Mehmet Altan*
10 Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimi ertesinde AKP Türkiye’yi cehenneme döndürmek için algı operasyonları yaparken, benim 11 Ağustos tarihli yazımın başlığı ‘Bir Dönem Bitiyor’du…
Bu düşüncemi seçim matematiği üzerine oturtmuştum:
“‘Milletin adayı’ sonuç itibariyle, toplam seçmen sayısı üzerinden baktığımızda, yüz seçmenden 38’inin desteği ile Çankaya’ya çıkıyor.
Zafiyet sinyalleri çoğalan ekonominin henüz dermansız olmadığı bu dönemde, AKP’nin oylarının 20-21 milyon aralığında tıkandığı görülüyor.
Bu oylar bundan sonra artmayacak, bu anlaşılıyor.
Tam aksine, AKP kadrolarındaki yeni değişimlerle, ekonomide ortaya çıkması çok muhtemel kırılmalarla azalacak.
AKP oylarındaki her değişimin bundan sonra geriye doğru olacağı bir döneme giriyoruz.”
xxxxxxxxxxxxxxxxx
O yazının sonu da şöyleydi:
“Bir dönem bitiyor…
Ne askeri vesayet, ne de siyasal İslam şarlatanlığı…
Toplumun bütün kesimlerini devletin sahibi yapacak AB standartlarında demokratik cumhuriyet…
17 ve 25 Aralık hesabı sorulmaya başlandığında bilin ki esas ‘yeni dönem’ başlıyor.
Ondan sonra arkası zaten gelir…”
Dün gece bu yazıyı anımsadım.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
AKP dün tek başına iktidar olma imkânını kaybetti.
Neden?
O yazıda bu sorunun da yanıtı vardı:
“Kendi ikbalini ‘milletin ikbali’ gibi sunarak siyasal hokkabazlık peşindeki Erdoğan’ın hamasi söylemine rağmen öyle gözüküyor ki bir dönem bitiyor.
Askeri vesayetin maskesi düşmüştü, şimdi de siyasal İslam düşüşe geçiyor.
Erdoğan kendini İslam âleminin lideri gibi gösterip anayasada olmayan yetkileri kullanmaya kalkacağını söylese de, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının önünü zorbalıkla keseceğini sansa da dünkü seçim sonuçları bunların bundan böyle pek de mümkün olamayacağını ortaya koymakta…”
Türkiye’ye başkanlık adı altında kendi diktatörlüğünü dayatmaya kalktı, duvara çarptı. Bir yıldan kısa zamanda yaklaşık iki milyon oy daha yitirdi.
Demokrasinin bekçiliğini yapmaktan çoktan uzaklaşıp, bir adamın esiri olan AKP, bedelini ağır ödedi.
Erdoğan’ın peşinden gitmek iktidarı kaybetmesine yol açtı.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Diktatörlüğün önünü kesmenin en pratik ve kestirme yolu HDP’nin barajı geçmesiydi.
Katliam girişimine karşı bölgenin adeta tek vücut olması ve başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerin rejimin elden gitmesine karşı bilinçli tavrı, HDP’nin hem barajı geçmesini, hem de Erdoğan sorununun aşılmasını sağladı.
En büyük kaybeden Erdoğan ve onu sırtında taşımaya çalışan AKP oldu.
Toplum ters yolda iki yüz kırkla üzerimize gelen Erdoğan’ı taşımak istemiyor.
Bu seçimin herhalde en net mesajı bu.
xxxxxxxxxxxxxxxxx
En büyük kazanç ise HDP ve MHP’de yaşandı, ikisinin de oyları arttı. Erdoğan ve AKP’den kaçan seçmen daha ziyade bu iki partide saf tuttu.
HDP, CHP’den de önemli oranda ödünç oy aldı.
Seçimdeki büyük başarısıyla da Türkiye partisi olduğunu kanıtladı.
Bu tablo Kürt Sorunu’nun daha gerçekçi bir şekilde çözülmesinin yeni formülünün de aranmasının önemini ve ipuçlarını gösteriyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Nefes almak ve normalleşmek isteyen Türkiye, boğazını sıkan Erdoğan’ın elini sert bir şekilde itti.
Şimdi ne olacak?
Bu mesajın gereği yapıldıkça Türkiye rahatlayacak, tersi, ferahlamayı biraz daha geciktirecek ama sonucu değiştirmeyecek.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ertesinde ‘Bir Dönem Bitiyor’ diye yazmıştım, şimdi genel seçimin ertesinde ise ‘bir dönem bitti’ diye yazabilirim.
Türkiye, Erdoğan’ın taşınamaz ağırlığını üzerinden attı, AKP bu mesajı algılamaz ise onu da çok kısa dönemde atacak.
xxxxxxxxxxxxxxxx
Bu seçimi kirleten, ‘kaybedersek darbe, kazanırsak seçim’ noktasına getiren siyasal iktidarın ve yüzsüz yandaşlarının ardından teneke çalmak pek şık olmaz.
Ama şu şarkı hatırlanabilir:
‘Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi, sen bu işin sonunu düşünmedin mi?'
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.