Çetin Altan*
İnsanlığın bitmeyen konuları var, aşk gibi, para gibi, siyaset gibi...
Ama galiba en bitmeyeni, hayatın başındakilerle sonundakiler arasındaki küçümsemeler ve kuşak çatışmaları...
Genç için yaşlı, “ahı gitmiş vahı kalmış bir moruk”, yaşlı için genç “aklı kafasından bir karış havada bir zibidi...”
Gerçeğini ararsanız her iki zıt değerlendirmenin dışında kalmış olanlar ilginçtir aslında...
Örneğin Goya’nın “zibidi” sayılacak yaşta yaptıklarıyla, “moruk” sayılacak yaşta yaptıkları aynı değerdedir.
Rodin için de öyle, Dostoyevski için de öyle, Hugo için de öyle, Einstein için de öyle, Russell için de öyle...
Sanat ve bilimde yaş faktörü sadece biyolojiktir. Beyinsel bir farklılaşma yaratmaz, ister on altısında olsun, ister seksen altısında.
***
Kuşaklar arasındaki çatışma daha çok yönetim ve egemenlik konularında çıkıyor ortaya...
Genç, kendi yaşamının engellenmemesini ister, yaşlıysa kendi sözünün dinlenmesini...
Kimsenin kendi çabası sonucu olmayan bir yaş faktörünün, kişi tarafından kendi üstünlüğü için bir koz olarak kullanılmak istenmesi, başka tür değerlerden yoksunluğun sonucudur çokçası...
İster genç olsun ister yaşlı; insanlarda “analitik düşünceden” kopukluk oranı, yani dangalaklık oranı, her yaş kuşağı için aynıdır.
Kör değneğini beller gibi bir iddiaya saplanıp, o iddianın “eksi ve artısını” kapsamlı bir düşünce sistematiği içine oturtmadan boyuna aynı klişeyi tekrarlayanlara her yaşta rastlanır, bilmez misiniz?
***
Örneğin bizde gençler de, yaşlılar da “atalarımızın kahraman olduğunu” söyler dururlar.
Peki İspanyolların, yahut İsveçlilerin, yahut Japonların ataları bizimkilerden daha mı az kahramandılar?
Bir kısmı hiç bilmedikleri denizlerde dolanır, bir kısmı da feodal kavgalarda akıl almaz bahadırlıklar gösterirlerdi...
Her toplumun atası aynı ölçüde kahramansa, bizimkileri ön plana çıkarmanın anlamı nedir?
Gerektiğinde ölümü göze alacak yiğitlikte bir güç oluşturmak tabii...
Oysa ultra modern silahlar üreterek, onları kullanabilecek kapasitede kadrolara sahip olmak, çok daha büyük üstünlükler sağlar ülkelere...
İşte ataları kahraman Araplar ve işte korkak Yahudilerin İsrail’i...
Böyle değişik ve çok daha gerçekçi bir değerlendirmede, yaşın on sekiz olsa ne yazar, altmış sekiz olsa ne yazar? Bu tür bir sorunu kavrayabilenler ve kavrayamayanlar vardır sadece...
Kıyısı beş santimetre olan bir karenin herhangi bir köşesini merkez olarak alır da yarı çapı beş cm. olan bir daire çizerseniz, karenin daire dışında kalan bölümünün yüzölçümünü nasıl bulursunuz?
Böyle basit bir problemin çözümünde kuşak kavgası olur mu?
O nedenle de “genç” diye kimseyi küçümsemeyin, “yaşlı” diye de kimseyi büyütmeyin gözünüzde...
Dangalak mı değil mi, sorun orada...
Yüklendiği işin üstesinden gelebilen bir enerji ve özende mi; yoksa bin dereden su getirip kaytaran ve ipe un seren bir sünepelikte mi?
***
Kuşak kavgaları daha uzun yüzyıllar süreceğe benzer. Beyinselliğin yaş farkı gözetmeden paylaşımı, egemenlik tekelinin ilkelliğine ağır basıncaya dek...
Günümüzde de gençlere, yahut ihtiyarlara kızmanın nedeni, her iki tarafta da insancıl kanalların tıkanıklığı...
İhtiyarlara kızarak hayata başlayanlar, gençlere kızarak bitiriyorlar onu...
*Bu yazı Millliyet gazetesinde yayımlanmıştır