“Baştan beri Suriye politikasının büyük yanlışlarla dolu olduğuna inananlardanım" diyen Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş'u eleştiren Karar yazarı Hakan Albayrak, "Daha evvel de yazmıştım; Kurtulmuş’un Suriye siyaseti ile ciddi bir derdinin olduğunu iyice anladım da, o derdinin tam olarak ne olduğunu bir türlü anlayamadım. Anlayamam, hiç kimse anlayamaz, çünkü bunu sır gibi saklıyor Kurtulmuş. İpucu da vermiyor ki bilmece gibi çözelim. ‘Büyük yanlışlar yapıldı’ deyip geçiyor" dedi.
Hakan Albayrak'ın Karar'da yayımlanan yazısı şöyle:
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Hürriyet’ten Hande Fırat’a verdiği beyanatta dedi ki:
“Büyük resim çok net; bir asır evvelki oyunun 2. perdesi oynanıyor. Bölge bir kere daha dizayn ediliyor, bölünmeye çalışılıyor. Burada da bu oyunu bozabilecek tek ülke Türkiye olarak görüldüğü için bu oyuna müdahale etmemesi isteniyor. Bunun Türkiye’nin yönetim yapısıyla falan hiçbir ilgisi yok. Bu, 2. Sykes-Picot, çok açık.”
Bunu dedikten sonra da şunu dedi:
“Baştan beri Suriye politikasının büyük yanlışlarla dolu olduğuna inananlardanım.”
Onun hemen ardından da şu cümleyi telaffuz etti:
“Tabii ki Esad rejiminin, zalimlerin yanında yer alacak değiliz.”
Ve final:
“Şimdi bunları tamir ediyoruz, düzeltiyoruz.”
***
Daha evvel de yazmıştım; Kurtulmuş’un Suriye siyaseti ile ciddi bir derdinin olduğunu iyice anladım da, o derdinin tam olarak ne olduğunu bir türlü anlayamadım.
Anlayamam, hiç kimse anlayamaz, çünkü bunu sır gibi saklıyor Kurtulmuş.
İpucu da vermiyor ki bilmece gibi çözelim.
‘Büyük yanlışlar yapıldı’ deyip geçiyor.
Üstelik, bunu deyip geçerken, eleştirdiği Suriye siyasetinin referanslarını sahiplenerek kullanmak suretiyle işi büsbütün içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Onları sahiplendikten sonra bir de “Şimdi bunları tamir ediyoruz, düzeltiyoruz” demesin mi?
Söz konusu siyaset zaten “Tabii ki Esad rejiminin, zalimlerin yanında yer alacak değiliz”e dayanan bir siyaset.
Mezhebî ve etnik ayrıştırma projesine tepkiyi ifade eden ‘Türkiye yeni Sykes-Picot tezgâhlarına izin vermeyecektir’ söylemi de öteden beri bu siyasetin bir parçası.
Zurnanın zırt dediği yer ise, hükümetin, Suriye’deki gelişmeleri dışarıdan izlemeyi kendine yakıştıramayıp, tepkilerini kuvveden fiile çıkarmasıdır; Esed’e karşı devrimcilerin yanında yer alması ve bilahare PYD’ye, Bağdadi Grubu’na karşı da harekete geçmesi…
“Burada da bu oyunu bozabilecek tek ülke Türkiye olarak görüldüğü için bu oyuna müdahale etmemesi isteniyor” diye konuştuğuna göre, Numan Kurtulmuş’un karşı olduğu şey Türkiye’nin fiilî müdahalesi de olamaz.
Öyleyse “Şimdi bunları tamir ediyoruz, düzeltiyoruz” ne demek?
Anlayan beri gelsin ve bana da anlatsın Allah aşkına!
***
Kurtulmuş, Hürriyet’e geçen Ağustos ayında verdiği beyanatta da Suriye siyasetini yıllardır eleştirdiğini belirtmişti.
