Politika

Kazgan, partilerin ekonomi programlarını eleştirdi!

Duayen ekonomist Prof. Kazgan, CHP'nin aile sigortası sistemini eleştirirken; AKP'nin ayni yardımını daha rasyonel bulduğunu söyledi.

15 Mart 2011 02:00

T24 - Duayen ekonomist Prof. Kazgan, CHP'nin aile sigortası sistemini eleştirirken; AKP'nin ayni yardımını daha rasyonel bulduğunu söyledi. Kazgan AKP'nin ekonomi politikalarını şöyle değerlendirdi: Dış borcumuz 2.5 katına çıktı. Böyle devam ederse Yunanistan gibi iflas ederiz. Sıcak paraya bağlı ekonomiyi benimseyen ülkeler felakete gitti.  

Kazgan AKP'nin ekonomi politikalarının da yanlışlar içerdiğini söylerek, son ekonomik değerlendirmeleri, partilerin bu konudaki politikalarını değerlendirdi.Akşam gazetesinde yer alan haber şöyle: 

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülten Kazgan, Türk ekonomisini en iyi bilen isimlerden biri. Bu alanda sayısız yazılı eseri bulunan Kazgan'a 'yoksulluk ve seçim öncesi partilerin projelerini sorduk. Kazgan, CHP'nin aile sigortası projesinin Brezilya'da iyi işlediğini ama Türkiye'ye uygun bir sistem olmadığını savundu.  


EN BÜYÜK EKONOMİ KALKINMAYA YETMİYOR: Türkiye dünyanın 16. büyük ekonomisi doğru ama OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı açısından en kötü durumda olan ülkeden biri yine Türkiye. Diğeri ise Meksika. TÜİK yeni bir araştırma yaptı, orada ailelerin yaklaşık yüzde 47'sinin geçinemedikleri ortaya çıktı. Bu ailelerin büyük bir çoğunluğu asgari ücretle çalışanlardan oluşuyor. Türkiye'de yoksulluk çarpıcı bir boyutta. Yoksulluğun en yoğun yaşandığı yerlerden biri de köy ekonomisi. Köy ekonomisinde para girişi küçük ama nüfus yapısı itibarıyla büyük bir kesit var. Nitekim göçler bu nedenle gerçekleşiyor. Türkiye'de gelir dağılımı oldukça kötü. Bunu, insani gelişme endekslerine baktığınız zaman da açıkça görüyoruz. Bu endeksler Türkiye'nin durumunun ne denli ciddi olduğunu gösteriyor. Basın özgürlüğünde, kadın haklarında, gelir dağılımında hep sonlardayız. İşsizlikte ise ipi göğüslüyoruz. Demek ki dünyanın 16. büyük ekonomisine sahip olmak, kendi içimizde kalkınmaya yetmiyor. 


YAPISAL BOZUKLUK VAR: Refah dağılımı yoğun biçimde tepede toplanıyor. Finansal sisteme dayalı olarak büyümede bu arıza daima mevcut. Mesela Amerikan ekonomisi de öyledir. Finans kesimi Amerika'da toplam ekonomi içindeki karların yüzde 40'nı oluşturuyor. Türkiye'de de aşağı yukarı buna benzer bir durum var. Borsadaki kazançları görüyoruz. Ekonominin 2000'li yıllarda girdiği, finansal kazanç ağırlıklı yapı, ortaya koyuyor ki Türkiye ekonomisinde bir yapısal bozukluk mevcut. 

ÜÇ ÇOCUĞU HEP YOKSULLAR YAPIYOR: TÜİK'in son araştırması yoksulluğun çoğunlukla kalabalık, çok çocuklu ailelerde olduğunu ortaya koydu. Geçenlerde bir dergide bir genç kadın 'Ailemizde 21 çocuk var' diyor.  21 çocuklu bir ailede köy ağası bile olsanız varlıklı olamazsınız. Başbakan Erdoğan 'üç çocuk, dört çocuk' diyor ama bu çocukların hep yoksul ailelerde dünyaya geldiğini göz ardı ediyor. Yoksul aileler doğum kontrolünü bilmedikleri için 'tanrı verdi oldu' anlayışı içindeler. Bu nedenle doğum kontrolünü aile planlaması içinde etkin bir biçimde yeniden devreye sokmak şart. 

