Politika

Markar Esayan: 'Özal'ın öldürülmesi' paralel örgütün operasyonu olabilir, 'Arınç suikastı' gibi...

'Çoğumuz afiyetle yedik bu oyunları...'

25 Mayıs 2015 16:47

Yeni Şafak yazarı Markar Esayan, "Özal'ın öldürülmesi meselesinin, muhtemelen paralel örgütün kamuoyu yaratıp kimbilir arkasından hangi karanlık işlerini halletmek için bir operasyonu olduğunu tahmin ediyorum. Tıpkı kozmik odalara girmek için uydurulan Arınç suikastı müsameresi gibi" dedi.

Esayan'ın Yeni Şafak'ta "Muhafazakar Kürtlerin sorumluluğu ağır..." başlığıyla yayımlanan (25 Mayıs 2015) yazısı şöyle:

Yeni Türkiye sadece hepimizi heyecanlandıran sıradan bir söylem değil. Önünde ve arkasında çok ciddi bir mücadele ve ödenmiş ağır bedeller var. Kürtlere Kurtuluş Savaşı'nda verilen sözler tutulmamış ve eşit yurttaşlık hakkını elde etmeyi bırakınız, Şeyh Sait İsyanlarının “irtica” olarak yorumlanmasıyla bir kabus dönemi başlamıştı. Önce Takrir-i Sükun, sonra Ağrı katliamları, derken hemen Dersim katliamları ve sindirme siyasetiyle geçen bir uzun, acılı dönem...

Bu faşist devlet çizgisinden ayrılmaya ciddi anlamda ilk teşebbüs eden siyasi, merhum Turgut Özal oldu. Turgut Özal, Soğuk Savaş bitmeden önce iktidar olmuş, tabanla dip ilişkisi kuramamış, vesayetin saldırı köpeği merkez medyanın gözü dönmüş iftiralarına maruz kalmış ve yalnızlaştırılmıştı. Aynı yöntemi yerli/yabancı saldırı köpekleri sürü halde Sayın Erdoğan'da denediler. Ama Erdoğan oyunu çok iyi çözmüştü ve bunların ürettiği kötücül zeka, Erdoğan'ın yanında çocuk zekası gibi kalıyordu. Vatandaş bilinçlenmişti vd.

Özal'a dönelim... Merhum Özal saldırı köpeklerinden kurtulup ikinci bir şans elde edebilmek için kendisini Çankaya'ya attı. Yakın tanıklardan dinlediğim kadarıyla Orta Asya gezisinden dönerken (o geziye Özal'ı çıkartmak ölüm fermanını imzalamaktı, çünkü yorgun ve hastaydı) siyasete geri dönmeyi ve Kürt meselesini, onun gayrımeşru çocuğu PKK sorununu bitirmek istiyordu.

Özal'ın öldürülmesi meselesinin, muhtemelen paralel örgütün kamuoyu yaratıp kimbilir arkasından hangi karanlık işlerini halletmek için bir operasyonu olduğunu tahmin ediyorum. Tıpkı kozmik odalara girmek için uydurulan Arınç suikastı müsameresi gibi. Çoğumuz afiyetle yedik bu oyunları.

1993 yılı adı konmamış bir darbe yılıydı. Özal'ınkini bilemem ama, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, Diyarbakır Jandarma Komutanı Bahtiyar Aydın, Madımak/Başbağlar katliamları, tabii ki 33 erin infaz edildiği Bingöl baskını... O yıl bu yazıda yer kalmayacak şekilde bir katliam yaşandı. Yüzlerce sivil ve asker hayatını kaybetti. Derken Bask çözümünden bahseden Başbakan Çiller'i bir haftada “Bu vatan için kurşun atan da yiyen de şereflidir” noktasına getirdiler ve doksanlı yılların JİTEM'li dehşeti start verdi.

Tablodan çok açık ki, bir sivil irade bu sorunu çözmek için girişimde bulunduğunda bir üst akıl devreye giriyor ve hem devlet tarafında, hem de PKK cenahında ölüm çarkları çalışmaya başlıyor, engelleniyor. Daha sonra ise, olur da bir daha barış denenmesin diye korkunç bir dehşet dönemi başlatıyorlar. Unutmayın ki, PKK sorununda asıl büyük insan kaybı ve kırılma 1993 yılından, yani Özal'dan sonra yaşandı.

