Politika

Kılıçdaroğlu: Çok farklı görüşler nasıl bir araya gelerek Hacıbayram'da namaz kılıp Meclis'i açtılar, o süreci yeniden yaşatacağız

"Erdoğan'a insani tavsiyem, 'İçinden çıkılamaz bir tabloyla karşı karşıyayız, bir anlamda sorumlusuyum ve ayrılmak istiyorum' demesi; bunu dediği zaman kendisi büyür"

18 Mayıs 2021 00:15

T24 Haber Merkezi

 CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın kazanınca da ‘süper yetkilere sahip’ bir kişinin seçileceğini, ancak bu imkânın güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş için kullanılacağını söyledi. Farklı siyasi partilerin ‘ahlak ve adalet’ üzerine bir araya geleceklerini vurgularken, “Cumhuriyet'in ilk kuruluşunda nasıl çok farklı görüşler bir araya geldiler, Hacıbayram'da namazlarını kıldılar bir cuma günü ve gelip Meclis'i açtılar. Biz şimdi bu süreci yeniden yaşatacağız” dedi.

Kılıçdaroğlu bu görüşleri, 140 Journos’un, Türkiye’nin en eski partisi CHP’ye statükoculuk eleştirisi yönelten kesimlerin deyimleştirdiği ifadeye atıfla ”CEHAPE Zihniyeti” adıyla hazırladığı belgeselde dile getirdi. CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde geçirdiği evrime odaklanan yaklaşık 48 dakikalık belgesel YouTube’da büyük bir ilgi gördü. CHP’nin parti içi sorunlarından toplumun bir kesiminde yarattığı algıya, negatif izlenimleri değiştirme çabalarından genel başkanlık üslubuna ve Millet İttifakı’ndaki muhalefet buluşmasının kendisi için ifade ettiği anlama kadar geniş bir yelpazede görüşlerini paylaşan Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a ‘insani tavsiyesi’nin ‘Türkiye’deki içinden çıkılmaz tablonun sorumluluğunu kabul ederek dinlenmeye çekilmesi” olduğunu söyledi.

Kılıçdaroğlu, 21 Nisan 2019’da, Ankara’nın Çubuk ilçesinde katıldığı bir şehit cenazesi sırasında hedef olduğu linç girişiminde ‘en acı olan şeyin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tek cümle kurmamaları olduğunu” vurguladı.
Gazeteci Murat Yetkin’in, belgeselde, “Adalet Yürüyüşü kararıyla genel başkanlıktan liderliğe evrildiği” görüşünü dile getirdiği Kılıçdaroğlu’nun belgeselde dile getirdiği görüşlerin deşifresini T24 okurları için paylaşıyoruz:

"Genel Başkan olmaya niyetim yoktu"

"Aslında genel başkan olmaya hiç niyetim yoktu. Grup Başkanvekilliği ilk teklif edildiğinde bana yetiyordu, işin teknik boyutunda, politik yönün teknik boyutunda kalmak istiyordum. Sonra genel başkanlık için koşullar büyük ölçüde zorunlu kıldı ve ben de genel başkan oldum.

Toplumun gözünde statükocu, değişime kapalı, halkla ilişkileri büyük ölçüde kopuk bir algı vardı ve bu algının mutlaka kırılması gerekiyordu. Bizim yeni şeyler söylememiz gerekiyordu, toplumun değişik kesimleriyle ilişki kurmamız gerekiyordu. 

Sosyal kimlikler üzerinden siyaseti önceledik. Biz her kesimin, her sosyal kimliğin önce sorunlarını saptamak, sonra bunları dillendirmek, artı çözümlerini de aktarmak gibi bir politika izledik."

KılıçdaroğluFotoğraflar, 140 Journos belgeselinden alınan ekran görüntüleridir, filtre uygulanarak kullanılmıştır.

"Vaizelere 'Muhafazakâr olan siz değil biziz' dedim"

"Şöyle bir sonuca vardım; seçimlerde mitingler yapıyoruz vs. falan filan. Gördüm ki bu mitinglerin çok büyük bir yararı yok aslında. Biz kendi seçmenlerimizle bir araya geliyoruz; ben söylüyorum onlar dinliyorlar, sloganlar atıyoruz ve dağılıyoruz.

CHP'ye yönelik yanlış bir algı var ve bu algının yıkılması lazım. Ne yapmamız lazım? dedim ki, mutlaka bizim CHP'ye mesafeli ama toplumun sevdiği kanaat önderleri vardır. Benim bu kanaat önderleriyle bir araya gelip, oturup konuşmam lazım. 

İlk bocalama şurada oldu; örgüte diyorum, beni bu tanımladığım kanaat önderleriyle bir araya getirin. Bu kanaat önderleri kim? Örgüt bunları tanımıyordu önce.

