T24- 85 yaşındaki Münir Ozkul’un kızı Güner Özkul, babasıyla olan ilişkisini ve geçmişten bugüne Münir Özkul’u anlattı... Güner Özkul, Babamla ilişkimiz hep iyiydi şahane bir serserilik dönemimiz oldu.
Vatan gazetesinden Sanem Altan’ın Güner Özkul ile yaptığı söyleşinin tam metni şöyle:
Röportajın ortasında telefon geldi hastaneden, Umman Hanım, Münir Bey’in yoğun bakıma alındığını haber verdi. Bu aslında, beklenmedik bir haberdi. 10 gündür hastanede Münir Özkul ama her şey bildikleri gibi gidiyordu işte...
“İlk defa paniğe kapılmış duydum Umman Abla’nın sesini, o yüzden endişendim” dedi ve ekledi “CNN’deki Afiş programını babamın ölüm haberini vermek zorunda kalırsam diye bıraktım, biliyor musunuz. Babam babası öldüğü sahneye çıkmış, annem annesi öldüğü gün sahneye çıkmış ama ben öyle bir gün geldiğinde televizona çıksam takdir eder mi seyirci, etmez diye düşündüm ve bıraktım. Her şeye bir kulp bulurlar. Anons etmek zorunda kalırsam diye korktum.”
Sonra tam ne konuşacağımızı bilemedik aslında. Her şey havada asılı duruyormuş gibi oldu. Seslerimiz, zaman... Röportaj boyunca zaten tuhaf bir his peşimi bırakmamıştı. Güner Özkul’u ve minik Süreyya’yı yıllardır tanıyorum gibi hissetmiştim. “Hadi giyinin hastaneye gidiyoruz” ya da “Süreyya’yı bana bırak sen git hemen” demek istedim Güner Özkul’a. Ama hiçbirini diyemedim.
Öpüştük, vedalaştık. Güner Özkul kucağında Süreyya’sı hastaneye gitti.
Ben de aklımda Süreyya’nın gözleri, Güner Özkul’un anlatmadığı ama sezdiğim hikayesi, Umman Hanım’ın aşkı evimin yolunu tuttum...
* Babanızın nesi var? Ne zamandır hasta?
Babam 10 yıldır hasta. Demans. Bir günde ortaya çıkan bir şey değil, ilk başta fark edemiyorsunuz belirtileri. Ufak tefek aksamalar başlıyor ama onların üzerinde durmuyorsunuz. Demans halk dilinde bunama dedikleri şey. Beyninize oksijen gitmezse bunuyorsunuz. Beyin fonksiyonlarını yerine getiremiyor. Beyne giden kılcal damarlar daralıyor ve beyne oksijen gitmiyor. Önce sahnede ezber bozuklukları başladı. Çalışması sekteye uğramaya başladı. Öyle fark ettik. Belki daha önce başlamıştı. Dikkat azlığı başladı sonra. İnsanları tanımamaya başladı. Ama bizler de aynı şeyleri yaşadığımız için hastalığın başlangıcını farkedemedik.
* Şu an nasıl?
Yaşlılıktan dolayı gelinen nokta şu an. 85 yaşında. Beyin fonksiyonları yavaşladığı için, yutkunması gerektiğini unutuyor. Yemek yemeyi unutuyor. Yemekler nefes borusuna kaçıyor ve ciğerinde enfeksiyon oldu. Şu an böyle bir nedenden dolayı zatürre oldu. Virütik değil yani. Zaten artık mideden besleniyor. 10 gündür hastanede. Daha önce evdeydi. Ev de hastane ortamı gibi tabii. Çarşamba günü yoğun bakıma aldılar. Nefes problemi var.
Hiçbir zaman sosyal olmayı sevmedi insanlarla konuşmazdı
* En son ne zaman gördük Munir Özkul’u biz?
5 sene önce bir ödül almıştı, ondan sonra bir daha çıkmadı hiç. Umman Abla babama çok büyük bir aşkla bağlı. Siz de tanıyorsunuz eşini. Babamı insanlar bildikleri gibi hatırlasın istiyor. Çok da saygı duyuyorum. Çok anlaşılır bir şey bu. Çünkü insanlar çok acımasız. Kendileri yıllar içinde değişmiyormuş gibi babamı falan görünce “Ne hale gelmişsiniz” diyorlar, sinirleniyorum. Ama ortalarda görünmezse de “Öldü” diyorlar bu sefer. NTV gibi önemli bir kanalda bile Gmall’da yangın çıkmıştı ya filmin galasında, Oğuz Haksever “Rahmetli Münir Özkul’un kızı” dedi haberi verirken. Babam hiçbir zaman sosyal olmayı sevmedi. Hastalığı nedeniyle değil, hiçbir zaman insanlarla konuşayım, görüşeyim diye bir derdi olmadı. İşini yapar, kendi hayatına çekilir. Ödül törenlerinde bile teşekkür eder oturur, konuşmaz.
* Geçmiş olsun, tam ne diyeceğimi bilemedim sizi dinlerken...
Babam bütün kredilerini tüketmiş biri, bu kadarına çok şükür diyorum. Çünkü içki içen, sigara içen. Hiçbir zaman daha sağlıklı olayım diye bir şeyi yapmaktan imtina etmedi, hiçbir şeyden sakınmadı, canı ne istediyse yapmış, nasıl yaşamak istediyse o şekilde yaşamış biri babam. Dolayısıyla şimdi hasta olması son derece kabul edilebilir bir şey.
