Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, "Batılıları korkutan en temel şey, dünyanın hızla Müslümanlaşabileceği korkusudur" dedi. Kaplan'a göre bu korkuyla yaşayan Batılılar, "İslâm'ı şeytanlaştırma ve Müslümanların İslâm'la ilişkilerini 'ılımlı İslâm' gibi projelerle sakatlama ve İslâm'ı hayattan uzaklaştırma kaygılarını öne çıkarıyorlar." Kaplan, "Avrupa'da İslâm'ın az-biraz, yamru-yumru şekillerde de olsa, varlık göstermeye başladığına" dikkat çekerek, bir dönem "Avrupa tarihindeki tek farklı 'kültür'ün temsilcisi" olduğunu savunduğu Yahudilere uygulanan soykırım ve katliamlara atıfla, "Yahudilerin başına gelenler müslümanların başına da gelecek" ifadesini kullandı.
Kaplan'ın Yeni Şafak'ta "İslamofobinin nedeni: Dünyanın Müslümanlaşması tehlikesi!" başlığıyla yayımlanan (20 Ekim 2014) yazısı şöyle:
Batılıları korkutan hakikat!
Batılıları korkutan temel şey, seküler Batı kültürünün ve ürettiği tecrübenin, iki esaslı zaafının olması: Birincisi, seküler Batı tecrübesi, çatışma üzerine kurulu bir tecrübedir.
İkincisi de, seküler kültür başka kültürlere -ontolojik doğası gereği- hayat hakkı tanımaz.
Eğer İslâm, şeytanlaştırılmaz ve zaafa uğratılmazsa, her şeyin küre üzerinde cereyan ettiği, küresel iletişim araçlarının bu denli yaygınlaştığı bir zaman diliminde, İslâm'ın bu türden zaaflarının olmadığı zamanla anlaşılacak; bu da seküler Batı kültürünün ürettiği haksız hegemonyanın çatırdamasına yol açacak bir süreci tetikleyecektir.
Seküler kültür, Marcuse'ün deyişiyle 'tek boyutlu' (sadece dünyayı / fizik gerçekliği mutlaklaştıran) bir kültür olduğu için, tek boyutlu olmayan diğer kültürleri anlayabilmesi imkânsızdır; dolayısıyla diğer kültürlerle birlikte yaşayabilmesi de imkânsızdır.
Bu iki nedenden ötürü, seküler kültür, ancak ötekiler (hayaletlere dönüştürülecek hayalî düşmanlar) icat ederek varlığını sürdürebilir. Bu yalnızca Batı'da değil, sekülerleşmiş bütün ülkelerde böyledir. Türkiye'de yaşanan akıl almaz gerilimler ve sorunlar, bunun bir göstergesidir.
İmkânsız ve ayartıcı modern projeler
2500 yıllık Batı kültürü tarihi boyunca, Batılılar, Müslümanlar gibi, farklı kültürlerle hiçbir zaman birada yaşama tecrübesine sahip olamamışlardır.
Batı'da demokrasi, özgürlükler, insan hakları gibi söylemlerin geliştirilmesinin en temel nedeni budur. Bu söylemlerin, hayata geçirilebilmeleri imkânsızdır.
Çünkü başka kültürler birazcık varlık ve hayatiyet belirtileri göstermeye başladıkları andan itibaren seküler kültürün taarruzuna maruz kalmaları ve etkisiz hâle getirilmeleri kaçınılmazlaşır.
Bugün Avrupa'da İslâm'ın az-biraz, yamru-yumru şekillerde de olsa, varlık göstermeye başlaması, Batılıların Müslümanları ötekileştirmeleri ve şeytanlaştırmalarıyla sonuçlanmıştır.
Avrupa tarihindeki tek farklı 'kültür'ün temsilcisi olan Yahûdilerin, yüzyıllarca aşağılanmaları, kitleler hâlinde katledilmeleri ve nihayet insanlık tarihinin en büyük soykırımlarından birinin kurbanı olmaları bunun en somut göstergesidir.
Yahudilerin başına gelenler müslümanların başına da gelecek...
Yahudilerin yaşadıklarına bakarak, yarın nüfusları hızla artan Avrupa'daki Müslümanların ne denli ürkütücü muamelelere maruz kalacaklarını kestirmek hiç de zor olmasa gerek.
Batılılar, İslâm'ın başka kültürlere hayata hakkı tanıma konusunda önerdiği ilkeleri ve tarihte Müslümanların, diğer dinlere ve kültürlere mensup toplumlarla birlikte barış, adalet ve hukuk düzeni içinde yaşa/t/ma tecrübesine sahip şu ân mevcut tek din olduğunu biliyorlar.
İslâm dünyasının bugünkü perişan hâline bakıp da söylediğim şeylere gelişigüzel ve sığ şekillerde itiraz edecek kişilere şunu söylemek isterim: Bugün, İslâm dünyası, bağımsız değildir; sömürgecilerin ürünü, eseri ve esiri olan bir dünyadır:
Sömürgeciler İslâm dünyasını önce paramparça ettiler: 'Yerli laik misyonerler'i İslâm dünyasının başına musallat ederek Müslüman toplumların dinamizmini dinamitlemekte, önlerini kesmekte 'kukla' olarak kullanıyorlar.
İslâm dünyası, doğal kaynaklarını koruma ve şahsiyetini (zihnini, kültürel dinamiklerini, entelektüel kabiliyetlerini) özgürleştirme bağlamında Müslümanca bir asaletten yoksundur.
İki çapraz ateş arasında...
Üstüne üstlük dışardan ve içerden gelen iki çapraz laik ateş arasında kalmış durumdadır: Bir yandan, Müslümanlıkla ilişkisini koparmama, öte yandan da, daha bir muhkemleştirme ve yeniden-müslümanlaşma mücadelesi vermektedir.
Her şeyin küre üzerinde cereyan ettiği bir dünyada, eğer İslâm şeytanlaştırılmazsa, tek boyutlu, çatışmacı ve ötekileştiririci seküler Batı kültürünün insanı, toplumu, tabiatı tahrip ettiği ve diğer kültürlere hayat hakkı tanımadığı kolaylıkla anlaşılacak ve İslâm'ın herkesi nasılsa öylece kabul edeceği küresel bir barış ve adalet düzeninin tesis edeceği bir dünyanın inşasının, -dolayısıyla dünyanın hızla Müslümanlaşmasının- önü birdenbire kendiliğinden açılmış olacak.
İslamofobinin gerisinde yatan temel neden budur.