Kültür-Sanat

"İnsanlık trajedisinin simgesi Metin Altıok'un ödülüne layık olamak gurur verici"

Salih Bolat: “Bazıları Metin Altıok için, ‘acının şairi’ derler. Bana kalırsa Metin Altıok acının ta kendisidir” diyor.

16 Kasım 2015 17:37

Sivas katliamının acı kayıplarından şair Metin Altıok adına verilen Şiir Ödülü’nün ‘Atların Uykusu’ adlı kitabıyla bu yılki sahibi olan Salih Bolat “Bazıları Metin Altıok için, ‘acının şairi’ derler. Bana kalırsa Metin Altıok acının ta kendisidir” diye konuştu.

Birgün gazetesinden Berken Döner'e konuşan Bolat "İçinde yaşadığımız şu günler, insanca yaşamak, yurttaş olarak yaşamak, özgürce yaşamak gibi çağdaş yaşama biçimlerinin siyasal iktidar tarafından giderek karanlık bir alana çekildiği,bir talep olarak daha güçlü bir biçimde ısrar edilmesi gereken günlerdir" dedi.

Berken Döner'in Salih Bolat'la yaptığı söyleşi şöyle:

‘Atların Uykusu’ kitabınızla 2015 Metin Altıok Şiir Ödülü’ne değer görüldünüz. Neler hissettiniz?

Onur duydum. Çünkü Metin Altıok, hem şiir tarihimizde, hem toplumsal tarihimizde bir vicdanın, bir hesaplaşmanın, bir insanlık trajedisinin simgesidir. Bu ödülü almakla, bu simgenin daha da vurgulanmasına katkıda bulunduğumu hissediyorum.

2007’de ‘Kanıt’ kitabınızla Behçet Aysan Şiir Ödülü’ne değer görülmüştünüz…

Tarihin affetmeyeceği bir katliama kurban giden bu arkadaşlarım, çok sevdikleri halklarının şehvet çığlıklarıyla ateşe verildiler. Ahmet Erhan, “Sivas’tan sonra şiir yazılmaz” demişti. Ben yazmakla iyi mi yaptım bilmiyorum…

Seçici Kurul ödül gerekçesinde özetle “Doğayı ve dünyayı dinleyerek biriktirdiği şiirini, Türk şiirinin büyük ve derin akışına katarak uzun soluklu bir şiire dönüştürmesini bildi.” ifadeleriyle açıkladı. Türk şiiri konusunda neler söylersiniz?

İnsanın ömrünü harcadığı bir şey hakkında, o konuda yetkin kişilerden böyle objektif ve yüceltici değerlendirmeler duyması, elbette yüreklendirici. Şiir toplumumuzun geleneksel estetik ifade biçimidir diyebilirim. Ta sözlü dönemin derinliklerine kadar uzanır. Yazılı kültür etkinliği olarak da kısa sürede çok gelişmiş bir şiirimiz olduğunu öne sürebilirim. Cumhuriyetin başlarından bu yana, düşünebiliyor musunuz, bir yığın şiir deneyimi yaşamışız: “Garip Şiiri” akımı, tek başına bir okul olarak “Nazım Hikmet” şiiri, “İkinci Yeni” dediğimiz sürrealist şiir, “Kırk Kuşağı toplumcu” şiiri vb. Belki bu deneyimlere, benim de içinde sayıldığım “Seksen Kuşağı” şiirini de koyabiliriz. Türkçe’nin dünya dilleri arasındaki yerinin görünmez oluşu, şiirimizin de görünmez olmasına neden oluyor.

Metin Altıok’un şiiri konusunda ne düşünüyorsunuz?


Bazıları Metin Altıok için, “acının şairi” derler. Bana kalırsa Metin Altıok acının ta kendisidir. Yalnızlığın, bireyin derin toplumsal çelişkilerin ortasında örselenmesinin, olmakta olanı görmenin ve duymanın, dünyayı dönüştürme ve hayatı değiştirme isteği karşısındaki çaresizliğin toplamından oluşan acının…

Şiir, hüzünlerin, özlemlerin dile getirildiği bir dil mi?

Şiir bir dil etkinliğidir. Dilin, bir mimari uyum bağlamında, estetize edilmiş bir matematik bağlamında biçimlendirilmesi işidir. Bunu, usu dışlayarak yapamazsınız. Şiir bilinçli rastlantısallıktır. Gerçekliğin sınırlarını bozar. Aydınlıkta duran gerçekliği karanlığa çeker ve onu, şimşek aydınlığında görülebilen bir özellik kazandırarak, yeniden kurar. Şiir duygudan çok, duyarlılık işidir. Duygunun onarılmış, eğitilmiş, geliştirilmiş, bilinçle yönetilmiş düzeyi olan duyarlılıkla…

İçinde yaşadığımız şu günlerde, şiir size göre nerede duruyor ya da durmalı?

İçinde yaşadığımız şu günler, insanca yaşamak, yurttaş olarak yaşamak, özgürce yaşamak gibi çağdaş yaşama biçimlerinin siyasal iktidar tarafından giderek karanlık bir alana çekildiği,bir talep olarak daha güçlü bir biçimde ısrar edilmesi gereken günlerdir. Muhalefet kanalları tıkandığı için, özellikle şiir, tiyatro müzik, karikatür gibi sanatların işlevleri büyük önem kazanmıştır. Dünya sanat ve siyaset tarihine bakarsanız, faşist iktidarların egemen olduğu dönemlerde, sanatın, özellikle şiirin metaforik dilinin devreye girdiğini görürsünüz. Böyle zamanlarda “ışığı alnında ilk duyan” birey olarak sanatçı ya da şair, yaşanan toplumsal ve bireysel varoluş mücadelesinin tam ortasında durmalıdır. Gerçek bir şair de öyledir zaten.

***

Sanat insanı özgürleştirir

Bir sanat yapıtını ya da bir şeyi çok beğendiğimizde, “şiir gibi” deriz. Şiir ile diğer sanatların ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz?
Sanat yapma süreci, sanatçının kendini en mutlu hissettiği zamanlardır. Şiir, gerçekliği karanlığa çeker, gerçekliğin sınırlarını bozar ve yeni bir gerçeklik kurar, demiştim. Bunun nedeni, bizden önce ve bizim dışımızda belirlenmiş olan verili gerçekliği yeniden ve kendimize özgü bir biçimde yaratmaktır. Böylece şiir onu yazana ve okuyana özgürlük duygusu, itiraz duygusu verir. Şair bu duyguyu şiir yazarken, okur da şiiri okuyup yeniden üretirken yaşar. Zaten sanatların ortak varlık nedeni, insanı kuşatan verili gerçekliği yıkarak, onu özgürleştirmek değil midir? İşte, şiirin bunu en dolaysız yoldan, yani dil ile yapması, diğer sanatlar gibi kütle, hareket, ses ya da plastik malzeme aracılığıyla yapmıyor olması, genellikle şiirin basite indirgenme yanılsamasına yol açmaktadır. Oysa sanat her şeyden önce gerçekliği kavrama ve estetize etme biçimidir...

İlgili Haberler