17 Temmuz 2018 20:51
Onur Erem
15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından 21 Temmuz'da ilan edilen ve yedi defa üçer aylığına uzatılan olağanüstü hal (OHAL) iki yılın ardından kaldırılıyor.
Bu süreçte İstanbul, Ankara ve İzmir gibi Türkiye'nin batısındaki büyük şehirler, 1980'lerden sonra ilk defa OHAL'i yaşamış oldu. Peki 12 Eylül askeri darbesinden beri ilk defa ülke genelinde uygulanan iki yıllık OHAL'in bilançosu neler oldu? Yedi başlıkta inceledik.
Anayasa'nın 121 maddesine göre "Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir."
Bakanlar Kurulu, bu maddeden aldığı hakla OHAL boyunca, iki yılda toplam 36 KHK yayınlandı. Bu KHK'ların bazılarında on binlerce kişi işten çıkarılırken bazılarında ise evlilik programları yasaklandı, kış lastiğine dair düzenlemeler yapıldı.
16 Nisan 2017'deki Anayasa değişikliği referandumunun ardından bunlara parlamenter sistemi düzenleyen yasaları cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine uygun hale getirmek için çıkarılan uyum düzenlemeleri de eklendi.
KHK'larda yer alan düzenlemeler anayasaya uygunluk açısından da çokça tartışıldı. Muhalefet bu kararnamelerin bir kısmının Anayasa'ya aykırı olduğunu öne sürdü, CHP de iptal için Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvurdu.
AKP ise Anayasa'nın 148. maddesinde yazdığı üzere AYM'nin OHAL döneminde hazırlanan KHK'ları inceleyemeyeceği görüşünü savundu.
CHP ise Anayasa'nın 121. maddesinde yazdığı üzere KHK'ların "olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda" çıkarılması gerektiğini, OHAL'in gerekçesi olan Gülenci yapılanmayla mücadele ile alakası olmayan KHK'lar çıkarıldığını öne sürdü.
AYM 1992 yılında verdiği bir kararda "KHK'lar konu bakımından yalnızca olağanüstü hal durumunun gerektirdiği pratik önlemleri içermeleri gerekirken, yasa veya KHK değiştirmenin ve bunlara ekler yapmanın bir aracı olarak kullanılmışlardır" diyerek KHK'larla getirilen pek çok düzenlemeyi iptal etmişti.
2016'da ise CHP'nin başvurusunu değerlendiren AYM, KHK'ları inceleme yetkisi olmadığını açıkladı. Böylece hükümete Anayasa'yla çelişen KHK'lar çıkarma imkanı tanınırken, OHAL döneminde çıkan KHK'ların içeriğinin denetlenemeyeceği 10 yıllığına kesin karara bağlandı.
KHK'ların yargı denetimi dışında kalmasına hem ülke içinden hem de Avrupa'dan gelen tepkiler üzerine hükümet bir KHK ile OHAL Komisyonu kurulmasını kararlaştırdı.
Komisyon Anayasa'ya aykırı maddelere yönelik itirazları incelemese de kamuda işten çıkarılan kişilerin veya kapatılan kurumların başvurularını değerlendirmeye almaya başladı. Komisyon'un kararlarına itiraz için yargı yolu da açık.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu nedenle KHK'larla ilgili yapılan başvuruları reddetti ve önce iç hukuk yollarının tüketilmesi gerektiğini belirtti.
OHAL'in ilan edildiği 21 Temmuz 2016 tarihinde OHAL'de gözaltı sürelerine dair herhangi bir üst sınır bulunmuyordu. 12 Eylül darbesinden önce 15 gün olan azami gözaltı süresi darbenin ardından önce 30'a, sonra 90'a çıkarılmış, ilerleyen yıllarda 7'ye kadar düşürülmüştü.
2012 yılında yapılan bir yasal düzenleme sonucunda üst sınır tamamen kaldırılmasıyla OHAL döneminde gözaltına alınan kişileri sonsuza kadar gözaltında tutmak mümkün hale gelmişti.
23 Temmuz 2016'da çıkarılan bir KHK ile gözaltı süresi 30 gün olarak belirlendi. Ocak 2017'de ise 7+7 güne indirildi. Savcılara gözaltındaki kişilerin avukatlarıyla beş gün boyunca görüşmesini engelleme imkanı veren düzenlemede aynı tarihte kaldırıldı.
Temmuz 2016 sonrasında, darbe girişimiyle bağlantılı davalar nedeniyle on binlerce kişi tutuklandı, daha fazlası da gözaltına alındı. CHP, darbe girişiminin birinci yıldönümünde yayınladığı raporda 169 bin 13 kişi hakkında adli işlem yapıldığını açıkladı.
Raporda "Yürütülen soruşturmalar kapsamında hakkında işlem yapılan kişiler ya da yakınlarından en az 25 kişi canına kıydı. 4 kişi de intihar girişiminde bulundu. Bu olayların 8'i cezaevlerinde, gözaltında ya da gözaltına alınırken gerçekleşti" ifadeleri yer aldı.
