‘1000’de 1 Gece Diyalogları’ adlı tiyatro oyunuyla seyirci karşısına çıkan Hakan Meriçliler, son iki yıldır bilinçli olarak dizide rol almadığını söyledi. Meriçliler “Seyirciler ‘Yalan Dünya’daki Çağatay Koçtuğ’u unutamıyorlar. Direnebildiğim kadar da direneceğim. Bi nevi protesto” diyor.
Karar gazetesine konuşan Meriçliler, ‘1000’de 1 Gece Diyalogları’ oyunuyla sahnede. Modern evlilik komedisi türündeki oyun kadın erkek ilişkilerindeki geleneksel anlayışla modern düşüncenin zıtlığına vurgu yapıyor. Begüm Kütük’le karşılıklı oynayan Meriçliler, oyunda Erdem karakteriyle geleneksel düşünceye sahip bir eş. Birol Güven’in yazıp Galip Erdal’ın yönettiği oyun Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu tarafından sahneleniyor. Çekimleri sırasında sekiz saat sandalyeye bağlı bekleyen Meriçliler’in yine başrol oynadığı ‘Arapsaçı’ isimli komedi filmi ise 30 Mart’ta vizyona girecek.
Karar gazetesinde yer alan Hakan Meriçliler söyleşisi şöyle:
‘1000’de 1 Gece Diyalogları’ ilişkilerdeki geleneksel anlayışla modern düşüncenin zıtlığına vurgu yapıyor. Teknolojinin ilişkileri de ele geçirdiğinden bahsediyor aslında. Siz oyunda geleneksel düşüncedesiniz. Rolünüzle ilgili neler söylersiniz?
Oyun başlamadan 10-15 dakika önce salondaki herkes cep telefonundaydı. Sahneye bir an bakan ve anı yaşayan neredeyse yoktu. Tabii ki teknolojinin hayatı kolaylaştıran etkilerinden faydalanalım ama bunun esiri olma durumu sıkıntılı. Ben üniversiteyi bitirdiğimde cep telefonu icat edildi. O nedenle iki süreci de çok iyi biliyorum. Eski iletişimlerin ve şu anki iletişimsizliğin farkında olan biriyim. İnsanlar cidden birbirinden uzak ve herkes çok mutsuz. Genç, orta yaşlı, yaşlı fark etmiyor herkes çok mutsuz ve bunun en büyük nedeni gerçek iletişimde olmamaları. Teknoloji bir sürü olanak sunarken götürdükleri de çok fazla.
Tiyatro da dizi ve sinemaya göre daha geleneksel. Tiyatro için de teknolojiden uzak benzetmesi yapabilir miyiz?
Zaman ve yıllar geçtikçe hayatın yalan ve yavanlığı konusunda daha da deneyim ediniyorsun. Kadın-erkek fark etmez herkesin ne kadar aldatıcı olduğunu görüyorum. Orası çok gerçek oluyor. Temiz kalmış. Naif bir çizgi. Her şey leş. Ama sadece bu ülkede değil. Sanırım dünyada da böyle. Teknoloji öyle bir yapılaşma sağladı ki bunun bedeli olarak büyük bir uzaklaşma verdi.
Begüm Kütük’le sahnede çok güzel bir enerji yakalamışsınız. Daha önce ‘Yalan Dünya’ ve ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’de rol arkadaşıydınız. Tiyatro deneyiminiz nasıldı?
Begüm zaten eski arkadaşım. Çok uyumlu biri. Tiyatro eğitimi almış değil ama pratik zekası sayesinde bu işe çok güzel uyum sağladı. Sahnede gerçekten karı-koca olduk. Partner işi çok zordur. Begüm çok kolaylaştırdı bu işi.
Dizi sektörü için ‘hormonlu yaratıklar yaratıyor’ demişsiniz. Enteresan bir benzetme olmuş. Bunu biraz açar mısınız?
Ekran oyunculuğu bir süre sonra oto kontrolünüzü yitirmeye sebep oluyor. Sektördeki yapımcıların çoğu bu algıyı kaybetmiş durumda. Şu an yayına girecek ama başarılı olmayacak birçok dizi sayabilirm. Bu anlamda bir akıl tutulması var. Oyuncuyu, yönetmeni, akışı, kadroyu, enerjiyi göremiyorlar. Birçok yapımcıyı ‘Sakın yapma, vazgeç’ diye uyarmama rağmen diziyi yaptı aynen dediğim gibi bitti. Ön görülememesini akıl tutulmasından başka bir şeyle açıklayamam.
Peki “Şu dizi kesin tutar” dediğiniz neler var?
