“Besleme Basın”, basın tarihinin ayrılmaz parçası gibidir…
Besleme Basın, Demokrat Parti döneminin tanımıdır ama basının iktidarlar tarafından beslenmesi epey eskidir, ta Abdülhamid’e dayanır.
Babıâli kararıyla, bir nezaret bütçesinden yardım gören ilk gazete Serveti Fünun’dur. Diğerleri Hazine-i Hassadan ve Ceb-i Hümayundan himaye olunurdu.
Birkaç sene sonra bütün gazetelere maaş bağlanmıştır.
Bunu kim yazıyor?
Serveti Fünun’un kurucusu Ahmet İhsan…
Anılarında anlatıyor:
“Dahiliye müsteşarı Reşit Mümtaz bey işi çabuk gördü, Servetifünun’a Dahiliye bütçesinden ayda 3240 kuruş verilmesine lüzum gösterdi…”
Aralık 1891 tarihli Takvim-i Vakayi gazetesinde yayımlanan bir kararname de şöyledir:
“Ahmet İhsan Beye lüzumu miktar muavenet akçası verilmesi için… Emrü fermanı hazreti şehriyari…”
* * *
‘Besleme Basın’ deyimi Falih Rıfkı Atay’a ait, onun buluşu.
İktidar yanlısı olduğu için ekstra banka ilanlarıyla sırtı sıvazlanan basını tanımlamak için kullanmıştı.
Deyim ülke realitesine öyle oturdu ki ansiklopedilere bile girdi.
“Varlığını herhangi bir kurum ve kuruluştan aldığı para yardımıyla sürdürebilen, bunun için de kendine yardım edenleri körü körüne savunan gazetelere Besleme Basın denir.”
Bu, Büyük Larousse Ansiklopedisi’nin tanımı.
* * *
Demokrasinin özünü, ifade ve basın özgürlüğü oluşturur.
Siyasal iktidarlar basın ve ifade özgürlüğünü dinamitlediği vakit toplumsal sağlık da zehirleniyor.
Geçmişte yaşadık.
Demokrat Parti’nin toplumsal sağduyuyu dinamitleyen “Besleme Basın” zihniyetinin boyutları, 1960 tarihinde Milli Birlik Komitesi’nin yayınladığı “Besleme Basın” ile ilgili kararnamede açıkça ortaya çıkar:
“Sabık ve sakıt iktidar organı bulunan gazetelerle iktidarı destekleyen gazete ve dergileri resmi ilan ve reklamlar, Başbakanlık Örtülü Ödeneği vesaire kaynaklarla beslemek, ihtiyaçlarından fazla kâğıt tahsis ederek maddi imkânlarını genişletmek ve muhalefeti tutan, mücadeleci vasfını taşıyan gazete ve dergilere az miktarda resmî ilan ve ihtiyaçlarından noksan kâğıt tahsis eylemek ve bazen bunları tamamen keserek tazyik altında bulundurmak suretiyle vazifenin kötüye kullanışına dair son tahkikat kararı bugün yayınlamıştır.
Kararname evvela resmî ilan ve reklam mevzuunda çıkan beş ilan kararnamesinin tatbikatını tetkik etmekte ve her kararnamenin tatbikatında gazetelerin aldıkları ilan bedelleri tespit edilmiş bulunmaktadır. Bu rakamlara göre tiraj bakımından düşük olan gazetelere, tiraj bakımından yüksek olan gazetelerden daha çok veya aynı seviyede ilan verilmiştir.”
* * *
Basın Tarihi’nde “Besleme Basın “ üzerine çok yazdım.
Bugün konuya yeniden geri dönmemim nedeni Ozan Bingöl’ ün Sözcü Gazetesi’ndeki “Kamu bankalarının reklam harcamaları kimlere akıyor?” yazısı oldu.
Kamu bankalarından birinin geçen yılki reklam harcaması 2005 yılının 374 katı olmuş.
Bir diğerinin reklam harcamasında ise 298 misli bir artış gözlenmekte.
Aynı dönemde iki büyük özel bankanın reklam artışı ise sadece 8 misli olmuş.
Kamu bankalarındaki bu reklam harcama artışı nedir?
O devasa paralar nerelere harcanmış?
* * *
Bingöl şunları yazıyor:
“….hesaplamalarımıza göre 19 yılda bugünkü karşılığı 43.3 milyar lira olan reklam pastası hangi yayın kuruluşlarına, hangi kriterlere ve ölçülere göre dağıtılmıştır?
Bu soruyu sormak hakkımız.
Çünkü yersiz, gereksiz yapılan her reklam vergilerimizden çalınmaktadır.
Bankaların, reklam verecekleri yayın kuruluşlarını seçerken, reyting, tiraj ve benzeri kriterleri dikkate alıp almadıklarını bilmiyoruz.
Ama kamu sermayeli bu bankaların özellikle son dönemde reklamlarının belli medya grupları üzerinde yoğunlaştığı konusu kamuoyunun malumu bir konudur.”
* * *
Bingöl, vergilerimizle ayakta duran kamu bankalarıyla Besleme Basın yaratmanın mahsurlarını da bir kez daha anlatıyor:
“Reklam vermede objektif kriterlere uyulmayıp belli bir medya grubuna yakınlık, iktidara yakınlık ve benzeri kriterler esas alındığı durumda bunun adı reklam verme değil, kamu kaynaklarının kötüye kullanımı, medyanın ve siyasetin kamu kaynaklarıyla finansmanı olur.
Reklamın amacı, pazarlanmak istenen hizmetin, ürünün geniş kesimlere ulaştırılmasıdır. Bu amaç güdülmeden yapılan reklamın ana gayesi reklam verilene kaynak aktarılmasına dönüşür. Böyle bir uygulama basın ve yayın kuruluşları arasında ayrımcılık anlamına gelir.
Bu uygulama, basın ve medyada rekabet eşitliğini bozar.
Basın ve yayın kuruluşlarının belli çevrelerin emir ve talimatlarıyla hareket etmesine yol açar.
Bir kısım medyanın ise reklam alabilmek için sesinin kısılması, otosansür uygulaması sonucunu doğurur.
Sonuçta tüm bunlar, kamu kaynaklarının birilerine peşkeş çekilmesi yanında;
özgür basını ve medyayı, dolayısıyla da demokrasiyi ortadan kaldırır.”
* * *
Besleme Basın uygulaması Abdülhamid’le başlıyor…
Demokrat Parti döneminde ise azmanlaşıyor…
Bugün ise medyayı öldürecek kadar arsızlaşmış durumda.
2024 yılında okumadığımız, izlemediğimiz medyayı, bizim vergilerimizle varlık bulan kamu bankalarıyla finanse etmek sadece cebimizden para çalınmasına neden olmuyor, haber kaynağımız olması gereken medyayı da yok ediyor.
Çünkü neredeyse bütün canlılar “beslenerek” büyürken, basın “beslendiğinde” ölüyor.
Bugün karşımızda duran “cenaze” de bunun açık kanıtı zaten.
P24'ten alınmıştır.