Gündem

'Hüseyin Gülerce sınıfta kaldı, Allah kimseyi onun vaziyetine düşürmesin'

Nazlı Ilıcak: Herkes ona şüpheyle bakıyor; 'acaba ihanet mi etti?'

19 Aralık 2014 12:05

Bugün gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak, 14 Aralık operasyonunda savcılığa ifade veren ve geçtiğimiz günlerde Twitter fenomeni Fuat Avni'nin iddiaları üzerine "Hayati bir tehdit altındayım. ‘Paralel Yapı’ her türlü provokasyonu yapabilir" diyen Hüseyin Gülerce için "sınıfta kaldı" yorumu yaptı. "Allah kimseyi onun vaziyetine düşürmesin" diyen Ilıcak, "Belli ki, Gülerce kendi derdine düşmüş. Mağduriyet yaşayan arkadaşlarına bu yüzden sırtını dönüyor. İnançlı bir kişi olarak tanıdığım Gülerce, dünyanın bir imtihan yeri olduğunu düşünüyorsa, benim kanaatime göre sınavda kaldı" dedi.

Gülen cemaatinin önde gelen isimlerinden biriyken 17-25 Aralık operasyonlarının ardından cemaatle bağlarını koparan eski Zaman Başyazarı Gülerce, 14 Aralık operasyonu kapsamında ifade vermiş ve gözaltına alınan Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'yı "şov yapmak"la suçlamıştı.

Ilıcak'ın Bugün'de "Bence sınavda kaldı" başlığıyla yayımlanan (19 Aralık 2014) yazısı şöyle:

Hüseyin Gülerce zor durumda. Allah kimseyi onun vaziyetine düşürmesin! Yıllarca birlikte olduğu arkadaşlarıyla yolları ayrıldı. Ama öyle bir izlenim doğdu ki, herkes ona şüpheyle bakıyor: “Acaba ihanet mi etti?”

Böyle şüphelenmekte haklılık payı da var. Tahşiye ile ilgili yazı yazan 80 yaşındaki Ahmed Şahin hoca gözaltına alınıyor; Emniyet’te bekletiliyor. Hüseyin Gülerce ise özel muamele görüyor. Üstelik kendi açıkladı. Savcıya demiş ki:“Benim bir yıldır Cemaat’le yolumun ayrıldığını da hesaba katın.” Ve ilave etmiş: “Ekrem Dumanlı basın hürriyetinden falan söz etmesin. Delilleri gördüm. Burada tezgâh olabilir.” 

Belli ki, kendi derdine düşmüş. Mağduriyet yaşayan arkadaşlarına bu yüzden sırtını dönüyor. İnançlı bir kişi olarak tanıdığım Gülerce, dünyanın bir imtihan yeri olduğunu düşünüyorsa, benim kanaatime göre, “sınavda kaldı.” Haberi olsun!

Bombadaki parmak izi yalanı

Tahşiye operasyonundan sonra, başkaları da sırada. Mesela Hrant Dink cinayetini Ali Fuat Yılmazer ile Ramazan Akyürek’e yıkmaya hazırlanıyorlar. Ali Fuat Yılmazer, Trabzon’dan,“Hrant Dink’in öldürüleceğine dair” ihbar geldiğinde yurtdışında olduğunu ve F-4 raporunu görmediğini söylüyor ama nafile!!! F-4 raporunu Yılmazer’in yardımcısı Bülent Demirel teslim almış; aynı ihbarın Trabzon’dan İstanbul’a da gönderildiğini görünce, söz konusu belgeyi, Ali Fuat Yılmazer’e göstermeden İstihbarat Denetleme Programı’na (İDP) kaldırmış. Dolayısıyla, işin ucunu Yılmazer’e uzatmak pek mümkün görünmüyor. Ramazan Akyürek ise Trabzon Emniyet Müdürü. Eleman Erhan Tuncel’den temin edilen bilginin “gereği için” İstanbul’a, “bilgi için” İstihbarat Daire Başkanlığı’na gönderilmesini sağlayan kişi. Neden İstanbul ve Ankara’ya ulaşan 2 bilgi notunda farklı ifadeler kullanılıyor? Haklı bir soru. İstanbul İstihbaratı’na “ses getirici bir eylem yapılacak” denirken, niçin İstihbarat Daire Başkanlığı’na “Hrant Dink öldürülecek” diye yazılıyor? Bunun sebebini, o tarihte Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Engin Dinç’e de sormak gerekmez mi? Dinç, şu anda İstihbarat Daire Başkanı. Aynı zamanda adı Dink cinayetindeki şüpheli devlet memurları arasında geçiyor.

