DW: Düşen bombalar, ölen insanlar, Akdeniz üzerinden zorlu yolculuk… Mülteci çocukların çoğu en kötü senaryolara birebir şahitlik ediyor. Kafalarından silip atmakta zorlanacakları görüntüler belleklerinde yer ediyor. Bu tür tecrübeler çocukları nasıl etkiliyor?
Jan Kızılhan: Tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi. Çocuklar, ‘normalliğin' dışına çıkan olaylara maruz kalıyorlar. Bunun duygu dünyasına, hafızaya ve bedene etkileri var. Çocuklar bir tür şok durumuna girebiliriler; korkabilirler ve güvensizlik hissedebilirler.
Durumun diğer bir boyutu ise ailelerin de savaşa, işkencecilere, askerlere ve saldırılara karşı çaresiz kalması. O güne kadar çocuklar ailelerin kendilerini koruduğunu, kolladığını düşünüyorlar. Birdenbire bu güven tepetaklak oluyor. Bu yüzden çocukların aileleri ve çevreleriyle kurdukları bağlar zedeleniyor. Çocuklar henüz gelişme aşamasında; karakterleri, kişilikleri gelişiyor. Piskolojik açıdan bakıldığında bir kaçış, savaş gibi bir durum çok önemli bir olgu ve en kötü durumda, çocukların yaşadıklarının etkisinden ömür boyu kurtulamamasına yol açabilir.
DW: Bu ‘kafadan atamama'nın nasıl emareleri var?
Çocuklarda bu tür kötü tecrübelerin hemen ardından kaygı bozukluğu oluşabilir. Depresyona girebilirler, dış dünyadan kendilerini soyutlayabilirler veya uyku bozuklukları meydana gelebilir. İnsanlardan kendilerini geri çekiyorlar, çünkü kendilerine kötü bir şey olabileceğini düşünüyorlar. Bunun sonucu olarak da post travmatik stres bozukluğu yaşayabilirler. Bu durumda, kötü anılar yeniden gün yüzüne çıkıyor. Buna maruz kalan kişiler kendilerini yeniden savaşın ortasında hissediyor ve gerçekçikle hayali birbirinden ayırt edemez hale geliyor.
DW: Bunlar kısa dönemli sonuçlar… Peki bu tür stres bozukluklarının uzun dönemli etkileri neler?
Kronik psikolojik rahatsızlık oluşuyor. İshal, sık sık görülen üşütmeler ama cilt sorunları, çocukların sık sık migren ağrısı çekmesi veya yeme bozukluğundan muzdarip olmaları psikosomatik bozukluklar arasında sayılabilir.
Psikolojik açıdan bakıldığında kişilik o denli değişebilir ki çocuklar bir daha, yetişkinlik dönemlerinde de sürekli şüpheci, mesafeli ve öfkeli olduklarından diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler kuramayabilir. Veya duygularıyla başa çıkamayıp duygusal açıdan istikrarsız bir kişilik geliştirebilirler. Kısacası; öfkeli, özgüvensiz olup topluma uyum sağlamakta güçlük yaşayabilirler.
DW: Peki, bu tür psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkmaması için ne tür bir tedavi uygulanması gerekir?
Çocukların çevresinin, yani okul ve ailenin travmanın ne olduğu ve travma durumunda ne şekilde hareket edilmesi gerektiği konusunda aydınlatılması gerekiyor. Zira önemli olan istikrar ve mülteci çocukları için de en önemlisi güvenliğin ne olduğunu nihayetinde öğrenebilmeleri. Kendileri ve aileleri için kaygı duymak zorunda olmamaları. En iyi terapi aslında olabildiğince hızlı bir şekilde okula gitmeleri. Çocukların, kendilerini güvende hissedebilecekleri bir çerçeveye ihtiyacı var. En kötü durumlarda, travma pedagogları ve sosyal pedagoglardan yardım alınması gerekir.
DW: Pedagoglar ne yapıyor?
Çocuklarla korkuları hakkında konuşuyorlar. Böylelikle çocuklar korkuları yüzünden utanç duymamaları gerektiğini öğreniyor. Korku normal bir şey. Çocuklar pedagoglarla bir ilişki kuruyor. Çocuklar bazen ailelerine de korkularından bahsetmek istemiyor, çünkü ailelerinin kendileri yüzünden endişelenmesini istemiyorlar. Bu tür korkuları pedagoglarla yaşamıyorlar. Resim çizme, boyama, elle şekil verme, oyun oynama gibi çocukların kötü hatıraları ile yüzleşmesini sağlayan farklı yöntemler mevcut.
DW: Bu sene Almanya'ya 800 bin sığınmacının gelmesi bekleniyor. Bunlar arasında çok sayıda çocuk da olacak. Almanya, bu terapi imkanlarını çocuklara sunabilecek durumda mı?
Soru şu: Bu konu üzerinde çalışan yeterince uzman var mı? Bunu yanıtı hayır! Travma pedagojisi Almanya'da henüz emekleme çağında. Hele ki çocuklar ve gençlerle ilgili araştırmalar yapan uzmanların sayısı çok az.
Jan Kızılhan psikolog, yazar ve yayıncı olarak görev yapıyor. Kızılhan, kültürlerarası psikiyatri ve travmatoloji konularında önde gelen uzmanlardan biri olarak kabul ediliyor. Kızılhan, aynı zamanda Villingen-Schwenningen Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Psikolojik Rahatsızlığı Olanlar ve Bağımlılarla Sosyal Çalışmalar Bölüm Başkanı.