Ama o beyanatta da eleştiri namına hatırı sayılır bir şey yoktu.
Hatırı sayılmaz eleştirisi ise “Keşke zamanında geçerli bir barış perspektifi geliştirilebilseydi” cümlesinden ibaretti.
Sanki Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ve dahî MİT Müsteşarı Hakan Fidan, zamanında geçerli bir barış perspektifi geliştirmek için yırtınmamış gibi…
Sanki Esed, Hamaney ve Putin, zamanında bu yöndeki bütün gayretleri boşa çıkarmamış gibi…
‘Bakın, biz bugün Rusya ve İran ile ne güzel oturup anlaşıyoruz’ mu demek istiyor Kurtulmuş?
Öyleyse bilmelidir ki; bugün bir anlaşma ihtimali doğmuşsa ve Türkiye de masadaysa, bu, başından beri eleştirdiğini söylediği Suriye siyasetinin devrimci gruplara destek boyutu sayesindedir.
Devrimcilere destek verilmeseydi, bu destek günümüze kadar sürdürülmeseydi, Suriye sahasında Türkiye’nin hatırını gözeten devrimci gruplar kalmasaydı, Fırat Kalkanı Harekâtı’nın da dayandığı bu zemin kaybolsaydı, Rusya ve İran bugün Türkiye ile niçin masaya otursundu ki?
***
Suriye siyasetinin eskisi-yenisi yok.
2011’den beri aynı siyaset takip ediliyor.
Her yeni gelişmeye göre yeni tavırlar alınıyor, fakat siyasetin ana çizgisi değişmiyor.
Numan Kurtulmuş’un “başından beri” beğenmediği siyaset, başını Erdoğan’ın çektiği ve halen cari olan siyasetin ta kendisi.
Eleştiri hakkı elbette var ve ben de zaten ‘Buyursun, eleştirsin. Eleştirisi neyse açıkça söylesin’ diyorum; ‘Laf çakıp geçmesin!’
Laf çakıp geçtiği için Suriye siyaseti konusunda ciddi ve verimli bir tartışmaya yol açmıyor, sadece “Başımıza ne geldiyse Davutoğlu’nun dış politikası yüzünden geldi’’ tezviratına hizmet ediyor. (Star yazarı Ahmet Taşgetiren, dünkü harikulade yazısında buna dikkat çekti. Numan Kurtulmuş’un sözlerinin müzmin Davutoğlu muarızlarını nasıl sevindirdiğini anlattı. “Suriye politikasının neresi yanlıştı?” başlıklı o yazıyı -henüz okumadıysanız şayet- okumanızı tavsiye ederim.)
İsteyen, bu tezviratı da ciddiye alabilir tabii.
Davutoğlu’nu Türkiye’yi yalnızlaştırmakla suçlayan, sonra da ‘Dost ülke olarak bize Rusya yeter’ algısını yaymaya çalışan zevatın ilginç mantığına iltifat etmek de serbest.
Zekânıza yakıştırıyorsanız, buyurun!
***
Yeri gelmişken:
Davutoğlu, dış siyasetimiz üzerindeki Batı tekelinin kırılmasına, dış siyasetimizin Asya’dan Afrika’ya ve Balkanlar’dan Güney Amerika’ya kadar yeni sahalara açılarak çeşitlenmesine ön ayak oldu… Bir denge unsuru olarak Rusya’yla iyi ilişkileri geliştirmeye büyük önem verirken beri tarafta Batı’yla iyi ilişkileri mümkün mertebe korumaya da özen gösterdi… Türkiye’nin manevra sahasını olabildiğince genişletmek için gayret sarf etti ve bu yolda önemli başarılara imza attı… Süreçte karşılaştığımız hiçbir problem, bu başarıların gerçekliğini ortadan kaldırmaz.
Beğenmeyen daha iyisini yapar veya teklif eder.