Kültür-Sanat

'Ken Loach'u Nasıl Bilirsiniz'; işte İstanbul Film Festivali'nden belgeseller

'Flamenko'nun Ötesinde', 'Iggy Pop'la Jim Jarmush'un Kimyası'na kadar birçok belgesel festivalde yer alıyor

04 Nisan 2017 17:20

* Murat Türker

İKSV'nin düzenlediği İstanbul Film Festivalinde sinema sanatının yükselen değeri belgesellere yine geniş yer ayrılmış olması büyük bir şans.

Bu sene 5-15 Nisan tarihleri arasında 36.kez gerçekleşecek etkinliğin muhtelif bölümlerinde, uluslararası arenada ses getirmiş yapımlar seyirciyle buluşacak. 

Belgesel estetiğinin zirvelerinden siyasi meselelere, sanat konulu yapımlardan provokasyonla harmanlanmış eserlere, festival gayet geniş bir yelpaze sunuyor.

Flamenko'nun Ötesinde

https://www.youtube.com/watch?v=F3ou50fIKdI

İspanya sinemasının yaşayan efsanesi Carlos Saura'nın 2016 yapımı belgeseli Jota -Flamenko'nun Ötesinde büyük ustayı özleyenler için birebir. İstanbul Film Festivalinin ilk yıllarında kurmacalarıyla hafızalara kazınmış olan Saura bizi daha sonra Carmen, Kanlı

Düğün, Tango, Flamenko veya Fado gibi eserleriyle müziğin, dansın, renklerin dünyasına sürüklemiş, belgesel konusunda da hepimizi tatmin etmişti.

Saura İspanya'da halkla bütünleşmiş danslardan Jota'ya odaklanırken son yıllarda kullandığı tekniklerden vazgeçmiyor. Fakat özellikle renk, kontrast, gölge ve ışık kullanımının yanında, koreografinin hizmetinde kamera kıvraklığını pekiştirmek suretiyle sanatında mükemmelliğe erişiyor.

85 yaşına ermiş Saura ülkesinin geleneksel kültüründen yola çıkarak müzik, ses ve dansa bizi bir kez daha doyururken hayatımıza yeni hazlar katmak için harıl harıl çalışmaya devam ediyor.

Ken Loach'u Nasıl Bilirsiniz?

https://www.youtube.com/watch?v=MlK45UOUMAQ

Politik sinema dendiğinde akla gelen en önemli figürlerden Ken Loach'u yakından tanımak için kaçırılmaz bir fırsat: Karşı Yönetmen: Ken Loach.

Uzun kariyeri boyunca yalnız ülkesi Birleşik Krallık'taki değil, tüm dünyadaki haksızlıklara dikkat çekmek üzere unutulmaz eserler vermiş olan usta için tam bir centilmen diyenler çoğunlukta. Fakat mesajını gerektiği şekilde yansıtmak için film setlerinde acımasız davrandığı vakalar da yok değil.

Toplumun ezilen kesimlerine, sesini duyuramayanlara ve bilhassa işçi sınıfına eğilen filmlerle sinema tarihine adını yazdırmış olan Loach'un aslında bir müzikal hayranı olduğunu duyarsanız şaşırır mısınız?

Alan Parker, Cillian Murphy veya Gabriel Byrne gibi meşhur simaların yanında, dostları, yakınları veya çocukları, akla gelemeyecek ayrıntılara vâkıf olmamızı sağlıyor ve asla iflah olmayacak bir isyankârın dünyasına bizi zarafetle dahil ediyorlar.

Belgeseli çeken Louise Osmond, Loach'u motive etmiş olan hadiseleri, aktörlük yapmak isteyip bunu başaramamış yönetmenin karakterini, hatta zaaflarını aktarırken bizi

İngiltere'deki sınıf çatışmasının dehlizlerinde de gezdiriyor. Filmin orijinal müziklerinde imzası olan Roger Goula'nın atmosferi duyumsamamızdaki katkısı da yadsınamaz.

Iggy Pop'la Jim Jarmush'un Kimyası

https://www.youtube.com/watch?v=6fgiW_S2Hgk

Biri sinema dünyasının ayrıksı idollerinden Jim Jarmush, diğeri rock müziğinin en cesur asilerinden Iggy Pop. Gimme Danger adlı belgeselde hayranı olduğu ünlü müzisyene ve grubu The Stooges'a kamerasını yönelten Jarmush bizi müziğe, isyana, aykırılığa doyuruyor.

Homoerotik misyonunu ilerlemiş yaşına rağmen muhafaza etmeye kararlı görünen Pop, herhangi bir grup, dönemsel akım veya hareketle özdeşleştirilmek istemediğini, sadece "olmak" istediğini belirtiyor.

Belgesel, Cannes'da başladığı yolculuğunu dünyanın muhtelif festivallerinde sürdürüyor, hatta birçok ülkede genel gösterime girmiş. Ayrıca New York eleştirmenleri de seçimlerini ondan yana yapmış durumda.

Punk ruhunu çılgın eğlenceyle birleştiren, kırışıklıklarını sorun etmeden teşhirciliği sebatla devam ettiren cinsel sembol Iggy'ye doyamayacaksınız.