Bunu sabitleyemeyiz. Şu dönem seyircinin ihtiyacı olan şey ilk olarak gülmek. Ancak şu an vizyonda olan komedi işleri değil çok daha doğaçlamalı. Skeç değil, çünkü skeç oyunculuğu öldürür. Anlık cevaplara tabii tuttuğu için insanı kısa vadeli bir espri anlayışıyla tatsızlaşır ve bir süre sonra sıradanlaştırır durumu. Daha doğaçlamalı ve kucaklayıcı olmalı komedi. Dramalarda da psikolojik işlerin tutabileceğini düşünüyorum. Çünkü insanların gerçekten yüzü gülmüyor. Günümüzde çok tercih edilen savaşlı diziler ve tarih dizileri daha fazla ileri gitmez. Bu işlerin yüzde 90’ı halka hitap etmiyor. Birkaç tane seyircinin seçtiği iyi işler var tabii. Yakalamış bir kere devam ediyor ancak dizi sektörü bana sorarsan ciddi bir yıkıma doğru gidiyor. Televiyonun hep insanların yararına kullanılmasını isteyen taraftaydım ama televizyon bir ticarethane olduğu için pek bu tarafına bakmıyorlar. Halbuki diziler bile faydaya dönüştürülebilir. Bunu içinde bulunduğumuz toplum da talep ediyor ve toplumun sessiz kalışı bir şeylere gebe olduğunu gösterir.
Çağatay Koçtuğ rolü sizin hayatınızda ne değiştirdi?
Bu adamı seyirci çok sevdi. Dolayısıyla beni de görmüş oldu. Daha önce ekranlarda görülmemiş bir karakter o. Türk seyircisinde iz bırakmak hem çok kolay hem de çok zor. Ben oynarım bittiğinde de biter diye düşünüyorum. Unutamıyorlar. Yaklaşık iki yıldır bilinçli olarak televizyonda iş yapmıyorum. Direnebildiğim kadar da direneceğim.
Bu bir protesto mu?
Bi nevi protesto. Gelen teklifleri beğenmedim. Nitekim 4-5 bölüm sürdüler. İnsanlar ‘Sizi çok özledik ne zaman göreceğiz?’ diyor ama görmek istedikleri Çağatay Koçtuğ enerjisinde bir şey. Seyircinin bunu talep etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ben bu karakterden önce akademik tiyatroyu seven ve daha dar kitlelerle seyirci teması olan biriydim. Fakat bundan sonra bir anda ülkenin her yerinde tanınan, gülümseten biri haline geldim. Biz idealist bakan oyunculardık para için değildi bu iş. Bir anda parayla tanıştırdılar bizi. Aslında kafam da çok karıştı. Ama benim tiyatro oyuncusu olduğumu bilmeleri de hoşuma gidiyor bir yandan.
Önümüzdeki projeleriniz neler?
Şu an Devlet Tiyatrosu için Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin destanı. hazırlanıyor.
Gösterime girecek ‘Arapsaçı’ filmindeki Orhan rolünüzden bahseder misiniz? Nasıl biri?
Yine bir oyuncu, loser ve kedisi var ama çok başka biri. İyi bir oyuncu kendinin de çok farkında. Ama aşkına esir olmuş. Filmde dizi oyuncusu. Dizide oynadığı partneriyle büyük bir aşk yaşıyor. Dizi bittiğinde kadın başkasına gidiyor. Adam her şeyi bırakmış. Parası kalmamış. İş bile beklemiyor kadını bekliyor aslında. Karşı komşusu aşık ona. Film hayatta sevdiğimiz şeylerin çok uzakta değil yakınımızda olduğunu da anlatıyor. Biz onu görmeyiz çok yakınımızdadır ama fark etmeyiz. Çok duygulu, canlı kanlı gerçek bir adam bu.
Sandalyede sekiz saat ağlı kalmışsınız. Çekim aşaması zor oldu mu?
Süper Loto’nun kendisine çıktığını ima eden röportaj veriyor Orhan. O sırada gerçek sahipleri bileti kaybediyor. Bunun eline geçtiğini düşünüyorlar. Evini basıyorlar ve sandalyeye bağlayıp ‘Ver biletini’ diyorlar. Çok zor geçti sandalyeye bağlı kalma süresi. Adam da ‘Bilet bende değil’ diyor. Dizide oynadığı ceketi kaybetmiş. Ve evi basan iki kişinin üzerinde görüyor ceketi. Ceket ayağına geliyor. Bu ceket filmdeki bütün insanların üstünden geçiyor. Bir ceket hikayesi ve bir mahalle komedisi.