Kültür-Sanat

"İstanbul, istikrarsız ve otoriter bir siyasi arka plana rağmen çağdaş sanat için bir merkez haline geldi"

29 Eylül 2019 10:53

Financial Times gazetesinin How To Spend It eki, İstanbul'un kültür sanat etkinliklerini kaleme alan bir makaleye yer verdi. İstanbul'da çağdaş sanata destek veren Koç, Sabancı, Eczacıbaşı ailelerinin anlatıldığı "İstanbul nasıl çağdaş sanatın etkin gücü haline geldi?" başlıklı yazıda "İstikrarsız ve otoriter bir siyasi arkaplana rağmen bu şehir, hayırseverlerin çabaları, girişimci galeriler ve yılmayan sanatçılar sayesinde çağdaş sanat için belirgin bir merkez haline geldi" ifadeleri yer aldı. 

Emma Crichton-Miller imzalı yazıda İstanbul'un bu sonbahar gerçekleşen kültür sanat etkinliklerine geniş yer verildi. Contemporary İstanbul'dan İstanbul Bienali'ne yeni Arter binasından Sakıp Sabancı Müzesi'ne çağdaş sanatla ilgilenenlerin İstanbul'da aradıklarını bulabilecekleri anlatılan yazıda Koç, Sabancı, Eczacıbaşı gibi ailelerin 'sansür tehlikesine' rağmen sanatçılara desteğini sürdürdüğü aktarıldı. Hükümet politikalarının gazeteciliğe darbe vurduğunu yazan Crichton-Miller sanat dünyasının hasar görse de gazetecilik kadar etkilenmeme sebebini şöyle açıkladı: "Bunun büyük bir sebebi hayırsever güçlü ailelerin İstanbul’da yarattığı sanat atmosferi" 

"İstanbul nasıl çağdaş sanatın etkin gücü haline geldi?"  başlıklı yazı şöyle: 

"Mayıs ayında Türk Hava Yolları’nın İstanbul Havalimanı’nda bulunan CIP lounge yeni bir girişime imza attı. Önde gelen Türk sanatçıların Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi İstanbul Modern’den kiralanan eserlerinden bir seçki, uluslararası yolculara sunuldu. 16 sanatçının 38 eserinden oluşan sergide 20. Yüzyılın ünlü soyut ressamlarından Fahrelnissa Zeid ve oğlu Nejat Melih Devrim’in eserleri de yer alıyor. Bu, Renzo Piano tarafından tasarlanan yeni yerini bekleyen İstanbul Modern için güçlü bir hamle oldu.

Yüzyılın başından beri istikrarsız ve otoriter bir siyasi arkaplana rağmen bu şehir, hayırseverlerin çabaları, girişimci galeriler ve yılmayan sanatçılar sayesinde çağdaş sanat için belirgin bir merkez haline geldi ve bu sonbahar tüm çabaların meyveleri gözler önünde.

Bu ayın başında Contemporary İstanbul sanat sergisi; İstanbul Bienali (10 Kasım’a kadar devam edecek) tam gaz başladı. Şehir sanatseverler ve şehrin tarihi alanlarında merak uyandırıcı sergilerle çalkalanıyor. Bu sırada, Vehbi Koç Vakfı da İngiliz Grimshaw Architects tasarımı yeni binasını açtı. ‘Arter’, Türkiye’nin en büyük çağdaş sanat müzesi oldu. 5 kat galeri, heykel terası, kütüphane, performans sanatları alanı, koruma laboratuarı bir sanat kitabevi ve kafe ile Arter, kurucularının İstanbul’u yalnız Türkiye’nin değil, çağdaş sanat merkezi yapma amacına ışık tutuyor. Şu anda Arter’de dünya sahnesinde adı son 10 yılda sıkça duyulan Türk modern sanatçılardan kavramsal sanatçı Sarkis’in çalışmaları bulunuyor. Sarkis’in ufuk açan, tarih ve siyasete dair kişisel anılarını bir araya getiren enstelasyonu ‘Çaylak Sokak’ın yanı sıra uluslararası sınırları zorlayan pek çok Türk sanatçının eserleri de Arter’de sergileniyor. Bunlarına arasında esprili enstelasyonu ‘Intervals’ 2013’te Londra’da sergilenen heykeltraş ve enstalasyon sanatçısı Ayşe Erkmen ve bir başka enstelasyon sanatçısı Hale Tenger bulunuyor.

