* Mahfi Eğilmez
2017 yılı inişli çıkışlı bir yıl olarak arkamızda aklıyor. Küresel sistemde olduğu kadar Türkiye’de de siyasetten sosyal yapıya, ekonomiden finans piyasalarına kadar ciddi savrulmalar yaşandı. Küresel çerçevede bu dalgalanmalara yol açan olayların en önemlileri arasında Trump’ın yaklaşımlarının yarattığı rahatsızlıklar, Brexit olayı, Fed’in faiz artırımları, ortadoğuda yaşanan olumsuz gelişmeler, Kuzey Kore liderinin füze denemeleri, Avrupa’da ortaya çıkan hükümet bunalımları ve Kudüs sorunu sayılabilir.
Türkiye açısından bu dalgalanmalara ek olarak düşürülen Rus Uçağının yarattığı olumsuz etkilerin devamı, darbe girişiminin yarattığı olumsuzlukların devamı, referandumun bütçe üzerinde yarattığı olumsuzluklar, enflasyonun denetlenememesi, işsizliğin düşürülememesi, turizmde yaşanan sorunlar, ABD ile çıkan vize sorununun etkileri, Zarrab davasının yarattığı çeşitli olumsuzluklar sıralanabilir.
Bu sayılanlardan herhangi birisi küresel krizden önceki dönemde ortaya çıksa finansal piyasaların uzun süre alt üst olmasına yol açar, göstergeleri ciddi biçimde etkilerdi. Oysa bu olaylar yıl boyunca peş peşe geldiği halde finansal piyasalarda yaşanan dalgalanmaların etkisi kısa süreli oldu. Bunun nedenlerini daha önceki bir yazımda “piyasa aldırmazlığı” kavramıyla açıklamıştım.
Bütün bu gelişmelere karşın piyasaların kazandığı direncin de etkisiyle 2017 yılı tahmin ettiğimden daha iyi sonuçlandı. Küresel sisteme baktığımızda en hızlı toparlanan ekonomi olarak ABD ekonomisini görüyoruz. 2017 sonundaki göstergelere bakılırsa ABD ekonomisinin küresel krizi artık atlattığını söyleyebiliyoruz. Avrupa, İngiltere ve Japonya ekonomileri toparlanmaya devam ediyor. İngiltere’nin, Brexit’in yarattığı olumsuz duruma karşın gösterdiği ekonomik performans beklentilerin oldukça ilerisine geçmiş bulunuyor. Gelişmiş ekonomiler bu toparlanmayı büyük ölçüde uzun süredir yaptıkları parasal genişlemeye borçlular.
2017 yılına girerken gelişme yolundaki ülkeler arasında en fazla tedirginlik yaratan ülke, büyüklüğü nedeniyle Çin’di. Çin, büyümede kaybettiği ivmeye karşın diğer alanlarda kriz ortamından giderek uzaklaşan bir görünüm çizerek endişelerin önemli ölçüde ortadan kalkmasını başardı.
Türkiye, gerek 2016 yılından devren gelen sorunlar ve gerekse de 2017’de yaşadığı sorunlara karşın oldukça ciddi bir büyüme ivmesi yakaladı. Buna karşılık ekonominin diğer göstergelerinde önemli bozulmalar ortaya çıktı. İşsizlik, enflasyon, bütçe açığı, cari açık, dış borç stoku 2016 yılına göre artış gösterdi. TL, önceki iki yıla göre daha düşük oranda olsa da, yabancı paralara karşı değer kaybetmeye devam etti. Brent petrolün ortalama olarak beklentilerin üstüne çıkması cari açığa olumsuz etki eden unsurlar arasında yer aldı.
2018 Yılına İlişkin Küresel Beklentiler
Bundan iki ay kadar önce 2018 yılına ilişkin beklentiler daha kötümserdi. Özellikle gelişmiş ekonomilerin iyiye gidişlerinin devam edeceğine ilişkin gözlemlerle birlikte son dönemde beklentilerde iyileşme ortaya çıktı.
2018 yılında küresel sistemde Brent petrolün yükseleceğine ilişkin tahminlere ek olarak Fed’in faiz artırmaya devam edeceği beklentisi ve bilanço küçültmeye devam edeceği gerçeği, olumsuz beklentileri en fazla tetikleyen unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu olumsuzluklara jeopolitik risklerin devam ediyor olması da eklenebilir. Buna karşılık ABD ekonomisi önderliğinde başlayan krizden çıkış eğiliminin Avrupa’ya, İngiltere’ye ve hatta Japonya’ya da olumlu biçimde yayılması ve bunun 2018’de hızlanarak devam edeceği görüşü pozitif beklentilerin en önemlisi olarak kabul ediliyor.
