Politika

Kulis: Abdullah Gül; Hamamönü'nde ofis açan eski AKP'li bakanlarla sürekli görüşüyor

Arınç'ın başını çektiği bir grup AKP'linin Ankara Hamamönü'nde çalışma ofisi tuttuğu ileri sürülmüştü

08 Şubat 2016 10:48

Cumhuriyet yazarı Murat Sabuncu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP'ye yönelik eleştirileriyle gündeme gelen, AKP'nin kurucularından, eski Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç ve onu destekleyen eski bakanlar Hüseyin ÇelikSuat Kılıç, Nihat Ergün ile Hayati Yazıcı'nın Hamamönü'nde çalışma ofisi tuttuğu iddiasıyla ilgili, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yakın bir kaynağa dayanan yeni bir iddiayı gündeme getirdi. Kaynağa, “Hamamönü’nden Maslak Ayazağa’ya bir yol var mı?” diye sorduğunu söyleyen Sabuncu, "Gül’ün çalışma ofisinin bulunduğu bu alana yaptığı göndermeyi anladığını belirttiği kaynağın 'Sevdiği, saydığı isimlerle hep görüşüyor' yanıtını verdiğini yazdı.

Sabuncu'nun Cumhuriyet'te "Erdoğan ‘kükrüyor’ Türkiye zora giriyor" başlığıyla yayımlanan (8 Şubat 2016) yazısı şöyle:

Yüksekte ve yüksekten konuşmayı seviyor Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan... Ama konu Suriye ise hep “havada” kalıyor anlattıkları... Ağzından çıkan sözcükler ile alanda gerçekleşenler arasında dağlar kadar fark var. Uzağa gitmeyelim sadece geçen hafta yaşananlar: Erdoğan 15 gün önce İstanbul’da görüştüğü ABD Başkan Yardımcısı Biden’a “PYD terörist örgüt demişken”, ABD Başkanı Obama’nın IŞİD’le mücadele temsilcisi Brett McGurk Kobane’de hem askeri hem de siyasi görüşmeler (TEVDEM Haydar Halil) yaptı. “Halep Türkiye için çok kritik, önemli” diye sık sık demeç veren Erdoğan, Rusya ve İran destekli Esad güçlerinin Halep çevresindeki “muhalifleri” son dönemdeki en ağır yenilgiye uğratmasına, Türkiye’nin kuzeyden muhaliflere erişiminin kesilmesine seyirci kaldı. PYD’nin Fırat’ın batısına geçişi “kırmızı çizgi” ilan edilmişti, AKP sözcüsü Ömer Çelik, büyük bölümünü YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin Fırat’ın batısına geçtiğinin tespit edildiğini söyledi.

Dönelim “yükseklere”, Erdoğan’ın uçağına... Yine “hep aynı isimlerden” oluşan kadrosuna yazdırmış mesajlarını. 3 yere mesaj vermiş Erdoğan... AKP içinde birçoğu bir dönem yakınında olmuş şimdi kendisine muhalif isimlere, Rusya’ya ve ABD’ye...

1 Mart’ı hiç unutmadı

Teker teker bu mesajlara bakalım ve alt okumalarını yapalım. Diyor ki Erdoğan: Irak’ta düşülen hataya Suriye’de düşmek istemiyoruz. 1 Mart tezkeresinin yanındaydım, karşı olanlar bunu açıkça söylemediler. 1 Mart tezkeresi ilk anda kabul edilip Türkiye, Irak’ta olsaydı, Irak’ın durum böyle olmazdı.

Kısa hatırlatma: 2003 yılı. ABD, Irak’ı “işgal” yolunda. Türkiye’nin hava sahasını, limanlarını, topraklarını kullanmak, işgalde beraber hareket etmek istiyor. AKP’nin yeni iktidar yılları. Erdoğan ileride Irak’ta “söz sahibi olma” hayalinde ve tezkerenin geçmesini istiyor. Ancak onun bu isteği başını Bülent Arınç’ın çektiği Abdullah Gül’ün “gizlice destek verdiği” bir ekibin çalışmasıyla reddediliyor. Gelin o günleri, Gül’ün danışmanı Ahmet Sever’in kitabından takip edelim:

Erdoğan, tezkerenin geçmesinin ülke menfaatları açısından daha doğru olacağını düşünüyordu. Buna karşılık, Gül tezkereye sıcak bakmıyordu.

Tezkere geçerse ABD askerlerinin gidiş ve dönüş güzergâhı olan illerde olağanüstü hal ilan edilecek olması da Gül’ün rahatsızlığını artıran bir başka faktördü. Gül’e göre, bu sıkıyönetim ilanı demekti ve AB sürecinin bitmesine yol açacaktı.

Sever’in aktardığına göre, Gül’ün yüzünde tikler belirmeye başlamıştı ve geceleri kâbuslar görüyordu. Gül’ün kararı AKP grubunu serbest bırakmak şeklinde ortaya çıktı. Kitapta, tezkerenin reddedilmesini Gül’ün sakin bir şekilde karşıladığını, buna karşılık oylamadan sonra Gül’ün Meclis’teki odasına gelen Erdoğan’ın “yüzünden düşenin bin parça olduğu” anlatılıyor.