Tutuklu sayısının 50 binden fazla olduğu belirtiliyor.
Fakat bu süreçte tutuklanan yalnızca darbe girişimine karışanlar veya Gülen yapılanmasına bağlı olmakla suçlananlar olmadı. Aynı zamanda aralarında gazeteciler, akademisyenler ve siyasetçiler gibi toplumun farklı kesimlerinden isimler de var.
2016'da tutuklanan dönemin HDP eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda HDP'li, tutuklanan siyasiler arasında en büyük grubu oluşturuyor.
HDP'nin ondan fazla milletvekili çeşitli dönemlerde tutuklanırken, çok sayıda belediye başkanı da demir parmaklıklar ardına gönderildi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) seçimden iki gün önce yayınladığı rapora göre 28 Nisan - 21 Haziran arasında 361 HDP'li gözaltına alındı.
CHP'den ise milletvekili Enis Berberoğlu tutuklandı. Ocak 2018'deki İçişleri Bakanlığı verilerine göre HDP'li 102 belediyeden 94'üne kayyum atandı.
Cezaevindeki gazeteci sayısında da Türkiye dünyada bir numaraya yükseldi. Bağımsız Gazetecilik Platformu'nun (P24) verilerine göre, şu anda cezaevinde 150'den fazla gazeteci ve basın çalışanı bulunuyor.
Çeşitli sivil toplum kuruluşlarından kişiler de Büyükada davası gibi davalar kapsamında dönem dönem tutuklandı. Bunlardan Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç halen tutuklu bulunuyor.
Türkiye'de özellikle OHAL ilanının ardından işkence ve kötü muamele olaylarında artış görüldüğü çeşitli uluslararası kuruluşlar tarafından da dile getirilmiş, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün bu doğrultuda eleştiriler içeren raporları hükümet tarafından sert bir dille yalanlanmıştı.
Uluslararası Af Örgütü, 2016'da yaptığı açıklamada Türkiye'de 15 Temmuz'daki darbe girişimi sonrası gözaltına alınanların bazılarının dövülüp işkenceye maruz kaldığı yolunda güvenilir kanıtlar olduğunu bildirdi.
Londra merkezli örgüt, polisin gözaltındaki bazı üst düzey askeri yetkililere cop ya da parmakla tecavüz ettiğini öne sürdü.
BBC Türkçe'ye konuşan Avukat Selcen Bayun, müvekkillerinin kendisine anlattığı bazı işkenceleri şöyle aktarmıştı:
"Müvekkillerin kızgın asfalta oturtulması, ayaklarının üstünün ve dizlerinin yanması, ters ve sıkı takılan kelepçe nedeniyle bileklerinin kesilmesi, kafalarının duvara vurulması sebebiyle başlarında yaralar oluşması, atılan tekmeler nedeniyle oluşan kaburga kırıkları veya çatlamaları veya aşırı şiddetli vurmalar, özellikle başa alınan darbeler nedeniyle kafatası kırıkları..."
Bayun bazı kötü muamele uygulamalarına bizzat tanık da olmuştu. Müvekkilinin kafasının duvara vurulduğunu, bir ifade sırasında bir kolluk kuvveti mensubunun bir başka müvekkilinin boğazına yapıştığını görmüştü.
Haziran 2018'de konuyla ilgili bir açıklama yayınlayan TİHV ve İHD, işkence iddialarına ilişkin şu verileri paylaştı:
"2017 yılında TİHV'e başvuran 616 kişiden 12'si yurt dışında, 564 kişi tek ya da çoklu mekanda işkenceye maruz kaldığını söylemiş. Bunların 272'si emniyet müdürlükleri, 55'si polis karakolu gibi resmi gözaltı merkezlerinde işkenceye maruz kaldığını beyan etmiştir. 2017'de başvuranların 226'sı açık alan ve gösteri sırasında, 70'nin ise ev ve işyerinde işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları belirtilmiştir. Resmi olmayan gözaltı yerlerinde uygulamaların vahim boyuta ulaştığı görülmektedir.
"İHD'ye yapılan başvurulan ve araştırımalar sonucunda 2017'de işkence gördüğün söyleyen 5 bin 268 kişi tespit edilmiştir. İHD'nin 30 Mayıs 2017 tarihinde açıkladığı verilere göre çoğu Ankara'da olmak üzere 11 zorla kaçırma ve kaybetme vakası yaşanmıştır. Bu kişilerden 4'ü daha sonra serbest bırakılmış, biri intihar etmiştir. 2018 yılında da bir zorla kaçırarak kaybetme vakası daha yaşanmıştır. Halen 8 kişinin akıbeti bilinmemektedir."
Artan tutuklamalar nedeniyle cezaevlerindeki nüfus da artmış, cezaevlerinde kapasitenin üzerinde kişinin kalması çeşitli şikayetlere yol açmıştı.