Vehbi Koç Vakfı, 1969 yılında Koç ailesi tarafından kuruldu. Koç ailesi Türkiye’nin ilk özel müzesi olan Sadberk Hanım Müzesi’ni 1980’de kurdu ve o günden bugüne pek çok kültür, eğitim, ve sağlık projesine destek verdi. Vakıf, kendisi de bir koleksiyoncu olan Ömer Koç yönetiminde 2007 yılında çağdaş sanata destek vermeye başladı. Vakıf o zamandan beri çağdaş sanat koleksiyonunu arttırdı ve 1960 sonrası kavramsal eserlere yer verdi. 2010’da açılan Arter ile birlikte Türk ve uluslararası sanatçılara ilk sergileri için şans verildi. Bunlar arasında kavramsal heykeltraş Deniz Gül, Fatma Bucak, Aslı Çavuşoğlu yer alıyor.

İstanbul’un kültür hayatını şekillendirmede etkili bir başka aile de Sabancı’lar. 2002’de halka açılan Sakıp Sabancı Müzesi, Boğaz’da 1920’lerden kalma bir binada bulunuyor. Müzenin çağdaş açısı 2002 ve 2005 yılları arasında genişledi. Müzede önde gelen uluslararası çağdaş sanatçıların sergilerinin yanısıra Avrupa modernizmi, antik sanat ve Türkiye’nin modern hareketini içeren akademik sergiler de yer aldı. Müzede Sophie Calle, Anish Kapoor ve Ai Weiwei gibi uluslararası yıldız sanatçıların eserleri de yer aldı. Bu bahar müzede Türk izlenimci ressam Hüseyin Avni Lifij’in büyük bir retrospektifi olacak.

Ve bir de 1973’te İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nı (İKSV) kuran Eczacıbaşı ailesi var. İKSV, İstanbul Bienali’nin yanısıra müzik, caz, sinema ve tiyatro festivallerini düzenliyor. Bülent Eczacıbaşı kendileri, Koç’lar, Sabancı’lar gibi ailelerin çalışmalarını şöyle anlatıyor: “1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından devletin büyük ölçekli endüstriyi destekleyecek parası yoktu. Girişimciler ve büyük ölçekli operasyonları yürütme deneyimine sahip insanlar yoktu. Babam ve arkadaşlarının tutumu, “Eğer altyapı yoksa, endüstri yoksa bunu inşa edeceğiz oldu. Bir ülkenin kalkınmasının çok yönlü bir iş olduğuna inandılar. Kalkınmanın sanatta, bilimde, eğitimde, sporda gelişmede yattığına inandılar, fakat bir ülke fakirse bunu kim yapacaktı? Toplumun liderleri olarak bunun kendi sorumluluklarında olduğunu düşündüler”  Babası Nejat Eczacıbaşı’nın 1950’lerden beri topladığı Türk sanat koleksiyonunun yanısıra genişleyen aile seramik işi İstanbul Modern’in kuruluş koleksiyonlarından biri haline geldi. Müze Renzo Piano tasarımı yeni yerini beklerken şehrin kültürel ve sanatsal bölgesi Beyoğlu’ndan 19. Yüzyıl Fransız Birliği binasında bulunuyor. Bu sonbahar, İstanbul’un meşhur foto muhabiri Ara Güler’in fotoğrafları sergileniyor.

Vehbi Koç Vakfı’yla ve başka özel kuruluşlarla birlikte çalışan İKSV 1987’de başladığında 10 bin olan ziyaretçi sayısını bambaşka bir noktaya taşıdı. Berlin’den Elmgreen ve Dragset’in küratörlüğünde gerçekleştirilen 2017 Bienali’nin teması ‘İyi Bir Komşu’ydu. Bu yılın teması ise Pasifik Okyanusu’nda bulunan 7 milyon tonluk plastik yığınına dikkati çeken  ‘Yedinci Kıta’. Fransız eleştirmen ve küratör Nicolas Bourriad tarafından görülen Bienal’in büyük isimlerin dikkatini çekmesi bir başarı göstergesi.

