Politika

Hüseyin Gülerce: Tek hatam 25 Aralık'ın ertesi günü Zaman'dan ayrılmamak, 3 ay daha bünyede görünmem

"Hipnozun gücünü tahmin edemedim, bütün kabahatim bu"

17 Aralık 2015 12:51

17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrası sözcüsü olarak anıldığı Gülen cemaati ile bağlarını koparan, yakın zamanda da hükümete yakın Star gazetesinde yazmaya başlayan Hüseyin Gülerce, "Ben, içinde 30 yıldan fazla kalmama rağmen, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda 15 yıl Mütevelli Heyet Başkanlığı, Zaman gazetesinde 5 yıl genel müdürlük ve yayın yönetmenliği görevlerine kadar gelmeme rataban, ğmen, vicdanımın sesini dinleyerek 7 Şubat 2012’de tavır koydum. 25 Aralık’tan sonra da safımı belli ederek bu yapının karşısına dikildim" dedi. "Tek hatam, 25 Aralık’ın ertesi günü Zaman’dan ayrılmamam, üç ay daha bünyede görünmem oldu" diyen Gülerce, "O da “acaba tabandaki büyük kitle için bir mihenk taşı olabilir miyim?” gibi safiyane bir niyete dayanıyordu. Hipnozun gücünü tahmin edemedim. Bütün kabahatim bu" ifadesini kullandı.

Gülerce'nin Star'da "Darbe, Gülen ABD’ye gidince başladı" başlığıyla yayımlanan (17 Aralık 2015) yazısı şöyle:

Aradan iki yıl geçtikten sonra 17 Aralık 2013’te başlayan süreci daha net görebiliyoruz. Kanaatimce üç ana değerlendirme yapılabilir.

Birincisi, Fethullah Gülen’in lideri olduğu iddia olunan Legal Görünümlü İllegal bir Yapı’nın, hazırlıkları uzun yıllara dayalı bir darbe girişiminde bulunmasıdır. Erdoğan’a, seçilmiş hükümete ve siyasi istikrara yönelik bu darbe girişimi, bir hafta sonraki 25 Aralık cinnetiyle doğrudan Başbakan Erdoğan’ın şahsını hedef almıştır.

Yolsuzluk ve rüşvet kılıfı geçirilse de 17/25 Aralık süreci bir darbe girişimidir. Çünkü Gülen bağlıları, özellikle Gülen medyası geçmiş yıllarda, yolsuzluk ve rüşvetleri hiç mesele yapmadı. AK Parti öncesi koalisyon döneminde, ondan önce 28 Şubat sürecinde yolsuzluklar ayyuka çıktığında, medya patronları katakulli ile banka sahibi olduklarında, devlet bankalarının içi batık krediler ile boşaltıldığında ne Fethullah Gülen, ne de kontrol ettiği gazete ve televizyonlar, bunları hiç dert etmediler. Konuşmadılar, yazmadılar. Ne olduysa Gülen ABD’ye gidip Pensilvanya’ya yerleştikten, Türkiye’de AK Parti iktidara geldikten sonra oldu. Birden Gülen, 17 ve 25 Aralık’ta Türkiye’nin en önemli meselesinin yolsuzluk ve rüşvet olduğuna, Erdoğan’ın Oslo süreci de dâhil ülkeye ihanet ettiğine karar verdi.

17/25 Aralık, siyasete, sivil iradeye, Türkiye’nin geleceğine ve millete karşı kurulmuş açık bir kumpas, kirli bir tezgâhtır. Yeni Türkiye’ye yönelik suikasttır. Uluslararası bir operasyondur ve Gülen cemaati bu operasyonda taşeron olarak kullanılmıştır. Devlete paralel olarak 25-30 yıl öncesinden çok gizli olarak kurulan otonom yapı, uyuyan ajanların harekete geçmesi gibi devreye girmiş, AK Parti’yi hiç beklemedikleri, ummadıkları şekilde hedef almıştır.

Yurt içindeki ve yurt dışındaki malum medya ve sermaye çevrelerine bakıldığında, geçmişte asla bir araya gelemeyenlerin AK Parti hükümetine, Erdoğan’a karşı ittifak ettiklerini gördük. CHP de selden kütük kapmaya kalktı. Somut hedef belliydi: 7 Şubat MİT krizi ve Gezi olayları ile başlatılan operasyon, 17/25 Aralık süreciyle büyütülecek, Erdoğan yıpratılacak, 30 Mart 2014 seçimlerinde AK Parti’den Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlıkları alınacak ve AK Parti’nin oylarının yüzde 30’un altına inmesi sağlanacak... Yaralı ve yıpranmış AK Parti, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ı aday gösteremeyecek hale gelecekti. Bunun arkasından Türkiye’de siyaset ve yönetim yeniden dizayn edilecek, eski Türkiye’ye dönülecekti...

İkinci değerlendirmem, Başbakan Erdoğan, 17/25 Aralık sürecinde maalesef yalnız bırakılmış, en yakın çevresinden beklediği desteği görememiştir. Erdoğan’ın en güvendiği insanlar, bu darbe sürecinde dostluk tutukluğu yapmışlardır. Buna rağmen Erdoğan, Gülen’in niyetlerini, amaçlarını, hazırlıklarını doğru okumuş, liderliği ile bu darbe girişimini bertaraf etmiştir. Türkiye bugün istikrar içinde önünü görebiliyorsa, 7 Haziran’dan sonraki fetret dönemini, 1 Kasım seçim zaferine dönüştüren Erdoğan’ın liderliği sayesindedir.

Üçüncü değerlendirmem, Erdoğan’a ve AK Parti’ye karşı darbeye teşebbüs eden Paralel Devlet yapılanması perişan olmuştur. Gülen ve bağlılarının itibarı sıfırlanmış, “biz bu işlerin içinde yokuz” diyen Gülen’in en yakınları, yurt dışına kaçmışlardır. Bu yapı hakkında peşpeşe açılan soruşturmalar, hazırlanan iddianameler, başlayan yargı süreci, Hizmet hareketi diye bilinen masum ve insancıl bir hareketin nelere alet olduğunu, Gülenistlerin neler yapabileceğini gösterecektir.

Ben, içinde 30 yıldan fazla kalmama rağmen, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda 15 yıl Mütevelli Heyet Başkanlığı, Zaman gazetesinde 5 yıl genel müdürlük ve yayın yönetmenliği görevlerine kadar gelmeme rağmen, vicdanımın sesini dinleyerek 7 Şubat 2012’de tavır koydum. 25 Aralık’tan sonra da safımı belli ederek bu yapının karşısına dikildim. Tek hatam, 25 Aralık’ın ertesi günü Zaman’dan ayrılmamam, üç ay daha bünyede görünmem oldu. O da “acaba tabandaki büyük kitle için bir mihenk taşı olabilir miyim?” gibi safiyane bir niyete dayanıyordu. Hipnozun gücünü tahmin edemedim. Bütün kabahatim bu...