2018 yılında uluslararası likiditenin daralmasına yol açacak gelişmelerin başında Fed’in faiz artırması ve bilanço küçültmesi geliyor. Fed’in, 2018 yılında piyasalardan çekeceği tutar 420 milyar Dolar olacak. Buna karşılık Avrupa Merkez Bankası ve İngiltere Merkez Bankası’nın 2018 yılı içinde, parasal genişlemeyi azaltma kararı alması olasılık içinde olsa da, genişlemeyi durdurma hamleleri 2019 yılından önce olmayacak gibi duruyor. Japonya Merkez Bankası’nın ufkunda henüz parasal genişlemeyi azaltmaya başlamak gibi bir seçenek görünmüyor. Bu durumda 2018’de uluslararası likiditede ortaya çıkacak olan daralmanın sınırlı kalacağı anlaşılıyor.
2018 yılında ortaya çıkacak olan sınırlı daralmayı dengeleyecek iki önemli unsurdan söz etmemiz gerekiyor: (1) Sermaye hareketlerinin serbestliği, dijital teknolojinin de gelişmesiyle birlikte, paranın kısacık sürelerde bütün dünyada tur atabilmesine olanak sağladı. Eskiden bir yerde sorun çıktığında paranın oradan çıkması izinlere tabiyken şimdi anında bir dijital işlemle çıkıp başka yere gidebiliyor. Bu konularda belirli limitler içinde otomatik olarak emir veren finansal algoritma programları çalışıyor. Bu esneklik sermayenin korkaklığını aşmasını sağlayan en önemli gelişme olarak görülüyor. Dolayısıyla eskiden ‘bir an önce çıkmaya yönelik panik atakların’ yerini artık ‘sakin biçimde biraz daha bekleme davranışı’ aldı. (2) Küresel krizle birlikte ve özellikle de son bir iki yılda pek çok siyasal, sosyal, jeopolitik ve ekonomik sorunun peş peşe ve bazen bir arada yaşanmış olması, diğer olaylarda olduğu gibi bu olaylarda da bir anlamda kanıksama etkisi yarattı.
2018 Yılında Türkiye’ye ilişkin Beklentiler
Türkiye ekonomisi açısından 2018 yılında küresel etkilerden gelecek yansımalar oldukça etkili olacak. Örneğin Brent petrolde ortaya çıkacak artışlar cari açığın büyümesine katkı yapabilir. Fed’in faiz artırması ve bilanço küçültmeye devam etmesi Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ekonomilerin dış finansmana erişimini zorlaştıracak ve maliyet artışına yol açabilir. Buna karşılık gelişmiş ekonomilerin ve özellikle Avrupa’nın hızlı toparlanmasının Türkiye açısından olumlu bir katkı sağlayacağı tahmin ediliyor. Çünkü Türkiye’nin, bir yandan bu ekonomilere ihracatının artması, bir yandan da bu ülkelerden Türkiye’ye gelen turist sayısının artması bekleniyor. Dolayısıyla bu gelişmeler Türkiye’ye girecek döviz miktarını yükselterek cari açığa olumlu etki yapacak.
Türkiye, 2017 yılında büyümeyi yükseltip işsizliği düşürme politikasına döndü. Bu politika, bütçe açığının, cari açığın ve enflasyonun yükselmesi pahasına yaşama geçirildi. Sonuçta gerçekten de bütçe açığı, cari açık ve enflasyon hızla yükselirken büyüme de yılın ilk 9 ayında ortalama yüzde 7,3 düzeyine çıktı. Buna karşılık bu politika işsizlik oranını aşağıya çekemedi. Benzer bir yaklaşım 2018 yılında da sürdürülecek gibi görünüyor. Taşeron kuruluş çalışanlarının kamu kadrolarına alınması, kamu kesimine atama yapılması için yeni 110 bin kadro yaratılması, kredi garanti fonu uygulamasına devam edilmesi, Varlık Fonunun borçlanma yapabilmesi için altyapının hazırlanması bu tahminimizin kanıtları olarak görülebilir.
2018 yılında Türkiye’nin önünde 210 milyar Dolardan fazla bir dış finansman kaynağı bulma meselesi var. Bu mesele 2018 yılı için en önemli sorun olarak ortaya çıkıyor. Bu sorunları mümkün mertebe kolay çözebilmek için yeni sorunlar ve dolayısıyla riskler yaratmamak gerekiyor. Ama ne yazık ki Türkiye, bu konuda gereken önlemleri almaya çaba göstermiyor, hatta tam tersine risk yaratmaya devam ediyor.
Türkiye, ekonomisindeki zorluk ve sıkıntılara karşın, önerdiği yüksek faiz nedeniyle yabancı portföy yatırımcıları için çekici olmaya büyük bir olasılıkla 2018 yılında da devam edecek. Bugünkü görünüm çerçevesinde Türkiye’nin sıcak para yerine doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekmesi, bir başka deyişle dış finansman kalitesini artırması pek mümkün görünmüyor.
Özetle söylemek gerekirse 2018 yılının dünya ekonomisi için 2017 yılına göre daha rahat, Türkiye ekonomisi için ise çelişkilerle biçimlenecek bir yıl olacağını tahmin ediyorum.
Bu yazı Mahfi Eğilmez'in kişisel web sitesi http://www.mahfiegilmez.com'dan alınmıştır