Mehmet Altan*
Türkiye’yi kanlı bir ölüm vadisi haline getiren siyasal hesapların en yalın ve ürkütücü itirafı geçen hafta Erdoğan’ın adamlarından biri tarafından yapıldı.
Çocuklarımızın insafsızca kurban edilmesinin tek sebebinin delirmiş bir iktidar arzusu olduğunu gösteren ürpertici bir açıklamaydı.
Dolmabahçe Mutabakatı konusunda gülünç yalanların da söylendiği o açıklamadaki çarpıcı itiraf şöyleydi:
“Erdoğan’ı başkan seçtirmeyeceğiz aslında bir tahrikti.
Peki, seçimde rakipleri Cumhurbaşkanımız mı? Değil.
Siz niçin bir siyasi parti başkanı olmayan birini hedef alarak bir kampanya başlatırsınız?
Bu büyük bir tahrikti. Asıl gerilimi başlatan hamle buydu.”
İçine yuvarlandığımız kan ve ölüm çukurunun kazılma nedeninin Selahattin Demirtaş’ın “seni başkan seçtirtmeyeceğiz” cümlesiyle önlenen kanlı hayaller olduğunu, HDP’nin barajı geçmesi ile Türk Usulü Başkanlık umutlarının suya düştüğünü, o nedenle de Türk Usulü Başkanlık için ‘yeni oyunların’ tedavüle sokulduğunu hepimiz söylüyorduk.
Bu, şimdi resmen de doğrulanmış oldu.
Türk usulü bir diktatörlük istemine karşı çıkmaz isen sorun yok.
Ama kod adı ‘Türk Usulü Başkanlık’ olan ‘faşizme’ karşı çıkar isen yandın.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bu sefil oyun açıkça da itiraf edilince, ‘Çözüm Süreci’ ile ilgili geçen yıl Mayıs ayında peş peşe yazdığım yazılar aklıma geldi.
O yazılarda ‘Çözüm Süreci’nin Erdoğan tarafından ‘psikolojik savaş’ yöntemi olarak kullanıldığını anlatıyordum:
“Bana, ‘bir psikolojik savaşla karşı karşıyayız’ diye düşündüren de ‘barış sürecinin’ başlamasından bu yana yaşadığımız bu korkunç gelişmeler. Türkiye’nin, her türlü özgürlüğün askıya alındığı bir ‘tek adam’ despotluğuna hızla yuvarlanması.
Bu süreç başladığından beri, ‘Erdoğan’a karşı çıkmak barışa karşı çıkmaktır’ sloganı altında otoriterliğe, tek adamlığa, hukuksuzluğa, yolsuzluğa gidildi.
Her türlü olumsuz gelişme, ‘barış sürecinin’ ardına saklandı.”
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
O yazılarda bugünlerin de öngörüsü vardı:
“Şunu da akıldan çıkarmamakta yarar var, Erdoğan’ın ‘barış süreci’ne ihtiyacı gittikçe azalıyor, çünkü o sürecin arkasındaki ‘gerçek’ özellikle Gezi’den sonra açıkça göründü.
Bir süre daha bu ‘açmazı’ kullandıktan sonra kendini yeterince güçlü hissettiğinde bir sebep bulup ‘vazgeçtim’ derse pek şaşırmam.
Bunun için korkarım iki seçimin, başkanlık seçimiyle genel seçimlerin geçmesini bekliyor.”
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
İşte genel seçimler geçti ve Türk Usulü Başkanlık rüyası Selahattin Demirtaş ve HDP sayesinde engellendi.
Erdoğan da savaş açtı…
Hesabı da belli:
Kan ve gözyaşı üzerinden erken seçime gidilecek, MHP’nin oyları AKP’ye kayacak, HDP ya elemine edilecek ya da barajın altında kalacak ve AKP seçimi yeniden kazanacak, ardından da başkanlık olacak…
Kuvvetler ayrımının ortadan kalkması, MİT’in özel bir yasayla gestapo örgütüne çevrilmesi, yolsuzlukların açıkça ve her türlü yargı denetiminden bağımsız bir şekilde gerçekleşmesi, medyanın bizzat Erdoğan tarafından denetlenmesi, kendisini eleştiren gazetecilerin işlerinden atılması, Twitter ve Youtube gibi sosyal medya araçlarının yasaklanması, ‘tek adam’ yönetiminin fiilen uygulanması sağlanacak.
Zaten hesap başından beri bu olduğundan ‘barış’ özenle ‘demokrasiden’ ayrı tutulmaya uğraşılmış, varlıklarını bir diktatörün varlığına adamış paralı yazarlar da ‘barışla demokrasinin hiçbir ilgisi yoktur’ propagandasına asıldıkça asılmıştı.
Demokrasi olmadan barış olmayacağı gerçeği gözlerden saklanmaya uğraşılmıştı.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
“Tek derdimiz var; İslam, İslam, İslam” diyen biri tabii ki demokratik kuralları da yok sayacak… ‘Tek derdin İslam olduğu’ söylenecek ama ‘hırsızlık’ hiç ara vermeden sürdürülecek.
AKP seçimi kazanabilsin diye gencecik insanlar ölüme gönderilecek.
‘Öldürttüğümüz bu insanlarla oylarımız ne kadar arttı’ diye anket yaptırılacak, yeterince artmamışsa daha fazla insan öldürtülecek.
Seçimleri kaybettiği halde iktidarı bırakmayan, ‘geçici’ bir hükümetle ülkeyi savaşa sürükleyen bir örgüt, siyasal hayalleri nedeniyle uluslararası sistemi, ABD’yi, Türkiye halkını da aptal yerine koyabileceğine inanacak.
Bir ülkede her gün bunca insan ölüyor ise bu kanlı kaosun tek sorumlusunun o ülkeyi yönettiğini iddia eden hükümet olduğu unutturulacak.
Mümkün mü? Tabii ki değil.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Ne Türkiye aptal, ne dünya aptal.
Karşımızda nasıl canavarlaşmış bir parti olduğunu insanlar görüyor.
O genç tabutların kimin çıkarı için her gün sıra sıra dizildiğini herkes biliyor.
Ölen o çocuklar ‘siyasi bir cinayetin’ kurbanları.
Katiller de bu cinayetlerin bedelini yargı önünde ödeyecek.
O güne dek, bize düşen bu savaşı mümkün olduğunca çabuk bitirmek için uğraşıp çocukları kurtarmaya uğraşmak olmalı.
Kendi siyasi çıkarları için ‘çocukları feda etmekten’ kaçınmayan, bununla bir de hiç utanmadan övünen bu güruhun cinayetlerini önlemeliyiz.
Bu katillerle işbirliği yapmayan Kürt-Türk herkes silahların susması için çabalamalı.
Katillere karşı birleşmeliyiz.
Dürüst ve vicdanlı her insanın, katiller karşısında saf tutması gereken günler bunlar…
Gençlerimizi öldürtüyorlar çünkü… İnsafsızca öldürtüyorlar, bir de ‘daha da feda edeceğiz’ diye gelecek cinayetlerini fütursuzca haber veriyorlar.
Seri katiller.
Biz onları durdurana kadar öldürmeye devam edecekler.
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.