Babamın iki tutkusu müzik ve futboldur Fenerbahçelidir, bir de Amerikan filmlerini sever
* Neleri hatırlıyor?
Dimağı çok açık bir insandı babam. O yüzden geçmiş hafızası hâlâ çok iyi. Şu an da Umman Abla’yı, beni, diğer çocuklarını tanıyor. Oyunlardan belli replikler, müzikallerden şarkılar, geçen seneye kadar “Provaya geç kalıyorum” diye uyanırdı. Şarkılar söyleyerek uyanırdı. Halalarımla söylediği şarkıları söyler. Halalarımın öldüğünü hâlâ bilmiyor, söylemedik. Biz babamla bir araya gelince şarkı söylüyoruz. Kuş sesleri ovalara yayılır, bu bekarlıktan bıktım usandım metreslerimden hiç zevk almadım, mavi gözlerin tatlı şirin sözlerin, dudağında beni ben sarhoşum sarhoş bu şarkıları çok sever. Kulağı çok iyidir babamın. Babamın iki tutkusu müzik ve futboldur. Fenerbahçeli. Fenerbahçeli olmasını kabul edebileceğim tek insan. Ben Galatasaraylıyım. Bir de Amerikan filmlerini çok sever. Son bir senedir daha yavaşladı her şey ama ondan önce film de seyrediyordu. Birkaç ay öncesine kadar koluna girip yürütüyorduk, aynanın önünden geçerken “Baba bu kim” diyordum, bakıyordu “Yaramaz herifin, serserinin teki” diyordu.
* Kaç kardeşsiniz siz?
İlk eşinden bir abim, bir ablam var. Annemden de iki kardeşim var. Biri annemin ilk eşinden abim, bir de son eşinden Sinan. Annemle babam ayrıldığında ben 7 yaşındaydım. Babamla kalmak istedim. Annem çok otoriter bir kadın, babam çok şımartıyordu beni. Çünkü babamın içki içtiği döneme denk gelmiş abim ve ablamın çocukluğu, tam tadını çıkaramamışlar. Benim çocukluğum zamanında içkişi bırakmıştı, benimle iyi ilişki kurdu o yüzden. Uzun süren şahane bir serselilik dönemimiz var babamla. Süreyya’nın da gerçek bir Özkul olduğunu düşünüyorum. Dedesinin ışığını almış.
Hiç durmadı, onun için çok üzülen kadın gördüm
* Babanızın çok kadınla macerası, çapkınlıkları olmuş değil mi? Yazınızdan onu anlıyorum.
Çok zampara olduğu kesin. Hiçbir zaman çok alçakgönüllü, çok mazbut değildi. Züppe bir adamdı benim babam. Oynadığı halk adamıyla alakası yok. O oyunculuk yeteneği. İstanbullu. Ukala tarafları çok vardır. Cemaat dönemleri var. Tasavvuf ve sufizme çok merak saldı, o gruplarla çok görüştü. Herkesin kendinden sandığı babamın çok ilginç bir karakteri vardı. Bağımsızdı. Bakırköy’de, ablalarının göz bebeği bir genç. O yüzden hep çocuk ve şımarık kaldı.
* Umman Hanım’la kaç yıldır beraber?
32 yıldır. Umman Abla’ya her zaman çok şaşırmışımdır. Kendi 25 yaşındaki hallerimi düşününce, kavak yelleri esiyordu benim başımda o yaşta. 25 yaşında kendinden 28 yaş büyük birine bağlan ve bu zamana kadar gel. Babam 53 yaşındaydı o zaman.
Umman Abla çok genç yaşta bir evlilik yapmış, çocuğu olmuş ve onu kaybetmiş. Ondan sonra da babamı o çocuğun yerine koymuş bence. Bir daha da çocuk doğurmak gibi bir talebi olmamış ve hayatını babama vakfetti. Bütün sevgisini ilgisini babama verdi, inanılmaz bir şey. Üstelik, babamın çapkınlıkları oldu, Umman Abla’yı da çok hırpaladı. Hiçbir zaman durmadı. Hiçbir kadının peşinden koşmadı. Çok hızlı geçerdi. Çok üzülen, kızan kadınlar gördüm babama. Neye üzüldüklerini anlamıyordum. Ben de erkeklerin hep at suratlı (anneannem babama derdi), güzel elli, oyuncu olmasa bile oyunbaz, kötü olanlarını sevdim. Beni farklı şekillerde de olsa üzmelerine izin verdim ve belki de o kadınları anlamaya çalıştım.
* Anneniz babanızdan sonra Güner Sümerle evlenmiş. Ve sizin isminizle aynı isimli adamı sevdiği çin de “Bu kaderin Münir’e cevabıdır” demiş. Buna bayıldım...
Annem de babam da kendi dönemlerinin serseri takılan, bohem, bildiği gibi yaşayan tipleri. Annemin ilk eşi de ressam Cem Kabaağaç. Cevat Şakir’in yeğeni.
O da gayet sivri biri. Annem sıradan birini hiç seçmemiş. Güner Sümer sonra da. İsim tamamen tesadüf. Ama annem onu der, çünkü benim adım Şadan Güner. Babam ilk eşinin adını koymuş bana bilerek. “Senin kalbini kırdım ama kızıma adını koyuyorum” diyerek. Sonradan annem Güner Abi’ye aşık olunca, “Kaderin Münir’e cevabı” dedi tabii.