İşte Erdoğan o gün karşı olanları eleştirirken işte şu günlerde kendisine muhalefet eden bu isimleri de hedefe koyuyor. Dün Hürriyet’te, Bülent Arınç’ın ve Hüseyin Çelik’in Ankara Hamamönü’nde büro tuttuğu, buranın ziyaretçileri arasında Sadullah Ergin ve Salih Kapusuz’un da olduğu kulisi vardı. Bu isimler Erdoğan’a karşı muhalefet bayrağını yükseltirken kritik bir kaynağa “Hamamönü’nden Maslak Ayazağa’ya bir yol var mı?” diye soruyorum. Abdullah Gül’ün çalışma ofisinin bulunduğu bu alana yaptığım göndermeyi anlayıp “Sevdiği, saydığı isimlerle hep görüşüyor” yanıtını alıyorum.

Suriye’de yeni Rus gücü

Erdoğan Rusya’yı da eleştiriyor. Diyor ki: Senin ne işin var Suriye’de... Sınırın mı var, soydaşların mı var? Erdoğan Rusya’nın Lazkiye’deki hava üssünün çok uzun yıllardır orada olduğunu da biliyor. Bölgede daha geniş kapsamlı askeri hareket için kısa bir süre önce Esad’ın tahsis ettiği El Şayrat Üssü ile birlikte ülkede konuşlu Rus hava gücünün iki katına çıktığını da... Ve Türkiye’nin düşürdüğü Rus uçağı yüzünden çok uzun süredir Suriye’de kıpırdayamadığını da... Ne alanda, ne masada etkisi kalan Türkiye’nin durumu “tüm ihtimallere hazırız” boş sözüne sıkışmış durumda.

PYD ile bir dargın bir barışık

Gelelim ABD’ye... Erdoğan “terörist” dediği PYD ile ABD’li yetkililerin görüşmesine çok bozuluyor. Diyor ki: Senin ortağın ben miyim, Kobane’deki terörist mi? Aslında “Kobane’deki terörist” dedikleri isimlerle düne kadar AKP iktidarının isteğiyle devlet yakın temas halindeydi. Kamuoyuna Salih Müslim’in Türkiye’de ağırlanması ya da Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması sırasında YPG’nin Türkiye ordusuna eşlik etmesi bilgileri yansımıştı. Ancak yansımayan bir önemli boyut İmralı görüşmeleri sırasında oldu. Abdullah Öcalan, önce MİT sonra KGM’nin katıldığı tüm toplantılarda “Rojava’daki oluşumu, kantonları” hem onaylar cümleler sarf etti hem de onların varlığını, onlarla teması çok önemsedi. Devlet de Öcalan’a bu konuda yaptığı çalışmaları aktardı. Bir süre önce yayımlanan “İmralı Notları” kitabından sadece küçük bir bölümü aktarayım. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı yetkilisi Şubat 2014’te Öcalan’a aktarıyor (sayfa 418):

Salih Müslim ile görüşüldü. İstedikleri önemli hususlar oldu. Cezire ile Afrin arasında bir koridor açılmasına katkıda bulunmamız ve kolaylaştırmamız istendi. Lojistik ihtiyaçların karşılanmasına dair talepler görüşüldü. En önemlisi irtibat noktası tesisi yani temsilcilik. Kobane ile Cezire arasındaki koridor, Şenyurt Dirbesiye kapısının açılması, STK’lere kolaylık gösterilmesi, yüz jeneratör ve şartları değiştirecek geniş boyutlu ihtiyaçlar konuşuldu.

Yine kitapta, İdris Baluken İmralı’da devlet heyetinin yanında Öcalan’a Davutoğlu ile yaptıkları görüşmeyi anlatıyor: Davutoğlu IŞİD’e karşı oluşacak PYD ve Özgür Suriye Ordusu’ndan oluşacak ittifaka destek verebileceklerini aktardı. Ayrıca Rojava’ya yönelik ambargo ve ablukanın kaldırılmasına yönelik talebi ilettik, Davutoğlu hazır olduklarını söyledi.

Kitapta Öcalan’ın “Suriye’nin AKP’nin kaderini belirleyecek bir konu” olduğu tespiti de var.

Önemli bir kaynak Türkiye’deki Kürt barışı ile Rojava işi ayrı ayrı düşünülemez diyor.

Bitirirken ABD’nin Türkiye’ye verdiği açık-kapalı mesajlardan çıkan sonuçlar net. Diyor ki ABD’liler:

* Ülkende konuşma ve basın özgürlüğünü tesis et. Demokrasini geliştir.

* Kürtlerle ülkende barış, Suriyeli Kürtlerle ilişki geliştir.

* Senin terörist algın ile benimki bir değil.

Bunları söylemek için ABD’li olmaya gerek mi var diyeceksiniz? Yok tabii. Ama yüksekten konuşanlar ne yazık ki sadece kendinden güçlülere “Eyyy” diyemiyor.

Bakalım 31 Mart’ta ABD’de Obama ile görüşecek Erdoğan bu tarihe kadar hangi adımları atacak? Ya da bu görüşme gerçekleşebilecek mi?