Bu toplantıya insanlar önce çok önyargıyla geliyorlardı. Toplantıdan ayrıldıkları zaman 'Biz CHP'yi böyle bilmiyorduk' diyorlardı. Mesela vaizeler; onlar tabii kendilerini 'muhafazakâr' olarak tanımlıyorlar. Dedim ki onlara, siz kendinize haksızlık yapıyorsunuz ya, siz muhafazakâr falan değilsiniz, muhafazakâr olan biziz. Çünkü muhafazakârlık değişime karşı çıkmak demektir, biz değişmemek için yerimizde duruyorduk. Siz kendinizi muhafazakâr tanımlıyorsunuz, 'Değişime karşıyız' diyorsunuz. Hayır efendim, siz değil, değişime karşı olan biziz. Siyasi muhafazakâr olduk bir anlamda, bunu kırmaya çalışıyoruz şimdi. 

Bir vaize şunu söyledi; 'Ya bu toplantı' dedi, '80 yıl gecikmiş bir toplantı, biz CHP'yi böyle bilmiyorduk.'"

"Sana hep 'evet' diyeni dinlemesen de olur"

"Siyasi iktidar 19 yıl içinde bu ülkede demokrasiyi unutturmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Biz kendi aramızda tartışıyoruz mesela, 'vay efendim, bak görüyorsun değil mi her kafadan bir ses çıkıyor.' Kendi aramızda tartışmazsak, istişare yapmazsak, o zaman bir yanlışlık olmuyor mu? E bizde de demokrasi kültürü var."

Siyasete girdiyseniz sabırlı olmak zorundasınız, her düşünceyi dinlemek zorundasınız. Bürokraside öğrendiğim bir kural vardır; Aykon Doğan benim genel müdürümdü, sonra bakanlık yaptı. Bir ara bana şöyle söyledi; 'Bak' dedi, 'Kemal' dedi, 'ileride çok önemli yerlere geleceksin. Sana hep 'evet' diyen insanı dinlemesen de olur. Ama birisi sana 'hayır' diyorsa onu mutlaka dinleyeceksin. Niye 'hayır' diyor.'

Genel Başkan olduğumda tabii AK Parti'nin ciddi bir gücü vardı parlamentoda. Parlamento dışında da ciddi bir gücü vardı. Orada tabii Erdoğan belki benim gelmemden memnun da olmuş olabilir. Nasıl olsa bu emekli bürokrat, dolayısıyla siyaseti yeteri kadar organize edemez, siyaseti sağlıklı sorgulayamaz, dolayısıyla o çerçevede biz yolumuza daha sağlıklı, daha tutarlı devam ederiz diye."

"Yolsuzluk artık AK Parti'nin olağan politikası"

"AK Parti'nin bir başka özelliği daha var; kendi kusurlarını başkasının üzerine yıkmak. Bunu nasıl yapıyor? Güçlü bir medya örgütlemesi yaptı, bunu da 17/25'ten sonra gördük; paralar nasıl toplanacak, kimde toplanacak, o paralarla gazeteler nasıl finanse edilecek... Geniş medya ağıyla CHP'ye mi saldıracak, koro halinde saldırabilirler. Arkasından daha otoriter bir yapıya, daha içe dönük, 'içe dönük' derken Erdoğan ailesinin içine dönük bir yapılanmanın devlette egemen olduğunu gözlemlemeye başladık. 

Erdoğan başlangıçta darbelerden şikâyet etti. sonra '3 Y' sözü vermişti malum. Yoksulluk diye bir şey kesinlikle olmayacaktı. Toplumda yozlaşmaya asla izin vermeyeceklerdi, manevi değerleri güçlendireceklerdi. Yolsuzlukla mücadele edeceklerdi, devlet katında asla yolsuzluk olmayacaktı. Ama söylemle eylem... Söylem çok güzel, eylem tam tersi bir sürecin içine evrildi. Öyle bir noktaya geldi ki, yolsuzluk yapmak artık AK Parti'nin olağan politikalarından biri haline dönüştü. 'AK Parti iktidarında yolsuzluk var' dendiğinde vatandaş hiç yadırgamamaya başladı, 'E zaten bunları yaparlar' diyor. (AKP'li danışman Kürşat Ayvalıoğlu'nu kokain kullanırken gösteren görüntüler görüntüsü eşliğinde / T24) Kabahat o gençlerde değil aslında, o genci o hale getiren politikalarda, o politikaları uygulamaya koyan siyasal iktidarda. Kısa yoldan zenginleşme, köşeyi dönme... Ne üzerinden, kamu kaynakları üzerinden, yani vatandaşın verdiği vergiler üzerinden ben nasıl kısa sürede köşeyi dönerim, alın teri dökmeden, emek harcamadan..."

