Medya

Medya Ombudsmanı Bildirici "Sakın kader deme" belgeselini yorumladı: Gazetecilik sorgulayıcılığı ve eleştirel yaklaşım açısından sorunlu

"Belki de sorunun kaynağı, 140Journos’un habercilik ve reklamcılığı 'Yeni medya yayıncılığı' adı altında birleştirme iddiasında"

05 Haziran 2020 10:03

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, 140Journos'un eski Başbakan Yardımcısı ve Demokrasi ve Atılım Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın anlatıldığı "Sakın kader deme" belgeselini değerlendirdi. Bildirici, "Konu aldıkları siyasi figürlere aynı ölçeklerle yaklaşmaları taraf olmadıklarını gösteriyor. Ama 140Journos’un hazırladığı siyasi portre belgesellerinin tümü gazetecilik sorgulayıcılığı ve eleştirel yaklaşım açısından sorunlu." düşüncesini dile getirdi. 

140 ournos'un kurucusu Engin Önder'le görüşmesinin ardından belgeseli yeniden izlediğini kaydeden Bildirici, "Onunla da yetinmeyip İmamoğlu ve Maçoğlu belgesellerine de baktım. Ayşe Çavdar’ın Birikim’deki 'Ali Babacan’ın Boğaçhan olarak portresi'  yazısında dile getirdiği gibi, ben de bu belgeselin 'düz bir propaganda filmi olmadığını' ve siyasi figürlerle ilgili diğer belgeselleriyle arasında çok fark olmadığını düşünüyorum.  Politikacılarla ilgili tüm belgesellerinde aynı 'görsel işitsel dili' kullanıyorlar, aynı anlatım tarzını, aynı yaklaşımı sergiliyorlar. Maçoğlu ya da İmamoğlu için kullandıkları dil ve anlatım tarzı ile Babacan için kullandıklarından farklı değil. Babacan belgeseline 'PR çalışması' ya da 'tanıtım filmi' eleştirileri yöneltenler o belgeselleri gözden mi kaçırdılar, bilemem." görüşünü savundu. 

Bildirici, "Konu aldıkları siyasi figürlere aynı ölçeklerle yaklaşmaları taraf olmadıklarını gösteriyor. Ama 140Journos’un hazırladığı siyasi portre belgesellerinin tümü gazetecilik sorgulayıcılığı ve eleştirel yaklaşım açısından sorunlu. Anlatımda kişiyi olumlayıcı ve artılarını öne çıkaran bir dil var. Üzerine bir de çok başarılı sinematografik çekimler ve öyküsel anlatım ile müzik binince belgeselin “tanıtım filmi”ne dönmesi ve böyle algılanması kaçınılmaz sonuç. Gazetecilik çalışmalarında temel amaç gerçeğin aktarılmasıdır; bir kişinin övgülere boğulması ya da yerin dibine batırılması değildir. Odaklanılan siyasi figürün olumlu-olumsuz yanları, artıları-eksileri, yanlışları-doğruları birlikte nesnel bir dille aktarılır. İzleyiciye o kişi hakkında karar verebilmesi için gerekli bütün veriler eksiksiz sunulur." yorumunu yaptı. 

Bildirici, "Sakın kader deme' belgeselinde böyle bir Ali Babacan anlatımı yok. Artıları, başarıları, olumlu yanları öne çıkarılmış. Sempatik, kararlı, deneyimli, birikimli, ülkesini ve insanları için kaygılanan, onlara umut veren bir politikacı ve devlet insanı portresi sunuluyor belgeselde. “Başkaları korksun, bizim korkacak bir şeyimiz yok” diyecek kadar cesur ve görev yaptığı dönemde ekonomik sorunları çözmüş, dış ilişkilerde büyük başarılar yakalamış bir Ali Babacan çıkarılıyor karşımıza." ifadesini kullandı. 

Bildirici yazısında şunları kaydetti: 

Öyle bir siyasetçi ki Babacan, olumsuz, eksik, yanlış yanları neredeyse hiç yok. 12 yıl süren bakanlığı dönemiyle ilgili yanlışlık ve eksiklikler geçiştiriliyor. Hatta Babacan belgeselde “Gezi’den sonra otoriterleşme” olduğunu söylüyor; sonra “İçeride doğruları söyleme mücadelesi verilebilir diye düşündüm. İlk ayrılma teşebbüsüm 2009 Mart seçimlerinden sonra rasyonel olarak baktığımda ciddi sorunlar görmeye başlamıştım” diye konuşuyor. Böylece Erdoğan yönetiminde gördüğü yanlışlıklar nedeniyle bakanlıktan kendisinin çekildiği izlenimi doğuyor.

AKP dönemine yönelik eleştirilerden de muaf tutuluyor. Belgeselde görebildiğim kadarıyla vatandaştan gelen tek eleştirel yaklaşım, Babacan’ın yolda karşılaştığı bir kadının ağzından dile getiriliyor; “Bu tarz fikirlerinizi hükümetteyken söyleyip ayrıcalıklarınızı gösterebilirdiniz.” O kadar. Onun dışında bütün vatandaşlar tarafından seviliyor, beğeniliyor, destekleniyor. Belki de sorunun kaynağı, 140Journos’un habercilik ve reklamcılığı “Yeni medya yayıncılığı” adı altında birleştirme iddiasında. Birlikte yürütülürse reklamcılığın aralarında kan uyuşmazlığı olan haberciliği zehirlemesi, ortaya çıkan ürünün habercilik kategorisinin dışına kayması kaçınılmaz. İyi niyetli bir çabanın ürünü olan “Sakın kader deme” belgeseli maalesef bu yanlışın izlerini taşıyor. Tanıtım filmi eleştirilerinin nedeni de bu olsa gerek.

Yazının devamı için tıklayın