Magazin

Müjdat Gezen: Küçücük Başbakan çıkmış 'Esselâmu aleyküm deyin' diyor; sanırım Kuran sallama sırası onda

"Malzeme bitti, artık Erdoğan'ın korumaları kara mizah yapıyor"

03 Nisan 2016 15:08

Usta tiyatro oyuncusu Müjdat Gezen, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun "Teröre inat sokağa çıkın ve selamlaşma seferberliği başlatın" çağrısına ilişkin olarak, "Koskoca başbakan, küçücük başbakan diyeyim niye koskoca olsun, çıkıyor ve 'Sokağa çıkın, Esselâmu aleyküm deyin’ diyor. 'Esselâmu aleyküm' dersen adama 'aleyküm sütlaç' derler" yorumu yaptı. "Şimdi bu mudur öneri?" diye soran Gezen, "Sokağa çıkın bir galeriye gidin sergi gezin demiyor, ne diyor... Sanırım yeni Kuranı Kerim’i sallama sırası onda" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın korumalarının ABD ziyareti sırasında Erdoğan'ı protesto eden vatandaşları susturmak için garip sesler çıkarmasını da ironi ile yorumlayan Gezen, "Malzeme bitti, yani bunlar yapıyorlar her şeyi. Her yaptıkları kara mizah. Hakiki kara mizah, kapkara mizah ve sonları da kapkara bence. Sonları da karanlık" diye konuştu.

Cumhuriyet'ten Ceren Çıplak'ın sorularını yanıtlayan (3 Nisan 2016) Müjdat Gezen'in açıklamaları şöyle:

- Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten dolayı yargılandığınız davada son durum nedir?

Kartal Adliyesi’nde ifade verdik. Yargılanmam devam ediyor. İşin aslı gülünç. Uğur Dündar, Levent Üzümcü, Yaşar Nuri Öztürk ile birlikte televizyonda bir program yapıyorduk. Troller, Uğur’la çok uğraşıyordu, ona “Müjdat’a söyle, o trolleri ciddiye almıyor ama onların arkasında büyük bir kitle var” diye bir mesaj geldi, ben de programın finalinde bunu cevapladım. “Arkasında büyük kitle var diyorlar ya mutlaka hemoroiddir” dedim. Vay sen Cumhurbaşkanı’na hakaret ettin dediler. Ne Cumhurbaşkanı’nın adı ne iması ne de oradaki kaçak sarayı ima eden bir şey var, ne ‘c’ harfi ne ‘r’ harfi hiçbir ima yok ki. Cumhurbaşkanı’nın adı geçmediği gibi iması da geçmiyor. Böyle faşist sansür olur mu ya! İnanılır gibi değil. Artık birisine bir şey diyeceksin ‘Vay sen Cumhurbaşkanı’nı kastettin’ diyecekler. Bu kadar alınganlık doğru değil. Ben hiç alınmıyorum mesela. Hiç. Sokakta birine hırsız diye bağırsınlar ben yoluma devam ederim. Bana ne. Alınmam için bir sebep yok ki. Erdoğan’ın adını ağzıma almadığım halde dava açıldı, gidip ifade verdik, bir de adını söylediğimi düşünün, ötesi ne anlamıyorum ki...

- Artık haber siteleri ‘Cumhurbaşkanı’na hakarette bugün” diye özel başlık açıyorlar. Peki, buradaki hakareti tanımlar mısınız?

Gerçekten hakaret ediliyorsa neden bu kadar çok hakaret ediliyor ona bakmak lazım. Birisi ‘Meyve veren ağaç taşlanır’ diye cevap verdi. Büyük hakaret! Sen koskoca Cumhurbaşkanı’na ağaç diyemezsin diye yeni bir dava konusu olur. Sen ne demek istiyorsun ağaç demekle derler, tabii ağacın çeşitli halleri vardır sonradan...

 

"Kimyamız bozuldu"

 

- Bu durumun sorumlusu kim?

AKP hükümeti, üçüncü köprüyle, yollarla övünüyorlar. Böyle çalışmalarda sorumlu olarak kendilerini ilan ediyorlar. Peki ekonomik felaket var, kimyamız bozuldu, memlekette kan akıyor bunun sorumlusu kim? Bunun sorumlusu Kanada ya da Zamya hükümeti! AKP hükümetinin en ufak bir suçu olamaz. Onlara sorsan AKP hükümeti dışında herkes sorumlu olabilir. Buna kim inanıyor, ben buna yanıyorum. Dünyada bir tek bizde var ‘çalıyor ama çalışıyor’. Bir tek bizde!

 

"Solcular olarak kendi içimizde
bölünüyor, organize olamıyoruz" 

 

- Muhalif isimler de çok eleştiriliyor. Özeleştiri yapar mısınız?

