Yaşam

Badem'in ağzına börek tıkılmaktan taşlanmaya varan hikayesi

Badem'in ağzına börek tıkılmasıyla başlayan hikayesi sırtında sopa kırılmasıyla devam etti. Badem'den Nisan ayından beri haber alınamıyor

10 Aralık 2012 14:31

 

Pınar Öğünç, 2006 yılında Didim'de bulunan fokun vahşi doğasına rağmen rehabilitasyon konusunda tecrübesizlik nedeniyle "ayarlarının nasıl bozulduğu"nun hikayesini yazdı. Ölü balık bile yemezken ağzına börek tıkıldığını söyleyen Öğünç, "Badem" isimli fok saldırdığında da taşlandığını ve sırtında sopa kırıldığını belirtti. 
İşte Öğünç'ün Radikal'de "Meçhul fok Badem'in aşırı dokunaklı hikayesi" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili kısmı: 
Fok Badem’i hatırlar mısınız? Şimdi nerede biliyor musunuz? Sonu, başı kadar ilgiye mahzar olamayan, insanlığa dair öğretici, memleket hakikatleri açısından ziyadesiyle düşündürücü bir hikâye bu.
2006’nın sonunda Didim’de yaralı bulunduğunda kimse ne yapılması gerektiğini bilmiyordu. 1987’den beri Akdeniz foku (Monachus monachus) ve habitatı üzerine çalışsa da Sualtı Araştırmaları Derneği Akdeniz Foku Araştırma Grubu’nun (SAD-AFAG) rehabilitasyon konusunda ne tecrübesi, ne tüzüğünde böyle bir amacı, ne de parası vardı. Mustafa Koç devreye girerek masrafları üstlendi. Bu işin en iyisi kim? Hollanda Fok Hastanesi mi, oranın en deneyimli bakıcısı geldi Foça’ya. Onların elinden yüzlerce fok geçmiş ama hepsi liman foku. Badem’in ayarlarıyla ilk oynayan süreç böyle başladı. Hortumla beslenirken insan yüzü görmemesi gerekirken, görmek ne kelime, başı okşandı. Her altını pisleyişi sonrası uzun uzun yıkandı. Daha bebekken gördüğü yüzlerce insan arasında takım elbiseli resmi erkan da vardı. Basbayağı resmi heyetler havuzunu ziyaret etti çünkü. 
Dört ay, üç hafta sonra iyileşip bir de gürbüzleşen Badem, Datça’dan bırakıldı. Doğal ortamındaydı ama o ne yaptı? İki dalgıcın peşine takılıp güle oynaya karaya çıktı. SAD-AFAG ekibi için o zor üç yıl başlamıştı. Hem insanlardan Badem’e, hem de Badem’den insanlara gelebilecek tehlikeler akıllarında, yürekleri ağızlarında yaşadılar.
Sahil Güvenlik ısrarla uyarıcı anonslar yaptıysa da şöyle şeyler oldu: Sevenleri tarafından Badem’e pilav yedirildi, ağzına börek tıkıldı. Ölü balık bile yiyemezken, istavrit tava verildi. Şapka takıldı, sarmaş dolaş yüzlerce fotoğrafı çekildi. Kıyıda kendisiyle el ense güreş tutan adamlar oldu. ‘Badem, Datça’da Bayram’la yakalandı’ tipi asparagas fok magazini yapıldı. Ha bir de, heykeli dikildi.
Bu arada o da şezlonglarda yattı, teknelere çıkıp dinlendi, sahilde plaj havlularına uzandı. Aslında vahşi bir hayvandı ve ayarları bozulmuştu. Uyarınca ‘sevme hakkımız elimizden alınamaz’ diyenleri içgüdüleriyle cevapladığı, düpedüz saldırdığı da oluyordu. Badem’e taş da atıldı, sırtında sopa da kırıldı. Seviyorsan, uzak duracaksın; insanlık için büyük bir sınavdı bu, verilemedi. Fazla sevgiden maraz doğdu.
En son Karaca’daki Deniz Canlıları Rehabilitasyon Merkezi’ndeki havuzuna gelip gidiyordu Badem. Hamileymiş; ama yavrusu ölü doğdu. Neden? Bir rant meselesi ve bürokrasi çıkmazı nedeniyle önce çevreyi kirlettiği gerekçesiyle canlı balık yemesi yasaklandı, sonra o merkezden çıkılmak durumunda kalındı. Yavru, karnında beslenememiş yeterince.
O günden sonra ağır depresyona girdi Badem. Kıyıda günlerce inlediğini gördüler. Sonra da birden çekti gitti. Nisandan beri tek emare yok.