Karar yazarı Mehmet Ocaktan, 15 Temmuz'da düzenelenen darbe girişiminin planlayıcısı olmakla suçlanan Fethullah Gülen'in liderliğini yaptığı cemaatin devlet yapılanmasıyla ilgili olarak "Liyakati değil, her ne kadar yazılı bir şart olmasa da ‘alnı secdeli olma’yı bir kriter haline getirmenin başımıza ne tür belalar açtığını hep birlikte gördük" diye yazdı.
Mehmet Ocaktan'ın Karar gazetesinin bugünkü (15 Ocak 2017) nüshasında yayımlanan 'Davutoğlu’ndan devleti inşa manifestosu' başlıklı yazısı şöyle:
“Yaşadığımız acı tecrübe, kadim kültürümüzde var olan ‘Adalet Mülkün Temelidir’ ilkesinin mana ve mefhumunun önemini bir kez daha sarih bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Her türlü toplumsal düzenin ilk erdemi ve esası adalettir. Sağlam bir adalet felsefesine dayanmayan hukuk yapısı ile insan hayatının, aklının, inancının, neslinin ve mülkünün teminat altına alınmadığı sosyal ve siyasal düzenler iç ve dış her türlü darbe girişimine, kaosa ve saldırıya açık hale gelir.”
Yukarıdaki cümleler Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, TBMM Darbe Komisyonu’na gönderdiği 71 sayfalık cevabi metinden alınmıştır. Siyasetçi ve aynı zaman bir bilim-kültür insanı olan Ahmet Davutoğlu, yıllardır dindar camia içinde kendini adeta bir virüs gibi gizleyen ve giderek bir örgüte dönüşen FETÖ ile ilgili kapsamlı ama aynı zamanda öğretici bir analiz ortaya koymuş.
Artık bütün bir toplum olarak biliyoruz ki, 15 Temmuz Şeytanla ortaklık kuran dini kisveli bir meczuba aklını ve iradesini ipoteklemiş mefluç haldeki adanmışların millete silah çektiği bir ihanetin adıdır.
***
Bugüne kadar bütün siyasi iktidarların bir basiret kapanması sonucu başımıza gelen 15 Temmuz benzeri bir felaketi bir daha yaşamamak için, bundan sonra zihinsel ve operasyonel anlamda çok daha fazla bir dikkate ihtiyacımızın olduğu muhakkak.
Yaşadığımız acı tecrübeler gösterdi ki, bundan sonra devleti yapılandırmada öylesine sağlıklı kriterler koymalıyız ki bir daha başımıza böyle belalar gelmesin.
Liyakati değil, her ne kadar yazılı bir şart olmasa da ‘alnı secdeli olma’yı bir kriter haline getirmenin başımıza ne tür belalar açtığını hep birlikte gördük.
İşte devletin yeniden inşası noktasında Davutoğlu’nun önerileri son derece dikkat çekici:
- Sivil toplum ve ekonomide aleniyet (şeffaflık)
- Eğitim alanında keyfiyet (kalite)
- Hukuk alanında adalet
- Devlette daimiyet
- Yönetimde meşruiyet.
- Bürokraside ehliyet
- Toplumsal alanda aidiyet.
Ne yazık ki siyasi tarihimizde liyakat ve ehliyetin geri plana itildiği bütün dönemlerde devlet her zaman zaafa uğramış ve dışarıdan gelen saldırılara açık hale gelmiştir. Davutoğlu, TBMM Darbe Komisyonu’na gönderdiği metinde bu noktanın altını özellikle çiziyor: “Bürokraside ehliyet ve liyakat ilkelerinin terk edilmesi ve nepotizmin yaygınlaşması devlet düzeninde etkinliği, verimliliği ve rasyonaliteyi yok etmek suretiyle sistemin yozlaşmasına ve kamunun sisteme olan güveninin sarsılmasına yol açar.”
***
15 Temmuz’da maruz kaldığımız ihanetin faturası gerçekten çok ağır. Demokrasi ve hürriyetler anlamındaki çizgimizden elbette sapmadık. Ama kabul etmek gerekiyor ki demokratik yürüyüşümüzün pırıltısı azaldı. Artık biliyoruz ki bütün bunlar, 15 Temmuz felaketinin başımıza açtığı belalardır.
Çünkü öncelikli görevimiz Türkiye’yi bu virüsten temizlemektir. Ancak bunu yaparken hak ve hürriyetlerden asla taviz vermemek durumundayız. Aksi takdirde Davutoğlu’nun da dikkat çektiği gibi: “Düşünce ve inanç hürriyetini kısıtlayarak bu hür iradeyi yok etmeye çalışan dini veya seküler her akım ve rejim insanın zihnen köleleştirilmesine ve 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi her türlü cürmü işleyebilecek bir robot şeklinde kullanılmasına yol açar.“