutsun; çekiçle örs arasında yepyeni bir politik aktör şekilleniyor. Anlaşmalar, özürler, “U” dönüşleri çekiç darbeleri ile ufalanan kemiklerden geliyor. Kolay değil, ana omurga değişiyor; ortaya yepyeni bir Erdoğan çıkıyor" diye yazdı.
Mümtaz'er Türköne'nin Yarına Bakış gazetesinin bugünkü (1 Temmuz 2016) nüshasında yayımlanan 'Yeni bir Erdoğan doğuyor' başlıklı köşe yazısı şöyle:
Karşımızda yeni, hatta yepyeni bir Erdoğan var. Değişim sınırlı değil, çapını belirlemek Türkiye’nin geçireceği dönüşümü de haber veriyor. Tek bir sorunun peşine düşmek bile bu dönüşümün çapını kestirmek için yeterli.
Hızlı düşünüp, şok etkisi devam ederken bir adım ötede bizi bekleyen soruyu, Erdoğan’ın “Mavi Marmara çarkı” konusunda sorulacak asıl soruyu soracağız: Neden kendi imajını ve itibarını iki paralık edeceği belli olan bu açıklamayı yapma ihtiyacı hissetti? Dünden beri Aktroller şoktan çıkıp mesaj üretemiyor, bir ideal, bir dava ortaklığı üzerinden bugüne kadar reelpolitiki içlerine sindiren İslâmcılar kâbustan uyanamıyor: “Tamam mecburiyetin vardı İsrail ile anlaştın, peki neden mağduriyetimize, hatıralarımıza saldırıyorsun, geçmişteki kader ortaklığımızı iptal ediyorsun?” Bu kadar yüksek basınçta duygusallık barındıran bu ve benzer soruların tamamına verilecek yegâne mantıklı cevap şu: “Sizi ben mi gönderdim?” açıklaması da İsrail ile yapılan anlaşmanın şartlarından biriydi. Erdoğan, bu sözü, İsrail ile anlaşmanın şartlarından biri olduğu için söyledi.
Aklınıza başka herhangi bir açıklama geliyor mu? “Nerden icap etti?” diyeceğiniz kapıda bekleyen açıklamalar için de aynı gerekçeye peşinen müracaat etmelisiniz. Asıl satışlar kapıda bekliyor. Suriye politikası kökten değişecek. Türkiye sınırlarını kapatacak ve bugüne kadar desteklediği bütün muhalif gruplara “Bana mı sordunuz?” diyecek.
Politikada kalıcılık, özellikle iktidara tutunma, değişen şartlara ve icaplara intibak kabiliyetine bağlı. Türkiye-İsrail anlaşması, bu icapların ve şartların sadece işareti. Herkes bildiği-tanıdığı Erdoğan’ı unutsun; çekiçle örs arasında yepyeni bir politik aktör şekilleniyor. Anlaşmalar, özürler, “U” dönüşleri çekiç darbeleri ile ufalanan kemiklerden geliyor. Kolay değil, ana omurga değişiyor; ortaya yepyeni bir Erdoğan çıkıyor.
Hakkı teslim edelim: İktidar teorisyenlerinin “Erdoğan’a diz çöktürmek istiyorlar” tezi bir ölçüde doğru çıktı. “Bir ölçüde” diyorum, çünkü karşımızdaki tablo diz çökmenin, hatta teslimiyetin çok ötesinde; sadece Erdoğan değil, onun üzerinden Türkiye dönüştürülüyor. Kısa zaman zarfında Türkiye, bölgede geleneksel konumuna geri dönecek. Dünyaya kafa tutmak, birilerinin haklarını savunmak, bölge liderliği yapmak gibi iddiaları artık unutun.
Şu soru zihninizi meşgul edebilir: Ondan kurtulmak varken neden hâlâ Erdoğan’da ısrar ediliyor?
Bu sorunun ikili bir karşılığı var. Birincisi elbette Erdoğan’ın bu rolü kabul etmesi, ikincisi ise bu seçeneğin maliyetinin daha düşük, kazancının daha fazla olması.
“Ilımlı İslâm” projesini omuzlayan Erdoğan’ın İslâm dünyasında hâlâ bir ağırlığı var. Gelecekte bir rol-modele dönüşmesini engellemek için iktidarda tutup sermayesini sonuna kadar tüketmek, kapitalist pazarlama mantığına daha uygun düşüyor. Hamas’ı, Suriye’deki muhalifleri, Mısır’daki İhvan’ı Türkiye’nin başında kim olursa daha kolay sindirirsiniz? Üstelik elinizde her türlü kalıba girmeye hazır bir aktör varken, bir iktidar değişikliğinin ucu açık belirsizlikleri ve maliyetleriyle niye uğraşmak zorunda kalasınız?
Türkiye’nin çıkarları açısından bakarsanız bu durumun iyi tarafları da kötü tarafları da var. Bölgede geleneksel dengelere bu sayede yeniden dönülmesi Türkiye’nin güvenliği açısından olumlu bir gelişme olacak. PKK şiddeti ile baş etmek için şartlar daha elverişli hale gelecek. Arkadan Suriye adımı geleceğine, komşumuzdaki yangından bize sirayet eden hararet azalacak. IŞİD terörü ile baş etmek kolaylaşacak. Kötü tarafı, Suriye’deki Kürt varlığı gibi hayatî problemlerde Türkiye’nin, liderlikteki değişim üzerinden rehin alınması.
Türkiye’nin iç politikasında hemen bir değişiklik beklemeyin. Demokrasi ve özgürlüklerdeki rahatlama Yeni Erdoğan’ın arkasındaki kitle desteğinin daralmasına bağlı. Dikta düzeni ideolojik bütün argümanlarını kaybetti, geriye sadece çıplak kişi kültü kaldı. Bu halde başkanlık sistemi ve yeni anayasa artık imkânsız; AK Parti oy desteğinin akıbeti rakiplerine bağlı, yine de bu dinamiklerle yüzde 40’ın altına inmesi kaçınılmaz.
Her şeyden önemlisi, dönüşüm o kadar hızlı olacak ki, Yeni Erdoğan’a alışmamız çok zaman almayacak.