Diğer

Mahfi Eğilmez: Toplum olarak kurallara uymuyoruz çünkü...

"Kurallarımızın bir bölümü yanlış ya da yaşama ters, bir bölümüne ise yeterince ceza uygulanmıyor"

27 Şubat 2019 12:14

Mahfi Eğilmez*

Geçen hafta sonunda Twitter üzerinden yaptığım ve 10.407 kişinin yanıtladığı anketin en çarpıcı bölümü son iki soruya verilen yanıtlardı.

5’inci soruya verilen yanıtlardan anketi yanıtlayanların yüzde 99’unun toplumun çoğunluğunun kurallara uymadığı, uyanların da ilk fırsatta uymama yolunu seçtiği kanısında olduğu ortaya çıkıyor. 6’ncı soruya verilen yanıtlardan da yine anketi yanıtlayanların yüzde 99’unun kural koyma yetkisinde olanların genellikle kurallara kendilerinin ya hiç uymadığı ya da bazen uyduğu bazen de uymadığı kanısında olduğu anlaşılıyor.

Söz konusu ankette yer alan bu iki soruya verilen yanıtlar benim düşünceme göre toplumun kurallara niçin uymadığını sergileyen anahtarları içeriyor.

Kurallar ve bunlara uyulmamasının nedenleri

Bir toplumun çoğunluğu niçin kurallara uymaz ya da başkalarının uymadığını düşünür? Kanımca bu sorunun birkaç anlamlı nedeni olabilir.

Her şeyden önce kuralların doğru kurallar olup olmadığına, yaşama uygun olup olmadığına bakmak gerek. Öyle bazı kurallar var ki yaşama uygun olmadığı için insanlar onlara uymuyor. Bunun için basit bir örnek vereceğim. Sarıyer’deki ana caddeye yukarı taraftan arabayla geldiğinizde yol sağa doğru sahile devam eder. Tam o noktada sola da yol vardır ve o yol Sarıyer’in iç kısmına gider. O noktada sola dönüş yasağı tabelası vardı (yıllarca durdu şimdilerde kaldırıldı.) Yukarıdan gelip de Sarıyer’in iç kısmına gitmesi gerekenler bu yasağa uyduğunda sağdan sahile doğru devam edip ileriden U dönüşü yaparak geri gelip o yola girmek zorunda kalıyordu. Bu hem gereksiz zaman kaybı hem de trafik açısından tehlikeli bir durum olduğu için arabalar yasağı dinlemiyor ve sola dönüyordu. Bazen orada trafik polisi de oluyor, yasağa uymayanlara ceza kesmek yerine o da hızlı dönmeleri için sürücülere işaret ediyordu. Şemayı şöyle göstereyim.

Bu son derecede yanlış ve gereksiz işaret hem bir işe yaramıyor hem de insanları kuralları çiğnemeye adeta teşvik ediyordu. İnsanların bu işarete uymamaları kurala uymama olarak adlandırılabilir mi? Burası tartışmalı. Kurallar mantıklı olmalı, bir başka ifadeyle kurala uymanın mantıklı bir nedeni olmalı. Böyle bir neden yoksa insanlar mantıklı davranmayı seçiyor ve kurala uymuyorlar.          

Yanıtlamamız gereken ikinci soru kurallara uymamanın cezasının olup olmadığı ve varsa bu cezanın eşitlik kurallarına uygun olarak uygulanıp uygulanmadığı meselesi. Türkiye, belki de dünyada en çok yasası, kuralı olan ülkelerden birisidir. Sorun kural eksikliği değil. Kurallarımızın bir bölümü yanlış ya da yaşama ters, bir bölümüne ise yeterince ceza uygulanmıyor. Örneğin kitaplar, korsan olarak basılıyor, yazarın, yayınevinin telif hakları ihlal ediliyor, ihbarlar yapılıyor ama sonuç yok. Bunları yapanlar cezalandırılmıyor. Ya da cezalar caydırıcı değil.

