Gündem

Mehmet Altan yazdı: Silivri Mahpushane Şarkıları’nın hikâyesi

09 Ocak 2020 14:04

Ve Silivri Mahpushane Şarkıları’nın adını "Silivri Avlu Şarkıları" yaparak Spotify’da oluşturduk

Ya 2017 yılının son günleriydi ya da 2018’in hemen başı, biz tutuklandıktan 15 ay sonra Adalet Bakanlığı’ndan ancak izin alabilen Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç Silivri Cezaevi’ne bizleri ziyarete geldi.

Hâl hatırdan sonra merak ettiklerini sordu.

Ziyareti 4 Ocak 2018 tarihli Hürriyet gazetesinin ilk sayfasında "Mehmet Altan’ın Sezen’den ricası" başlığıyla yayınlandı.

Başlığın altındaki spot şöyleydi:

Silivri Cezaevi’nde görüştüğümüz Mehmet Altan içeride ayları nasıl geçirdiğini anlattı:

"Bir müzik CD’si hazırlıyorum. 2017’nin en popüler şarkı ve türkülerini topluyorum. Sezen Aksu’dan ricam var. Bana bu konuda destek olabilir mi acaba? 15 şarkılık bir CD."

Hızlıca ve kestirmeden spota dönüşen cümlede bizim on beş adımı bulmayan küçük avluda zamanı öldürmek için hep beraber söylediğimiz şarkı ve türkülerle onların ardındaki hapishane yaşamlarımızın hikâyesi vardı.

Yılın en popüler şarkıları, eskilerden kalanlar, annelerimizden dinlediklerimizle gittikçe genişleyen bir repertuvarımız oluşuyordu. Şarkı sözlerine takıldığımızda ise dışardan o sözlerin getirilmesini sağlamanın peşine düşüyorduk.

Zamanla, söylenenlerden bir liste oluşturma, ardından bunları en iyi icra edenlerden de bir CD yapma, böylece mahpusluk yıllarının ruh iklimini sese dönüştürerek kalıcı hâle getirme fikrine kapıldım.

Ama bu sürecin ve teknolojinin çok yabancısı olduğum için de Sezen’in Türkiye’yi hayran bırakan büyüleyici birikiminden yardım alırım diye düşündüm… Pınar’a söylediğim de oydu zaten.

Nitekim, 9 Ocak 2018 tarihinde T24, "Sezen Aksu'nun gözetim ve denetiminde şekillendirilmesini" istediğim ve el yazımla oluşturduğum avlu şarkılarının listesini yayınladı.

* * *

Meğerse Türkiye’nin ne kadar hastalandığından haberdar değilmişim… Sakin bir cümleden şifre çıkarma manyaklığının azgınlığı sürekli olarak artmış, müptezelleşerek patolojik hâle gelmiş… 

Katlettikleri gazeteciliğin ölü yıkayıcılarının iğrenç rezilliklerini tutuklanma ertesinde de görmüştüm… Ayrıca yaşam bana ezik adamın iflah olamayacağını daha evvel de zaten öğretmişti.

Ama bu röportaj sonrası atılan hastalıklı manşeti, yapılan zekâsız yorumu, psikopatolojik yalanları görünce bir kez daha şaşırdım, Sezen’i de bu sefil sürüsüne konu ettiğim için çok üzüldüm.

* * *

Tahliye sonrasında "yapılacak işler" listesinde sıra geçenlerde bu Silivri Cezaevi avlusunda söylenen şarkıların kalıcı hâle getirilmesine geldi.

Silivri zulmünün sesli bir yadigârı da olsun istiyordum doğrusu. O üzeri bile tellerle örtülü avludan boşluğa gönderdiklerimizin en iyi seslerden CD’ye dönüşmesini arzuluyordum. 

Hapishane avlusunda söylenen şarkılar listesi zaman içinde biraz daha genişledi. 24 şarkılık bir liste yaptım. Sonra bu şarkıları en iyi icra eden şarkıcılar tarandı ve ortaya ham bir tek numunelik CD çıktı. 

Bu konulardaki cehaletim, ayrıca ihtiyacım olan estetik birikim rehberliği için Sezen Aksu’dan yardım isteme arzum devam ediyordu.

İlk ağızda CD çıkarma işinin manâsızlığını öğrendim. Nihat Yıldırım son gelişmeleri bana olağanüstü nezaketiyle özetledi, teknik ve bürokratik zorlukları yanında piyasada CD talebinin öldüğünü anlattı. Spotify’ı önerdi.

Sağ olsun, Sezen onca işi gücü arasında oluşturduğum listeyi gözden geçirdi, iki alternatif liste oluşturdu.