Benim mesleğim gözlem. Önce kendimi gözlemek zorundayım. Aziz Nesin’in bir öyküsü var. Bir Amerikalı arkeolog son gün arkeolojik kazılar yaptığı bir köy evinde kalıyor. Köylünün bir tane tavuğu var onu kesmiş, ekmek, yoğurt ikram etmiş. Sabun kokan çarşaf sermiş. Arkeolog da ‘Geleneksel Türk misafirperverliği bu işte, ne güzel bir milletsiniz’ demiş. Sonra da ‘tuvalet nerede’ diye sormuş. Köylü açmış kapıyı tarlayı göstermiş ‘git oraya yap’ demiş. Adam da ‘Siz gerçekten çok güzel insanlarsınız, değişik milletsiniz, seviyorum sizi, ama sizde her şey var bir tek organizasyon yok’ demiş. Köylü de ‘Bey, o senin dediğin bizde olsaydı eğer, sen gelip bizim değil, biz gelip babanın toprağına sıçardık’ demiş. Evet biz organize olamıyoruz. Çünkü her sol görüşlü en doğru fikrin kendisinde olduğunu düşünüyor. Blok olacağına kendi içinde bölünme oluyor. Ayrıca Türk halkı solu çok sevmemiştir. Sol, zordur. Okuyup, araştırıp fikir beyan etmen gerekir. Emek vereceksin, hapislerde yatacaksın, işsiz kalacaksın...

 

"Türkiye uçuruma gidiyor"

 

- 31 Mart’ta ajanslara düşen acı bir haber: İstanbul’da bir kişi rögar kapağını açtıktan sonra kanalizasyona atlayarak intihar etti...

Çok kötü oldum. Türkiye’nin durumunu sembolize ediyor. Her intihar bir cinnettir. İnsanı o cinnet haline getiren nedeni araştırmak lazım. Kimyamızı bozdular. Akıl sağlığımız, ruh sağlımız bozuldu. Bir toplumda bir kadın o ülkenin Cumhurbaşkanı’na senin poponun kılıyım dediyse orada her şey bitmiştir. Bu nasıl bir psikolojidir?

- Bugün Güneydoğu’da yıkıma uğrayan yerler TOKİ mantığıyla televizyonlarda pazarlanmaya başladı. Güneydoğu’da insan yaşamı üzerinden rant sağlanıyor diyebilir misiniz?

Yüzde yüz. Eğer devlet oradaki evleri, dükkânları yeniler ve ‘alın bunlar sizin’ derse yeniden iktidar olur. Senin yüzünden yıkıldı oralar. Orada çok can gitti, yüreğimde yaradır. Yıkıp yağmalama sistemi. Halk, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni açıp iki üç madde okusalar ‘alla alla bunlar bizde yok’ diyecek. Güneydoğu’da yapılmak istenen şey sadece terörle mücadele değil. Eğer hükümet dediğim gibi yaparsa helal olsun denir.

 

"Sanırım Kuranı Kerim’i sallama sırası Başbakan'da"

 

- İnsanın hayatını yıkıp üzerine inşa etmenin ne önemi var ki?

Türkiye acımasız ve gözü kapalı bir sistemin içinden geçiyor. Türkiye sistematik olarak uçuruma gidiyor. Can güvenliği, sokağa çıkamama...

- Artık sokakta bombaların patladığı bir Türkiye’de hayatı ‘normal’leştirmek için hayatı durdurmayın, alışveriş yapın diye çağrı yapıyorlar. Yani hayatı durdurmayın, tiyatroya gidin bile demeden... Bu ticari çağrıya ne dersiniz?

Ticaretten yol buluyorlar, esnaf oy potansiyeli yüksek. Başbakan geçen gün çok güzel bir şey söyledi, çok hoşuma gitti: Sabah sokağa çıkıp “Esselâmu aleyküm deyin’ dedi. Koskoca başbakan, küçücük başbakan diyeyim niye koskoca olsun, çıkıyor ve “Sokağa çıkın, Esselâmu aleyküm deyin’ diyor. “Esselâmu aleyküm” dersen adama “aleyküm sütlaç” derler. Şimdi bu mudur öneri? Sokağa çıkın bir galeriye gidin sergi gezin demiyor, ne diyor... Sanırım yeni Kuranı Kerim’i sallama sırası onda.

 

"Devletin sanat bütçesi rantla..."

 

- Bağımsız sanat örgütü Freemuse’un bu yılki raporuna göre sanat hiç olmadığı kadar tehdit altında. Siz ne düşünüyorsunuz?