Fakat daha ciddi ve düşünceli bir versiyonunu merak ediyorsanız Michel Houllebecq'le buluştuğu, yönetmenliği Erik Lieshout tarafından kotarılmış Hayatta Kalmak - Bir Metot adlı belgeselin peşine düşebilirsiniz.

Podemos

https://www.youtube.com/watch?v=_xYwhcsd8jg

İspanya'daki iktisadi ve toplumsal kriz sonrasında, kemikleşmiş siyasi düzene karşı birikmiş öfkenin meyvesi şeklinde ortaya çıkan Podemos Partisi kısa zamanda büyük

başarılara imza attı. İmkânsızlıklara rağmen örgütlenip halkın desteğini almaya başladıklarında iktidarlarını kaybettiğini hisseden dinozor politikacıların çirkef saldırılarına maruz kalmaları onları yıldırmamış ve "Yapabiliriz" şiarıyla yollarına devam etmişler.

Yönetmen Fernando León De Aranoa Politika Kullanma Kılavuzu adlı 115 dakikalık belgeselinde partinin seçim kampanyalarını yakından izlememizi sağlarken, günümüzde siyaset yapmanın dolambaçlı koridorlarına da sürüklüyor.

Film çekimi sırasında imajı halen zedelenmemiş Çipras'la da karşılaşıyoruz, fakat belgeselin başrolünde tabii ki Podemos'un lideri Pablo Iglesias'ın ta kendisi var.

Genellikle aktivist ve akademisyenlerden müteşekkil partinin yönetici kadrosu bizi siyasal bilimler konusunda yoğun bir beyin jimnastiğine sürüklüyor, Uruguay'ın gerilla geçmişli eski lideri José Mujica'nın perdede kısaca görünmesi de cabası.

Siyasi programların içeriklerinden çok, kazanan ve kaybeden tarafın seçim başarısına odaklanmış güruhların mutlaka izlemesi gereken bir yapım.

Önemsiz Bir Adam

https://www.youtube.com/watch?v=9iCWYwtyVy8

Adı yolsuzlukla anılmasına rağmen koltuğuna yapışmış siyasetçi ve bürokratın bolca olduğu bir diğer diyar Hindistan. Önemsiz Bir Adam adlı belgeselde bir anda ortaya çıkıp geleneksel politika sahnesini altüst eden Arvind Kejriwal'e odaklanıyoruz.

Şahit olduğu haksızlıklara tahammül edemeyince memurluktan istifa eden ve Sade Vatandaş partisini kurup muhalefete girişen Arvind'in yandaş toplaması zor olmadı.

İktisadi olarak hızla büyüdüğü oranda toplumsal krizlerle de çalkalanan Hindistan'da bezmiş insanlar bu yepyeni akıma kendini kolaylıkla kaptırdı, fakat iktidardakiler hareketi temelsiz bir devrim, popülist bir safsata, anarşist bir başkaldırı olarak niteledi.

Yönetmenliğini Khushboo Ranka ve Vinay Shukla'nın paylaştığı sarsıcı belgeselde yine seçim kampanyalarına sürüklenirken, bir lidere, bir kurtarıcıya ihtiyaç duyan kitlelerin çapraşık enerjisine maruz kalıyoruz. İnanılması zor bir yükselişe tanıklık ederken halkın özdeşleştiği bir lider olmanın önemine bir kez daha vâkıf oluyoruz.

Iron Maiden Saraybosna'da

https://www.youtube.com/watch?v=m3MedSfD57w

Ölümle iç içe olunan dinamiklerde her anın son anmış gibi, dolu dolu yaşandığına şahit oluyoruz. Fakat bundan çıkarılması beklenen, ölüme değil kesinlikle hayata tapınılması gerektiğine dair bir ders.

Dünyanın uzun süre görmezden geldiği Saraybosna ablukası sürerken 14 Aralık 1994'te Iron Maiden'ın verdiği konserde hazır bulunanlar o anları minnetle anıyorlar. Aradangeçen yıllara rağmen mevzubahis tecrübenin kendilerine verdiği mutluluğu içlerindetaşıdıklarına şahit oluyoruz, Bruce Dickinson liderliğindeki grup elemanlarının şuursuzca atıldıkları bu macerayı bilinçlendikten sonra nasıl önemsediğine de.

Filmde grubun seyahatini ve konseri belgeleyen muhtelif görüntü ve fotoğraflar var, 21sene sonra Bosna'ya dönerek yaşananları ve duygularını tekrar gözden geçirdikleri anlarda.

Yönetmen Tarık Hodzic gayet başarılı senaryo ve montajında, geleneksel belgeseldilinden uzaklaşmıyor, fakat özellikle konseri belgeleyen siyah-beyaz fotoğraflarıkullanarak bizi savaşın hırpaladığı insanların dağıtma ihtiyacı duyduğu anlara etkinbiçimde dahil ediyor.

Yakın akrabalarını, dostlarını, komşularını yitirmiş insanların acıları perdede tekrar canlanıyor. Zaten filmin adı Haykır Saraybosna ve savaş mağduru olmuş topraklardan yükselen keskin bir çığlık.