Bu noktada Çözüm Süreci'ne “kefenini giyerek” başlayan Sayın Erdoğan hem geçmişten aldığı dersler, hem de saldırı köpeklerine karşı sağlam “hoşt”lar çektiğinden, Kürt inkarını ve KÜRT SORUNUNU BİTİRDİ. Bugün artık Kürt vatandaşlarımızın çözülmeyi bekleyen sorunları vardır. Ama Kürt kimliği, dili, kültürü tehdit altında olmadığı gibi, Kürtler Yeni Türkiye'nin eşit ve onurlu üyeleri olarak kuruluşa davet edilmektedir. Artık sorunumuz PKK'dır.

Peki 40 yıllık inkarı, zehirli pratikleri kim bitirdi? Bunu bitirmek için kim dünyayı karşısına aldı? Kim kendi milliyetçi seçmenini, yani tek dayanağı olan oylarını tehlikeye atarak dönüştürdü? Sayın Erdoğan ve AK Parti...

Sayın Erdoğan etnik asabiyeti barış anlayışına dönüştürdü ve bu zihinsel dönüşüm barışın en büyük sigortası oldu. Bu sigortaya devre attırmak için PKK/HDP Kobani üzerinden dünya medyasını da arkasına alarak Kürt milliyetçiliği ve ayrılıkçılığını azdırma yoluna gitti. Bu zehirli taktik, 6-7 Ekim'de bölgede özellikle dindar Kürtleri hedef alan bir ayaklanmaya dönüştürüldü. Bunların hepsi planlı yapıldı. Barışın Türkler ve Kürtler üzerinden ortaklaşan zihniyetini kırmak için milliyetçilik devreye sokuldu. HDP burada yıkıcı bir rol üstlendi. Dünyanın hiçbir demokrasisinde Yasin Börü gibi vahşice katledilen 52 vatandaşın ölümüne neden olan çağrıyı yapmış eşbaşkan (Demirtaş) siyasete devam edemez.

Ama paralel örgüt ve Doğan medyası kendisini öyle bir korumaya aldı ki, katliamdan altı ay sonra Demirtaş'tan bir çiçek çocuk çıkardılar. Bunların medyasına bakarsanız PKK sanki bir Greenpeace'tir. Öyle bir baskı kurdular ki, PKK'lı olmamak, DHKP-C'yi Savcı Kiraz'ı öldürdüğü için övmemek bir insanlık suçu olacak neredeyse. Ama ne iyi ki, HDP'li Meral Daniş Beştaş, Adana ve Mersin bürolarının bombalayanı DHKP-C'li çıkınca, fazla üzülmesinler, gönül koymasınlar diye kendilerine teşekkür etti. DHKP-C'nin HDP'ye verdiği destekten ötürü mutluluklarını ifade etti.

Savcı Kiraz'ı şehit eden kanlı örgüte teşekkür eden bir HDP'nin, laik veya dindar Kürtlere nasıl bir faydası olabilir?

Bu noktada Beyaz Türklerle, muhafazakarlara ve dindarlığa dönük antipatiyi paylaşan, barışın olmazsa olmaz partneri AK Parti, Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu'nu düşman ilan eden, yüzyıl sonra bunca emek ve bedelle inşa edilen barış zeminini yıkmaya çalışan bir HDP'nin format yediğini, seçimleri yeni bir Özal sonrası dönem için istismar ettiğini Kürtlerin görmesi ve partiyi ıslah etmeleri zaruridir.

HDP'yi ikinci paralel örgüte dönüştüren zihniyet Kürtlere ve tüm Türkiye'ye bir felaket getirecektir. Artık PKK/HDP'ye Yeni Türkiye'nin doğumunu kürtajla engellemek için neyi vaat ettilerse, Abdülhamid, Menderes, Özal sonrası olduğu gibi bir kenara buruşturulup atılacak, bedeli yoksul Kürt ve Türk gençleri ile onların aileleri ödeyecektir.

Bunlar yaklaşan seçimlerden öteye taşan ciddi risklerdir. Ancak bu riski önleyecek olan da istikrar ve barış zemininin korunmasıdır. Kürtlerin milliyetçi dalgayla, bu oyunu görmeyeceklerini hiç zannetmiyorum. Dindar Kürtlerin omuzlarına ağır bir sorumluluk yüklüyor süreç. AK Parti'ye sahip çıkmaları, 1993 sonrası kabusu bir daha yaşamamak için elzemdir.