'Rakibiniz cevaplarınızı biliyorsa sizi o yönetir'

"Sizin rakibiniz parti; söylediği söze ya da yaptığı bir eleştiriye nasıl cevap vereceğinizi biliyorsa siz kendinizi değil o sizi yönetir. O halde bunun çıkışı ne; karşı tarafın ezberini bozmak, onun beklediği tepkiyi değil, tam tersine bir tepkiyi vermektir. Biz bunu yaptık. Parti içinden de eleştiri aldık. Yenikapı'ya gitmem konusunda (15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından Erdoğan'ın çağrısıyla Yenikapı'da düzenlenen ortak miting / T24) partide ağırlıklı olarak 'sakın gitmeyin' vardı. Başlangıçta niyetim de gitmemekti. Çünkü biz bir Taksim mitingi, bir İzmir mitingi yapmıştık. Sonra, bu çok istismar edilecekti, artı birkaç güvendiğim insandan, ama CHP'li olmayan güvendiğim insandan 'Yenikapı mitingine katılın ve düşüncelerinizi ifade edin' diye geldi. Oturdum düşündüm, arkadaşlarımla konuştum, evet ya niye gitmeyelim?"

Dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek

"Bakın çok samimi söylüyorum; Selahattin Demirtaş'ın hapiste olması, Osman Kavala'nın hapiste olması, dokunulmazlık dolayısıyla değil aslında.Tamamen bir kişinin kendi arzusu üzerine içerde tuttuğu kişiler bunlar. Neden bir anayasa değişikliğiyle kalktı ve neden AK Parti kendi iradesiyle dokunulmazlığı kaldırmadı? Bugün herhangi bir milletvekilinin, ben dahil, dokunulmazlığını AK Parti'nin tek başına kaldırması mümkün.Anayasa değişikliğine bile gerek yok. Onlar Cumhuriyet Halk Partisi'ne yönelik bir kumpas oluşturuyorlardı. 'Dokunulmazlıkların kaldırılmasına hayır desin ve biz Cumhuriyet Halk Partisi PKK'nın yanında yer alıyor, terör örgütünün yanında yer alıyor' algısını perçinlemek istiyorlardı. Ve ondan sonra seçimlerde bunu kullanmak istiyorlardı. Biz buna izin vermedik."

Adalet Yürüyüşü

"(CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'nun 'MİT TIR'ları davasında 25 yıl ağır hapis cezasına mahkûm edilmesi üzerine / T24) Hemen MYK'yı topladık ne yapabilirz diye. Öneri; yürüyüş, ankara'dan İstanbul'a. Yürüyebilir miyiz? Bazı arkadaşların tereddütleri oldu, acaba birkaç gün düşünsek mi, diye. Hayır, bu işin düşüncesi yok, çıkacağız ve yürüyeceğiz. 

Toplumun iki temel alana sıkıştığını görüyorduk; bir ekonomik, iki özgürlük. İki alana sıkışmış vaziyette. Bir şey söylüyor; hapse atılır mıyım, tutuklanır mıyım, sabahın köründe kapım kırılır eve girilir mi? Ekonomik olarak geçinemiyor, sıkıntı var, yaşayamıyor, işsiz, babayla oğul birbirinin yüzüne bakamıyor, çocuğuna pantalon alamadığı için baba intihar ediyor. Bu tür tablolar var. 

Demokrasiyi sadece biz istemiyoruz, demokrasiyi isteyen bizimle farklı görüşlere sahip olan siyasi partiler var. Bunun üzerine büyüttük politikamızı ve birbirimizi kucakladık."

"Erdoğan'ı o kadar güçlü görüyorlardı ki..."

"Bunları söylediğimiz zaman asla inanmıyorlardı. Neden? Çünkü Erdoğan'ı o kadar güçlü görüyorlardı ki, dolayısıyla Erdoğan'ın böyle bir politik gelişmeye fırsat vermediğini, halkın desteğinin büyük ölçüde Erdoğan'dan yana olduğunu geniş kitlelere duyurmaya çalışıyorlardı. Onlar da buna inanmışlardı aslında, ama bu inançlarını yerle bir ettik. Kim etti bunu, halk etti bakın onu söyleyeyim. Biz kendi irademizi ortaya koyduk, samimiyetimizi ortaya koyduk, halk bunu gördü ve onayladı."

Ankara Çubuk'taki linç girişimi: Acı olan...