Çok doğru. Türkiye’den örnek vermişler mi? Türkiye bu örneklerin başında geliyor. Devlet Opera ve Balesi’ni yok etmek istiyorlar. Devletin verdiği sanat bütçelerini kısmak istiyorlar. Devletin bütçesini sanattan çekip ranta kaydırmak istiyorlar.

- Kültür sanat etkinliklerine neredeyse hiç katılmayan son iki kültür bakanını, Ömer Çelik ile Mahir Ünal’ı gördünüz mü hiç?

Mahin Ünal’ı dün televizyonda gördüm ilk defa. Kültür olmayan bir sistemde kültür bakanı olsa ne olur olmasa ne olur.

- Kültür Bakanı Mahir Ünal, ‘yeni kültür paketi’nin detayını açıklarken ‘Tiyatroları yerel sanatçılardan oluşacak şekilde yeniden düzenleyeceğiz’ dedi. Buradaki yerel sanatçı ne demek? Siz bir şey anladınız mı?

Anlamadım. Manisalı sanatçı ancak orada mı oynayabilir. Bunu mu demek istiyorlar! Diyelim ki ben kültür bakanıyım bana soru sor.

- ‘Tiyatroları yerel sanatçılardan oluşacak şekilde yeniden düzenleyeceğiz’ dediniz, ‘yerel sanatçı’ ile demek istediğiniz nedir? Siz Paralelden misiniz?

Bunları sizden öğrenecek değilim. Sen kimsin! Cevabı bu olur.

- En son bir oyuncu gerçek hayatta da mehter takımı ile karşılandı, ona sunulan “Kayı boyu sancağı”nı öpüp başına koydu ve aldı. Oyuncuların kendisini rolüne fazla kaptırmasına ne diyorsunuz?

Oyununu oynarsın sonra o rolü askıya asar çıkarsın. Aktör, Fatih Sultan Mehmet’i oynarken Osmanlının bütün yükünü eve gidince omuzlarında mı hissedecek. Saçma!

 

"Aile Bakanı'nı bir kere
yargılamaktan bir şey olmaz"

 

- Ensar Vakfı’ndaki çocuk istismarı için ‘bir kereden bir şey olmaz’ diyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun bu çıkısını daha doğrusu çıkışsızlığını nasıl yorumlarsınız?

O bakanı bir kere yargılamak lazım, bir kereden bir şey olmaz. Eğitim, kültür ve sanat vakfımı kapama kararı aldım.

- Neden?

TÜRGEV, Ensar ve onlara destek olan diğen vakıflarla aynı sistemde olmak istemiyorum. Artık vakıf dediğin zaman ya beni de onlar gibi zannederlerse... En kısa zamanda vakfı feshedeceğim.

 

"Malzeme bitti, artık Erdoğan'ın korumaları kara mizah yapıyor"

 

- ABD’de Erdoğan’ı protesto edenler bağırınca korumaları da sloganlar duyulmasın diye bağırdı... Oturup düşünseniz böyle bir sahne yazabilir miydiniz?

Yazsam ve sahneye koysam bu kadar saçmalığa inanmazlar ki, çok abartıyorsun derler. Aynı güne bu kadar saçmalığı nasıl sığdırıyorlar dersen erken kalkıyorlar bence. Çünkü aynı güne bu kadar saçmalık sığar mı?

- Böyle anları sahnenizde değil de gerçek hayatta görünce kıskanıyor musunuz?

Kıskanmıyorum, malzeme bitti, yani bunlar yapıyorlar her şeyi. Her yaptıkları kara mizah. Hakiki kara mizah, kapkara mizah ve sonları da kapkara bence. Sonları da karanlık.

 

"Çabuk kandırılanlarca
yönetilmek istemiyorum"

 

- Bu kadar çabuk kandırılanlar tarafından yönetilmek istemiyorum.

- Yalan bunların hazinesi. Müthiş bir hazine! Bugün söylediğinin tam tersini yarın söyleyebiliyorlar hem de rahatlıkla, göz kırpmadan.

- Rıza Sarraf’ın ABD’de yargılanması çok gücüme gidiyor. Benim ülkemde yargılanması gereken biri ABD’de yargılanıyor. Halbuki ABD’ye yaptığı haksızlığın daha fazlasını bize yaptı.

- Türk atasözü der ki 40 kere söyle inanırlar. Başkanlık sistemi, başkanlık sistemi diyorlar. Şimdi halk artık ‘ya başkanlık sistemi çok iyi’ demeye başladı. Tek bir vatandaşa başkanlık sisteminden ne anlıyorsun diye soralım o da bize anlatsın. Ben de bilmiyorum. Kendileri de bilmiyor çünkü Cumhurbaşkanı’nın başkanlıktan kastettiği alt metinde padişahlık, her işe ben bakayım kâfi fikri.