Merkez Bankası'nın 24 Haziran Para Politikaları Kurulu (PPK) toplantısından 0,75 puanlık bir faiz indirimi çıktı. Geçen ay Başbakanın "Sen milletle dalga mı geçiyorsun?" diyerek tepki verdiği, 0,50'lik indirimin ardından 24 Haziran'da gelen 0,75 puanlık indirimle PPK politika faizini 8,75'e düşürmüş oldu. Bir yandan Türkiye, MINT (Malezya, Endonezya, Nijerya, Türkiye) ülkeleri sınıflandırmasında, 2050'nin ekonomik devleri arasında gösteriliyor olsa da, bugünün gerçeği Türkiye ekonomisinin 'en kırılgan' 5 ekonomi arasında, (Brezilya, Hindistan, Endonezya, Güney Afrika, Türkiye) ilk sırada olmasıdır. Yani enflasyon, cari açık, dış ticaret açığı, dış kaynak (doğrudan yatırım ve sıcak para) ihtiyacı gibi sıkıntıları ön planda olan bu ülkelerle Türkiye, küresel piyasalarda para bulmak zorunda. Dış kaynak akışı olmazsa sıkıntı daha da büyüyecek. Oysa Türkiye'den kaynak çıkışı söz konusu.
BBC Türkçe’de yer alan habere göre kaynak akışını cezbetmenin yolu ise faiz. O zaman MB'nın neden faiz indiriminde, Başbakanın tüm ısrarına rağmen ağırdan aldığını, bazı veriler ışığında daha iyi anlıyoruz.
Küresel piyasalardan para bulmak, finansman çekmek zorunda olan bu 'kırılganlara' bakıldığında, Türkiye'de politika faizi 8,75'e indi ama Brezilya'da yüzde 11. Hindistan'da 8, Güney Afrika'da 5,50, Endonezya'da 7,5.
Brezilya faiz rekabetinde önde. Negatif göstergelerden enflasyonda ise Türkiye beş ayda yüzde 9,66 ile ilk sırada. Brezilya 6,3, G. Afrika 6,6, Hindistan 8, Endonezya 7,3. Yani Brezilya'da faiz-enflasyon makası, 5 puan faiz lehine.
Tasarruf oranı düşük
Tüm bunların dışında, tasarruf eğilimi açısından ise Türkiye yüzde 12,6 ile son sırada. Bu oran, Endonezya'da yüzde 31, Hindistan'da 30, Brezilya'da 16, Güney Afrika'da 13,2.
Tasarruf oranı en düşük olduğu için de en çok açık veren, en çok kaynağa ihtiyacı olan da yine Türkiye. Bu da, Türkiye'yi kırılganlar arasında 'en kırılgan' yapıyor. O yüzden, MB'nın eli-kolu bağlı.
Avrupa Merkez Bankası'nın negatif faize geçişi, ABD'nin sıfır faizde devam kararıyla bir umut belki para akışı hızlanır diye, gözü yollarda bekliyor.
Yani MB, ne Başbakana meydan okuyor, ne de dalga geçiyor. Mevcut ekonomik gerçekler ışığında "el mahkûm" davranıyor.
İstanbul Sanayi Odası'nın (İSO) en büyük 500 Sanayi Kuruluşu Araştırması da bu acı gerçeği sergiliyor. 2013'te 500 büyüğün borçlanması, önceki yıla göre yüzde 25,4 artarken, özkaynak artışları yüzde 6,1'de kalmış. Kısa vadeli borçlardaki artış vahim. Faiz ödemelerinde yüzde 32,7 artış olmuş. Kârlar yüzde 8,5 gerilemiş, erimiş.
Kısaca 500 Büyük'ün verileri, bir anlamda Küresel Finansal krizin yaşandığı 2008 dönemindeki gibi, sanki üzerlerinden bir ekonomik kriz geçmişçesine kötü. Bu kötü tablo 2014'e de devretmiş durumda.
İSO Başkanı Erdal Bahçıvan da onun için diyor ki: "Sanayici maalesef, kur ve faize yenildi".
Özel sektör dış borcu, Türkiye tarihinde ilk kez 203 milyar dolara ulaştı. Kur arttıkça borç katlanıyor. Çünkü borçların yüzde 55'i dolar, yaklaşık yüzde 40'ı da euro cinsinden. Kısa vadeli, yani bir yıl ve daha az sürede ödenmesi gereken borç ise 170 milyar dolara yaklaşıyor.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un Merkez Bankası ve düzenleyici-denetleyici özerk üst kurulların bağımsızlının, Türkiye'nin bağımsızlığından daha önemli olmadığını söyleyip, "Bununla ilgili yasal düzenlemelere gideceğiz" sözlerinin zamanlaması bu ekonomik tabloda, daha kritik bir sürecin başlayacağını işaret ediyor.