"Aklın olmadığı yerde bu tür olaylar olur, orada akıl yoktu. Çünkü belli kişiler görevlendirilmişti ve onlar görevlerini yapacaklardı. Acı olan ne? Bütün bunlar olurken Erdoğan'ın ve Bahçeli'nin tek cümle kurmaması.  Şimdi bakınız bir olay olduğunda olayı büyütüp tahrik ederseniz toplumda çatışmaya yol açarsınız. Bunu bilen bir siyasetçiyim. Erdoğan hep çatışmadan yana oldu, tahrikten yana oldu, insanları, bana karşı olanları nasıl yok edebilirim diye... Bu tür arayışlar içinde oldu. Yaptığı en büyük kötülük şu; topluma, toplumun içine ayrılıkçı fikirleri soktu. Ya biz komşumuzun kimliğini sormazdık, komşum diye bakardık ona. Şimdi bakıyoruz, etnik kimliğini sorguluyoruz, yaşam tarzını sorguluyoruz, inancını sorguluyoruz 'ya nedir bu komşu' diye. Bir toplumu ayrıştırmanın, bölmenin ya da o toplumda çatışma unsurlarını yaratmanın temel aktörü, bu ayrışmayı toplumun içine ekmektir, dikmektir bunu yani."

Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın lideri Atatürk ve Milli Mücadele'ye katılanlar, 23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla, 3,5 yıl sonra Cumhuriyet'in kuruluşunu ilan edecek olan Büyük Millet Meclisi'ni açtılar

 

"Erdoğan'a insani tavsiyem şu..."

"Bir yüzyılı bitiriyoruz, ikinci yüzyıla başlıyoruz. Geçmiş yüzyılın faturalarını hep birlikte gördük; idamlar oldu, hapisler oldu, pek çok şey oldu. Ve o yüzyılın sonunda bugün geldiğimiz noktada demokrasimizi yeteri kadar geliştiremedik. Tek başına iktidar olan ve demokrasi vaadi veren bir siyasi anlayış Türkiye'de otoriter yapıya yöneldi. Kurucu Meclis'in en temel özelliği, gerçek anlamda milli iradeyi temsil etmesi ve üzerinde hiçbir gölgeyi kabul etmemesiydi. O kadar ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e bile 'Başkomutanlık' yetkisini üç ay süreyle veriyorlar, 'Bizdedir yetki' diyorlar. 

Erdoğan artık Türkiye için bir yük olmaya başladı, artık Türkiye'yi yönetemiyor. Devlette liyakat sistemini yerle bir ettiği için etrafında kurmay bırakmadı. Kurmay bırakmadığı için de, birisinin gelip Erdoğan'a, aldığı bir kararla ilgili 'Şu yanlıştır' diyebilecek bir adama ihtiyaç var. ama öyle bir adam bırakmadı bu. Dolayısıyla etrafındaki bütün insanlar, Erdoğan konuştukça onu sadece onaylayan, 'Efendim çok güzel söylediniz, öyle olması lazım' diyen gruplar oluştu. Ve bu insanlar da Türkiye'nin gerçeklerinden kopuk oldukları için bu tabloyu Erdoğan'la beraber yarattılar.  İnsani olarak benim kendisine tavsiyem, bir an önce toplumun, 83 milyonun, daha büyük acılarla karşı karşıya kalmaması için, sandığı getirmesi ve kendisinin o makamdan 'Ben yoruldum, 19 yıldır bu ülkeyi yönetiyorum artısıyla eksisiyle, dolayısıyla ben köşeme çekilip biraz dinlenmek istiyorum...' 'Evet büyük yanlışlar oldu, büyük hatalar oldu. Ama insanoğlu hata yapabilir, yanlışlık da yapabilir, ama bugün geldiğimiz noktada içinden çıkılamaz bir tabloyla karşı karşıyayız ve ben bu tablonun bir anlamda sorumlusuyum ve buradan ayrılmak istiyorum' demesi lazım. Bunu dediği zaman kendisi büyür."

"İlk Meclis sürecini yeniden yaşatacağız"

"Doğru, eğer Millet İttifakı kazanırsa seçilecek kişi süper yetkilere sahip olacak. Ama bu yetkileri, güçlendirilmiş parlamenter sistemi yeniden getirmek için kullanacak. Cumhuriyet'in ilk kuruluşundaki nasıl çok farklı görüşler bir araya geldiler, Hacıbayram'da namazlarını kıldılar bir cuma günü ve gelip Meclis'i açtılar. Biz şimdi bu süreci yeniden yaşatacağız. Çok farklı siyasi görüşlerde olan siyasi partilerin liderleriyle bir araya geleceğiz. Ama ahlak üzerine, ama adalet üzerine, oturacağız kararımızı vereceğiz. Diyeceğiz ki, bu ülke bizim ülkemizdir, önce şu kirlilikten bir arındıralım, sonra tertemiz bir Türkiye'de vatandaş kimi tercih ediyorsa o gelip bu ülkeyi yönetsin.” 

'Cehape Zihniyeti' adlı belgeseli izlemek için tıklayın