Yanıtlamamız gereken üçüncü soru kuralları koymak ve uygulamak durumunda olan kamu görevlisi ve siyasetçilerin bu kurallara kendilerinin uyup uymadığı konusu. Toplumun kuralları çiğnemesinin altında yatan en önemli meselelerden birisi olarak bu konu öne çıkıyor. Sıkışık trafikte yoldan geçecek kamu görevlisi veya yöneticisi için yolun kesilmesi, trafik kurallarının çakar lamba ve siren eşliğinde ihlal edilmesi, insanları kural dışılığa özendiriyor. Bunun daha ileri aşaması olarak pek çok arabanın çakar lambası eşliğinde emniyet şeridinden gittiğini gören insanlar kurallara uydukları için kendilerini haksızlığa uğramış hissediyor ve onlar da aynı yola başvuruyor. Oysa gelişmiş ülkelerde bunu yalnızca göreve gitmek kaydıyla itfaiye, polis ve ambulans araçları yapabiliyor. Kuralları koyanlar ve uygulamak durumunda olanlar topluma kötü örnek olduklarında insanlar onlara bakarak aynı tavrı göstermeye yöneliyorlar.  Bir başka önemli mesele af yasalarının yarattığı olumsuzluklar.

Af yasaları insanları kurallara uymamaya teşvik ediyor. Vergisini zamanında ve tam olarak ödeyen insanlar, vergisini ödemeyenlere ikide bir af getirildiğini gördüklerinde kendilerinin haksızlığa uğradığını düşünüyorlar ve bu tekrarlandıkça onlarda da kural dışına çıkma eğilimi artıyor.

Kurallara uymayanları uyarma ve şikâyet etme meselesi de oldukça karışık. Burada iki durum söz konusu: (1) Çoğu insan kural dışılığı bildirme meselesini ispiyonculuk olarak görüyor. Bu bir eğitim sorunu. Birçok Avrupa ülkesinde ve ABD’de insanlar tam tersi görüşe göre eğitiliyor. Bu tür bir kural dışılığa tanık olup da bildirmeyen kişinin kural dışı davranışı desteklemiş olduğu düşünülüyor. O nedenle gelişmiş ülkelerin çoğunda bu şekilde davranan kişiler yetkililere şikâyet ediliyor. (2) Kural dışılığı şikâyet etmeye niyetli olan kişilerin, bu davranışının şikâyet ettiği kişinin saldırısıyla sonuçlanması endişesi taşıdığı için, şikâyetçi olmamayı seçtiği gerçeği de var Türkiye’de. Yazıma yorum yapan ya da tweet ile katkıda bulunan çoğu izleyici bu endişesini dile getirdi. Bazıları şikâyetinden sonuç alamadığını hatta tam tersine şikâyet ettikleri yetkilinin neredeyse kendilerini suçlu çıkardığını, bazıları da kurallara uymayan kişiyi uyardıklarında bu kişi tarafından fiziksel saldırıya uğradığını yazdı. Ki bunların örneklerine çoğumuz kendi yaşamımızda da doğrudan tanık oluyoruz ve yaşıyoruz.   

Çözüm nerede?

Kurallara uyulması için: (1) Kuralları yaşama uygun hale getirmek gerekir. Yaşama ters kurallara uyulmuyor. (2) Kurallara uymayan kim olursa olsun hangi mevki ya da makamda bulunursa bulunsun aynı şekilde cezalandırılması gerekiyor. (3) Kurallara uyma konusunda kimseye ayrıcalık tanınmaması, polis, ambulans ve itfaiye dışında kimseye geçiş üstünlüğü verilmemesi gerekiyor. (4) Af yasası uygulamasının tümüyle terk edilmesi şart görünüyor.

Bu söylediklerimin olabilmesi için her şeyden önce hukukun üstünlüğü ilkesinin yaşama geçirilmesi gerekiyor. Bir yerde hukukun üstünlüğü, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı söz konusu değilse orada ekonomiden sosyal yaşama, siyasetten yargıya, günlük yaşamdan futbola kadar hiçbir şeyin doğru dürüst işlemesi mümkün görünmüyor.


*Bu yazı Mahfi Eğilmez'in kişisel sitesinden alınmıştır