Bu yılın etkileyici listesinde, Amerikan romancı James Baldwin’den etkilenen sanatçı Glenn Ligon’un işleri yer alıyor. İngiliz sanatçı Monster Chetwynd şehrin kalbinde ‘The Gorgon Playground’ isimli kalıcı bir heykel ve dört geçici heykel yaptı. İstanbullu Güçlü Öztekin ve Güneş Terkol da ana Bienal mekanı Antrepo 5’te eğlenceli bir alan yarattı.

Bienal Direktörü Bige Örer, “İstanbul Bienali son 10 yılın en etkileyici ve deneyimsel uluslararası sanat sergilerinden biri haline geldi” dedi. Örer bunun sebeplerinin de İstanbul’daki sanatsal seslerin çeşitliliği ve sanat dünyasının zor zamanlardaki birlik duygusu olduğunu söyledi.

İstanbul’da sansür tehlikesi güçlü bir şekilde devam ediyor. Erdoğan yönetimi altında gazeteciliğe sert bir darbe vurulmuşken sanat dünyası hasarsız olmasa da ağır darbeden biraz olsun kurtuldu. Bunun büyük bir sebebi hayırsever güçlü ailelerin İstanbul’da yarattığı sanat atmosferi. Görsel sanatların birçoğu özel desteklerle yürütülürken Bienal gibi sergiler ve etkinlikler devlet müdahalesine büyük oranda uğramıyor. Hükümet son yıllarda Koç ailesini rekor miktarda vergi cezaları ve iptal edilen devlet ihaleleriyle karşı karşıya bıraktı. Koç ailesinin reddettiği bir iddiaya göre hükümet Arter’in açılışını ertelemek için bürokratik zorluklar çıkardı. Fakat İstanbul’un diğer zengin aileleri gibi Koç’lar Türk sanatçılara destek olmaya devam etti. Yerel bir yorumcunun bana söylediğine göre “Bu aileler politik türbülansa karşı güçlü duruyor. Kendi işlerini yapıyorlar ama aslında hep beraber çalışıyorlar”

Bu güçlü aile bağlarının dışında aynı zamanda etkili bir özel koleksiyoncu, galerici ve kâr odağı gütmeyen sanat kuruluşu da var. Contemporary İstanbul’un 2017 direktörü Kamlar Maleki “İstanbul’da yaşları 30 ile 50 arasında sanat alabilecek hevese ve kapasiteye sahip bin kişi olduğunu düşünüyorum. Buradaki mesele onlara alma olacağı tanımak” dedi. Maleki sözlerine şöyle devam etti: “Pek çok yeni galeri açıldı, sanatçılar filizlenmeye başladı ve insanlar İstanbul’a uluslararası bir merkez olarak bakmaya başladı”

İstanbul’da ve Berlin’de sanat galerileri olan Moiz Zilberman ise “Özellikle genç insanlar tarafından artan bir ilgi var. Bienallere ve sanat etkinliklerine katılım sürekli artıyor” derken Londra ve İstanbul’da galerileri olan Pi Artworks direktörü Jade Yeşim TUranlı da “Gençlerin ilgisi çok güçlü. Türk ilgililerin olayı şu; birçok kriz gördük fakat hızlıca adapte oldular” Turanlı İstanbul’da ilk galerisini 1998’de açtığını ve o zamanlar pek çok sanatçının eserlerini takas ederek hayatta kaldığını söyledi. Turanlı, 2004’te İstanbul Modern’in açılışının büyük bir adım olduğunu ve bugün önde gelen sanatçılarının oldukça başarılı olduğunu söyledi.

Aynı zamanda bu yıl Contemporary İstanbul’un sanat direktörü Anissa Touati ağı genişletmek için çalıştı ve Avrupa, Latin Amerika, ABD ve Orta Doğu ülkelerinde genç sanatçı ve koleksiyoncu eserlerini topladı. Marseille’de yer alan Art-O-Rama ile galeri değişimi planladı. Kendisi de bir Fransız olan Touati yerel sanatçılarla İstanbul’u doğu ve batı arasında bir köprü yapmak için işbirliği yapıyor. Touati, ziyaretçileri İstanbul’a çekenin; insan tecrübelerinin en karanlık ve sübliminal yanlarının yaratıcılık ve güce dönüşebiliceğini görmek ve sanatla ilgilenenlerin çağdaş sanattaki küresel gelişmeleri Türkiye’den takip edebilecek olması olduğunu düşünüyor.