KATOLİKLERDE DE VARDI:  Başbakan'ın üç çocuk çağrısı dini inancını ortaya çıkarıyor. Katoliklerde de bu vardır. İtalya'da Katolik inancına bağlı doğumların yoğun olduğu yıllarda insanlar nüfusu kontrol edemiyorlardı. 19. yüzyıl sonunda İtalya'nın durumu böyleydi ama sonra bu Katolik inancı yendiler, doğum kontrolüne geçtiler. İtalyan nüfusu durgunlaştı. Türkiye'de bu dini inanç hala devam ediyor. Türkiye'nin bir diğer eksikliği tasarruf oranının çok düşük olması ve 2000'li yıllarda bu oran yüzde 14'e kadar düştü. Bu durum dış borçlanma ile yatırımların finanse edildiğini gösteriyor. Bunun için bir an önce yeni bir büyüme modeline geçmek lazım. 

DIŞ BORCUMUZ 2.5 KATINA ÇIKTI: Türkiye'nin dış borcu 1999 itibarıyla 100 milyar dolar iken, AKP döneminde bu rakam yaklaşık 250 milyar dolara çıktı. Bu kadar hızlı borç artışı olamaz. Tabii yatırım yapılmıyor ve bu nedenle istihdam da yaratılamıyor. Bu gayet açık ve net.  Sıcak para akışını bitirmek lazım.

Türkiye belirli alanlarda ithal ikamesine gitmek zorunda. Çünkü cari işlemler açığının büyük bir kısmı bundan kaynaklanıyor. Enerji alanında ithal ikamesi yapılmaması çok kötü. Kendi enerjimizi üretmeye başlamanın vakti geldi geçiyor. Türkiye on yıl daha böyle açık vermeye devam ederse Yunanistan'a döner iflas eder. Tarımda da birtakım temel hammaddeleri ithal ediyoruz. Böyle bir ekonomik yapı sakat bir ekonomik yapıdır. Türkiye büyüme modelini mutlaka IMF modelinden ayırmalı.

ARJANTİN ÖRNEĞİ 

SICAK PARA BUGÜN VAR YARIN YOK: Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz gazetelere beyanat verdi, '10 milyar dolar çıktı, tekrar girdi' diye. İsmi üzerinde bu sıcak paradır. Yani bugün var yarın yok. 2002'den bugüne kadar Türk ekonomisi sıcak paraya bağlıydı. Ama hangi ülke bu sistemi benimsediyse, sonunda büyük felaketlere maruz kalmıştır. Arjantin bunun tipik örneğidir. Arjantin yüksek enflasyonu kaldırayım derken bildiğiniz gibi sonunda iflas etti. Bu nedenle iç tasarrufta artış sağlamak şart. Sonra ithal ikamesi ve ithal ikamesi yaptığınız sektörler için gümrük vergisi getirmeniz gerekiyor. Ayrıca gümrük vergilerinde de farklılaştırılmış yeni bir gümrük tarifesi cetveline geçmeli.


BİZDE UZLAŞI ZOR ZANAAT 

KOALİSYON İŞLEMİYOR: Siyasi ve ekonomik istikrar için tek parti iktidarı şart değil. Taban tabana zıt hükümetler olmamak kaydıyla, kafa kafaya verip herkes birbirinin fikrinden yararlanabilir. Hatta bence tek bir bakış açısı ile alınacak kararlardan çok daha etkili olur. Yalnız son derece sert, bağnaz olan bir kesimle işbirliği yapmak da kolay değildir. Yani ancak fikir esnekliği olan partiler diğerlerinin görüşlerinden yararlanmayı bilirler.  Maalesef Türk kültüründe eleştiri, eleştiriden faydalanarak yeniye geçiş diye bir anlayış yok. Bunun yerine kavga, dışlama var. Bu büyük bir eksiklik. Türkiye'de uzlaşı zor zanaat. 1990'lı yıllarda koalisyonların ortalama ömrü bir buçuk yıl oldu. 

AK PARTİ BAĞNAZ BİR PARTİ: AK Parti 'statükocu' değil bence bağnaz bir parti. Yani dogmatik. Belirli dini dogmalarla hareket ediyor ve o dini dogmaların gevşetildiği yerlerde çok ilginç alanlar. Mesela finansal ekonomi kurmayı tasarlıyorlar ama kurmayı planladıkları o finansal ekonomi faize, para üzerinden para kazanmaya bağlı. Bu kabul edilemez bir model. Diğer taraftan 'kadın başını bağladı, bağlamadı' gibi saçma sapan işlerde dini kurallar ortaya atıyorlar. Son derece tutucu, muhafazakar bir bakış açısına sahipler. İçki tartışması bunun tipik bir örneği değil mi?