Birini seçtik. Nihat Yıldırım ve uzman bir arkadaşımız daha hep birlikte o şarkıları en iyi söyleyenleri son bir kez daha gözden geçirerek noktayı koyduk.

Ve Silivri Mahpushane Şarkıları’nın adını "Silivri Avlu Şarkıları" yaparak Spotify’da oluşturduk.

* * *

Eğer dinlerseniz çok değerli ses sanatçılarımızın seslerinin büyüsü içinden Silivri Cezaevi’ni, ömürlerin bırakıldığı üzerine tel çekilmiş ufacık avluyu, avlunun üzerindeki teller arasından gördüğümüz gökyüzünü hissedeceksiniz…

Avluda Sabahattin Ali’ler, Ahmed Arif’ler, Grup Yorum’un müzisyenleri de dolaşacak.

O şarkılar, siyasal yönetimlerin yazıya, çiziye, düşünceye bitmez tükenmez zulmünün ses tarihimize bırakılan kaydıdır.


Gündem

Mehmet Altan yazdı: Hapishane odasında dondurulmuş yaşamlar

Kâğıdın yanına çıkma yapmış ve Monevmasya Bölgesi ibaresi iliştirmişim. Hünkâr beğendi yemeğinin yapıldığı bölge olmalı…

Mehmet Altan yazdı: Hapishane odasında dondurulmuş yaşamlar

27 Kasım 2019 15:22

 

Mehmet Altan*

Bağ Bozumu Fırtınası lafını daire içine almışım. Bağbozumu benim için hep sonbaharın romantik bir simgesidir, belki bu yüzden

5 Ekim 2017 tarihinde tek satırlık bir başka cümlem daha var:

"Hapishane odasında dondurulmuş yaşamlar." Altına bu kez rakamla tarih atıp, yanına da Silivri yazmışım.

7 Ekim ise Cumartesi imiş. Birkaç cümlelik kısa notları o sabah almışım:

Cuma akşamı yayınlanan yemek programının (Venedik'ten İstanbul'a) cumartesi sabahları saat 9'da tekrarı var. Denk düşerse ikisini de ama cumartesi sabahki tekrarı muhakkak izliyorum.

Bugün de Yarakas Kıyıları'nı anlatıyor. Yunanistan deniz kıyılarını...

Barbunya balıkları var. Fransızlar benim bildiğim 'rougatre' der ama program yapımcısı ahşı 'deniz çulluğu' dediklerini belirtiyor.

Bu ayrıntıyı merak ediyorum.

Sonra programın devamında Türk Mutfağı ve İstanbul gündeme geliyor. 'Hünkâr beğendi' yemeğinin sürpriz olarak karşıma çıkması program sunucusunun, tüm yemekleri pişirdiği Sönbeki Adası'ndaki mutfağında pişirmesi beni şaşırtıyor. Babamın en sevdiği yemekti.

Kâğıdın yanına çıkma yapmış ve Monevmasya Bölgesi ibaresi iliştirmişim. Hünkâr beğendi yemeğinin yapıldığı bölge olmalı…

* * *

24 Ekim günü devreye Beton Çiftçisi girmiş. Bu kez tarihin altına "Salı, öğleden sonra" yazmışım:

—17 Eylül: Havanın soğuması

—23 Eylül: Gece ve gündüzün eşitliği burada parantez içinde (Hapishanede 2. yıl başlangıcı) ibaresi var.

—28 Eylül: Kestane Karası Fırtınası

—2 Ekim: Sıcakların sonu

—5 Ekim: Koç Katımı Fırtınası

—9 Ekim: Yaprak Dökümü Fırtınası

—17 Ekim: Kırlangıç Fırtınası

—18 Ekim: Kozkavuran Fırtınası

—21 Ekim: Bağ Bozumu Fırtınası.

Bağ Bozumu Fırtınası lafını daire içine almışım. Bağbozumu benim için hep sonbaharın romantik bir simgesidir, belki bu yüzden.

* * *

28 Ekim'de yarım kalmış bir iki paragraflık notlarla o ay da sona ermiş.

Notların başında kutu içine alınmış "Kanada'da solucan toplama" başlığı var:

Sabah televizyon izlerken masanın üzerindeki peçetelere aldığım notları daha sonra  'Silivri Anıları' olarak  detaylı biçimde yazıyorum.

Buna bazen epeyce ara veriyorum.

Baktım, bir iki kısa peçete notu daha boynu bükük bekliyor.

Bunlardan birini 12 Ekim gece yarısına doğru not almışım.

Kanada'da yıllar önce göçen Türk işçilerin tesadüfen 'solucan toplama' işine denk geldiğini, burada öbeklenip…

Sonrası öyle kalmış.

Hapishane odasında dondurulmuş yaşamlar gibi bu not da sanki orada donmuş.


*Bu yazı Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayımlanmıştır.