KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, "AKP hükümeti seçim sonrası savaşa hazırlanmaktadır. Kürt sorunu var, diyenler seçimden sonra susturulacaktır. HDP’nin baraj altında tutulmasının bu seçimin esas hedefi haline getirilmesi başka da bir anlama gelmemektedir. Tüm bu gerçekler, savaş tehlikesini önlemenin tek yolunun bu seçimden demokrasi güçlerinin zaferle çıkması gerektiğini ortaya koymaktadır" dedi.
Özgür Gündem’de Hüseyin Ali mahlasıyla yazan Karasu, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'ın, "HDP baraj altında kalırsa süper olur" açıklaması ile ilgili, "Bu zat söylediği gibi seçimde bir rakibi olduğundan HDP için böyle konuşmuyor, 12 Eylül ve sonrası Kürtleri demokratik siyasi alan dışında tutma ya da sadece özel savaşa hizmet edecek kadar mecliste olmalarını sağlama politikası gereği böyle konuşuyor. Hem barajı düşürmüyorlar hem de yüzde 10 barajı altında kalması için kirli bir seçim kampanyası yürütüyorlar" ifadelerine yer verdi.
Mustafa Karasu'nun Özgür Gündem'de 'HDP barajı aşarak gerilimi durduracaktır' başlığıyla yayımlanan (8 Mayıs 2015) yazısı şöyle:
HDP barajı aşarak gerilimi durduracaktır. Her parti seçime girmek için kurulur. Ancak HDP kuruluşundan sonraki ilk seçime parti amblemi altında girince düşmanca saldırıyla karşılaştı. Hem CHP hem AKP neden seçime parti olarak giriyor diye HDP’yi suçladılar. Seçime girmesini ihanet ve bir dış proje olarak lanse etmeye çalıştılar. Böylece dünyada görülmemiş bir şey Türkiye’de yaşandı. Bir parti için en doğal tutum olan seçime girmesine yönelik bu düşmanca saldırı Türkiye’de demokrasi olmadığının kanıtıdır. Türkiye’deki hegemonik zihniyete göre dizayn edilmiş sözde bir demokrasi var. Buna özel savaş demokrasisi demek de mümkün. Özellikle Kürtleri egemenlik altında tutmaya, toplumu aldatmaya ve dünyayı kandırmaya yönelik bir özel savaş demokrasisi! Eğer Kürtleri meclis dışında tutmaya yönelik bir zihniyet ve politika varsa, Türkiye’de böyle bir sisteme kim demokrasi diyebilir? Türkiye’de yüzde 10 barajını koyan 12 Eylül rejimidir, Kenan Evren’dir. 12 Eylül rejimi yeni fikir ve siyasetlerin ortaya çıkmaması için yüzde 10 barajını koymuştur. 1990’lı yıllardan sonra da özellikle Kürt Demokratik Hareketi’nin meclise girmesini engellemek için bu baraj korunmuştur. Başka konularda birbirinin boğazına yapışan partiler bu barajın korunmasında ortak davranmışlardır. Şimdiye kadar barajın korunmasında AKP gibi düşünen CHP bir yıldır barajı indirmeyi dillendirmiştir.
Dünyada bir partinin baraj altında kalması için her türlü kirli yöntemin kullanıldığı başka bir örnek yoktur. Özellikle devletin istihbarat örgütü HDP’yi Türkiye’nin çoğunluğunda çalıştırmıyor. Bunu bizzat Erdoğan’ın planladığını söylemek bir gerçeği ortaya koymak olur. Tayyip Erdoğan’ın hık deyicisi Yalçın Akdoğan’ın “HDP baraj altında kalırsa süper olur!” demesi bunu göstermektedir. Bu zat söylediği gibi seçimde bir rakibi olduğundan HDP için böyle konuşmuyor, 12 Eylül ve sonrası Kürtleri demokratik siyasi alan dışında tutma ya da sadece özel savaşa hizmet edecek kadar mecliste olmalarını sağlama politikası gereği böyle konuşuyor. Hem barajı düşürmüyorlar hem de yüzde 10 barajı altında kalması için kirli bir seçim kampanyası yürütüyorlar. Bu kafa, demokratik siyasi mücadeleyi ortadan kaldırır ve muhaliflerine demokratik siyasi alan dışında mücadele etmekten başka bir yol bırakmaz. Bu nedenle otoriter zihniyetlere karşı sürekli direnişler gelişir. Bu direnişler birçok yerde silahlı mücadele ve halk ayaklanmaları biçiminde ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin en temel sorunu Kürt sorunu, ama Kürtleri en fazla temsil eden bir partiyi demokratik siyaset dışında tutmak bu sorunu çözme anlayışı olmadığının kanıtıdır. “HDP barajı aşmasa da çözüm süreci sürer” gibi demagojiler yapmak halkın aklıyla alay etmektir. Eğer demokratik bir siyasal çözüm aranıyorsa o zaman sorunla ilgili muhatapların mecliste olması istenir. Sorunlar siyasetle çözülecekse böyle çözülür. Yoksa “biz sizi demokratik siyaset dışında tutarız, ama bu sorunu da çözeriz” denilirse buna kimse inanmaz. Bu durum “biz sizi muhatap almayacağız, siyasi iradeyi tanımayacağız” demektir. Nitekim Tayyip Erdoğan bunu açıkça söylemektedir.
Sıradan bir insana “HDP meclis dışında kalırsa mı demokratik siyasi çözüm ve barış iyi olur, yoksa meclise girerse mi?” diye sorulursa, “meclise girerse daha iyi olur” cevabı alınır. “Hangi durumda gerilim ve çatışma yaşanır?” diye sorulursa cevap “HDP meclis dışında kalırsa” olur. Bu gerçek ortadayken “biz her türlü kirli yöntemle Kürtleri meclis dışında bırakırız, ama yine de çatışmasızlık ve barışı sağlarız” demek demagojiden başka bir anlam taşımaz. Sadece Türkiye’de savaş isteyenler, Kürt-Türk çatışmasını arzulayanlar “HDP baraj altında kalırsa süper olur!” derler. HDP baraj altında kalırsa süper olur diyen Yalçın Akdoğan Türkiye düşmanlarıyla aynı kafadadır. Zaten hileyle HDP baraj altında tutulursa Kürtlerle demokrasi güçleri ne düşünür? Kürt halkı “bize demokratik yollardan kendini ifade etme ve sorunlarımızı çözme imkanı verilmiyor” der. Zaten Erdoğan ve AKP hükümeti Kürt Özgürlük Hareketi’ni ve Kürt demokratik gücünü muhatap olmaktan çıkarmak için daha şimdiden saldırılarını başlatmışlardır. Kürt sorunu vardır diyenler bölücü ve ihanet içinde olanlar görüldüğüne göre bölücüler ve ihanet edenlere bugüne kadar ne yapılmışsa o yapılır. Bunun da savaş, şiddet, zor, işkence ve tutuklama olduğu biliniyor. AKP hükümeti seçim sonrası savaşa hazırlanmaktadır. Kürt sorunu var, diyenler seçimden sonra susturulacaktır. HDP’nin baraj altında tutulmasının bu seçimin esas hedefi haline getirilmesi başka da bir anlama gelmemektedir. Tüm bu gerçekler, savaş tehlikesini önlemenin tek yolunun bu seçimden demokrasi güçlerinin zaferle çıkması gerektiğini ortaya koymaktadır.