AİLE SİGORTASI ERKEĞİN İHTİYAÇLARINA GİDER: CHP'nin aile sigortası projesinin bir benzerini Brezilya yaptı. O dönem, hammadde fiyatlarında inanılmaz artışlar olmuştu. Biliyorsunuz Brezilya çok büyük çapta bir hammadde ihracatçısı bir ülke. Dolayısıyla ihracat geliri ithalatını aşıyordu bu imkandan yararlanıp aile sigortasına benzer bir sürekli ödemeli sistem getirdi ve bu sistem orada işledi. Ama Türkiye'deki düşük gelirli aile yapısını düşündüğümde her ay para vermenin kimin işine yarayacağını bilmiyorum. Çünkü bu ödenek direkt erkeğin ihtiyaçlarına gidecek. Bu artık içkiye mi, kumara mı, kadına mı gider orası bilinmiyor. Çevremdeki düşük gelirli aileleri izliyorum ve görüyorum ki kadınların kazançlarını almak için erkekler büyük mücadele veriyorlar. Bence AKP doğru yapıyor. Türk aile yapısı açısından, ayni olarak yardım yapmak, parasal olarak destek vermekten daha rasyonel.


HER YILA 1.5 MİLYON GENÇ 

GERÇEK İŞSİZLİK ORTAYA ÇIKMALI: İşsizlik en yüksek oranda gençlerde. Yetişen genç kuşak artık öyle bir sayıya geldi ki yılda bir buçuk milyon artıyor. Türkiye'nin bu oranda yatırım yapıp, bu gençlere iş bulması mümkün değil. Tabii bir de gerçek işsizlik rakamı var. Bunu bilmiyoruz. Çünkü Türkiye'de kayıt dışı ekonomi diye bir kavram var. Kayıt dışı işsizlik oranının yüzde 20-40 arasında değiştiği söyleniyor. Bu konuyu netleştirmek çok önemli. 

EV EKONOMİSİ BÜYÜYOR: Türkiye'de büyüyen bir ev ekonomisi var. Orada kadınlar çalışıyor genelde. Parça başı üretilen emek yoğun sanayilerle bağlantılı olarak aile ekonomisi içinde üretim yapan ya da herhangi bir işyerinde çalışmadan parça başına ücret alan bir kesim var. Frederick  Edrich Vakfı'nın Bursa üzerine bir çalışması vardı. Bursa'daki ev ekonomisi üzerine. Demek ki ev ekonomisi Bursa'da işliyor. Örneğin İstanbul'da Yenibosna tarafındaki bir gecekondu bölgesinde de söz konusu. Orada tanıdığım bir kadının görevi üretilen malı toplayıp, üreticiye intikal ettirmekti. Yani geçimini ev ekonomisinden sağlıyordu. Kazancını ev ekonomisinden sağlayan kadınların sayısı çok. 

VERGİ TOPLAMADAN EKONOMİ DÜZELMEZ: Bence Türkiye'ye çok sıkı bir vergi denetim sistemi gelmesi lazım. Doktor, eczacı, avukat gibi serbest eğitim erbapları maalesef yüksek eğitimli oldukları halde asgari ücret düzeyinde vergi veriyorlar. Bu kabul edilebilir bir olay değil. Gelir vergisi aynı zamanda birtakım reel göstergelere dayalı olarak toplanmalı. Oturduğu ev, oda sayısı gibi. Vergi toplamadan ekonomi düzelmez. Türkiye vergi gelirlerini artırmalı. Reel bir takım göstergelerle desteklenip doğru dürüst vergi toplanırsa vergi reformunun cari açığı kapayacağına inanıyorum. Yüksek gelir düzeyine sahip kesimin çoğu doğru dürüst vergi ödemiyor. Bu yüzden Türkiye'de bir vergi reformu ile devlet gelirlerinin sağlamlaştırılması lazım. 

CARİ İŞLEM AÇIĞI BÜYÜK TEHDİT: IMF de söylüyor Türkiye'deki en ciddi tehlike cari işlem açığıdır. Mesela dillerden düşmeyen Mali programda cari işlemler nasıl dengeye sokulur bu belirtilmemiş. Bu nasıl olur? Açığı veri olarak kabul ediyorlar olamaz böyle bir şey. Tüm bu yapısal hastalıklardan kurtulmak şart.