130 binden fazla kişi çıkarılan KHK'larla kamudaki görevlerinden ihraç edildi. İşverenlerin bu kişilere iş vermek istememesi nedeniyle ihraç edilenler özel sektörde de iş bulamadı.
Kamuda işe girmeden önce güvenlik taramasından geçme zorunluluğu getirilmesi, tıp mezunlarının bir kısmının yurtdışına gitme kararı almasına yol açtı.
Tıp mezunları devlette zorunlu hizmetlerini tamamlamadan özel sektörde de doktorluk yapamıyorlar. Bu kişilerden bazıları güvenlik soruşturmasından geçemedikleri için devletteki zorunlu hizmetlerini tamamlayamamaları nedeniyle mesleklerini diğer ülkelerde icra etmeyi tercih etti, bazıları da başka mesleklere yöneldi.
Özel sektörde de işlerini kaybeden çok sayıda kişi oldu. Ancak bununla ilgili kesin sayılara ulaşmak oldukça zor. İhraçlara karşı OHAL Komisyonu'na 108 bin 905 başvuru yapıldı.
22 Haziran 2018 itibariyle 21 bin 500 dosya incelenirken iade kararı verilen dosyaların sayısı bin 300'de kaldı.
Böylece toplam başvurular içinde iade kararı oranı yüzde 1,1'de, incelenen başvurular içindeki iade kararı oranı ise yüzde 6'da kaldı.
KHK'larla çok sayıda kurum ve kuruluş da kapatıldı.
Basın yayın alanında "terör örgütleriyle ilişkileri olduğu" iddiasıyla çok sayıda gazete, TV, ajans ve radyo kapatıldı.
Eğitim alanında özel okulların yanı sıra aralarında İstanbul Fatih Üniversitesi, İzmir Üniversitesi ve Bursa Orhangazi Üniversitesi'nin de bulunduğu çok sayıda üniversite KHK'larla kapatıldı.
Kapatılan kurumlar arasında sayıca en fazlası ise dernek ve vakıflardı. 1.748 vakıf ve dernek KHK'larla kapatıldı.
OHAL ilanıyla birlikte kamu görevlileri için yurt dışına çıkarken çalıştıkları kurumdan belge alma şartı getirildi.Bu şart Kasım 2017'de kaldırıldı.OHAL döneminde çok sayıda pasaporta da tahdit koyuldu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 7 Temmuz 2018'de yaptığı açıklamada 181 bin 500 kişinin pasaportuna koyulan tahditlerin kaldırılacağını açıkladı.
İdari kararlarla pasaportuna tahdit koyulan kişiler hiçbir şekilde pasaport alamıyor, karara da itiraz edemiyorlardı.
İdari tahdidin yanı sıra yargı kararlarıyla da çok sayıda kişinin yurtdışına çıkışı yasaklandı.
OHAL döneminde bir referandum bir de cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinin bir arada yapıldığı genel seçim düzenlendi.
İki sandığın da OHAL altında kurulması çeşitli ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından eleştirildi.
CHP Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı'nın 16 Nisan 2017'deki referandumdan bir ay önce yayınladığı rapora göre "Hayır" kampanyası yürüten 115 kişi gözaltına alındı. Sendikacı, siyasetçi, sivil vatandaşların çeşitli sınırlamalar ve engellemeler ile karşılaştığı 107 vaka yaşandı.
BBC Türkçe'ye konuşan AKP Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya "Referandumda serbest tartışmayı, diyalogu ve diyalektiği, engelleyecek veya sınırlayacak bir örnek yok. Olamaz da" diyerek OHAL koşullarının referandumu etkilemediğini savunmuştu.
Referandumun sonucunda cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş kabul edildi. Ancak YSK'nın seçim sürerken yayınladığı mühürsüz oyların geçerli sayılması kararı referandum sonuçlarının uzun süre tartışılmasına yol açtı.
Avrupa Konseyi'nin anayasal konulardaki danışma organı olan Venedik Komisyonu ise Türkiye'de siyasi özgürlüklerin yoğun bir biçimde sınırlandırılmış olduğunu söyleyerek referandumun OHAL kalkana kadar ertelenmesini talep etmiş, Türkiye bu talebi kabul etmemişti.
Benzer eleştiriler 24 Haziran 2018'deki seçimler öncesinde de getirildi. AB ve ABD'den seçimin OHAL koşullarında yapılacak olmasına dair endişe açıklamaları geldi.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği'nin seçimden iki gün önce yayınladığı rapora göre 28 Nisan - 21 Haziran arasında muhalefet partilerinin standlarına çok sayıda saldırı gerçekleşti.
24 Haziran'daki cumhurbaşkanlığı seçimini Tayyip Erdoğan kazandı. AKP ve MHP'den oluşan Cumhur İttifakı ise TBMM'de çoğunluğu elde etti. Yeni sistemin ilk cumhurbaşkanı olan Erdoğan, OHAL'in 19 Temmuz 2018'de kaldırılmasına karar verdi.
© Tüm hakları saklıdır.