                                                                    ***

Tahşiye operasyonu gibi, Dink cinayetini de Cemaat aleyhine kullanmaya hazırlanıyorlar. Oysa Tahşiye’de pek ikna edici olamadılar. Tabii bazı haber kanalları, polis ya da avukatlarını kendilerini savunsunlar diye ekrana çıkarmadığı için, tek yönlü karalayıcı yayın yapılıyor. Ancak kanallar arasında gezenler hakikati öğrenebiliyor. Mesela çarşamba akşamı CNN Türk’te bu konu tartışılıyordu. Gazeteci İsmail Saymaz yanlış bilgi verdi. Bomba üzerinde polisin parmak izi olduğunu söyledi. Oysa bu iddia çoktan yalanlandı. Arama günü, olayın nasıl cereyan ettiğini, tutuklanan polisin avukatı açıkladı: Arama, muhtarın ve ev sahibinin huzurunda gerçekleşiyor. Zaten eve birlikte giriyorlar. Polis, kanepenin arkasında bir poşet görüyor. Onu eline alıyor; bakıyor, içinde bomba var. Amirine gösteriyor. Amiri de poşeti tutuyor. Bunun üzerine, hemen Olay Yeri İnceleme Ekibi eve davet ediliyor. Her iki polis de bomba poşetinin üzerinde parmak izlerinin bulunduğunu bu ekibe söylüyor. “Başka parmak izi var mı, yok mu bunlar araştırılsın” deniliyor. Bu araştırmayı yaparken, mukayese etmek maksadıyla, polisler, o gün kendi parmak izlerini de veriyor.

Şimdi bu bilgiler ışığında soruyorum: “Bombayı polis koymuş. Bombaların üzerinde parmak izleri var” denilebilir mi?

Bir başka iddia da aynı bombaların farklı operasyonlarda, sözgelimi Poyrazköy, Zir Vadisi vs. mekânlarda ele geçirildiği rivayeti. Bunu “Bombalar aynı seri numarasını taşıyor” iddiasına dayandırıyorlar. Halbuki bombaların, silahların aksine “seri numarası” değil, “kafile numarası”oluyor. Her silahın seri numarası farklı. Kafile numaraları ise yüzlerce hatta binlerceyi bulan üretimi kapsıyor. Dolayısıyla iki bombanın aynı kafile numarasına sahip olması, bunların birbirinin aynı olduğunu göstermiyor.

                                                                    ***

Madem davaların içeriğine giriyorsunuz o zaman programın meşruiyetini sağlamak adına, Cemaat’e yakın bir gazeteden konuk davet etmekle yetinmeyiniz. Hükümet komiserlerinin ya da polis muhabirlerinin iddialarını karşılayabilecek donanımda birine söz hakkı vermek, adil yayıncılık ilkesi gereğidir. Mesela tutuklanan polislerin arkadaşlarının, onların avukatlarının ya da Emre Erciş gibi Karşı Gazetesi’nde yazan, dosyalara hâkim birinin iştirak etmesi, bu gibi tartışma programlarının daha tarafsız cereyan etmesine katkı sağlar.

7 bin kişi mi dinlendi?

Abdülkadir Selvi hâlâ Star’ın manşetini gösteriyor ve “7 bin kişi yasa dışı dinlendi” diyor. Bunun yalan olduğuna dair bir SMS gönderdim Ahmet Hakan’a. Sağ olsun programda okudu. Bunun üzerine Abdülkadir Selvi rakamı biraz indirerek şöyle konuştu: “Ben Başsavcı Hadi Salihoğlu’nun sözüne inanırım. O, 2 bin 280 diye açıklamıştı.”

Oysa Hadi Salihoğlu, o rakamdan da caymıştı. Kendisine “Tevhid Selâm örgütü dosyasının savcıları Adem Özcan ve Adnan Çimen’in sadece 234 kişi dinlendi” dediği hatırlatılınca,“Bir an­da yük­le­niyorsu­nuz yan­lış sa­yı­lı­yor de­mek ki. Faz­la da sı­kış­tır­ma­yın” diye konuşmuştu. Sonunda, 23 Temmuz 2014’te gerçeği itiraf etti:

“2010 yılında soruşturmaya başlandı. 3 yıl boyunca 251 hedef kişi, dolaylı dinlemelerle birlikte toplamda 2 bin 280 kişi dinlendi” dedi.

Demek,

1) Star’ın “7 bin kişi dinlendi” haberi yalan. “Dinlendi” diye ismi verilenlerin pek çoğunun Tevhid Selâm dosyasıyla ilgisi yok.

2) Tevhid Selâm dosyasında, dolaylı dinlemelerle birlikte rakam 2 bin 280 kişiye ulaşıyor. Hedef kişinin görüştüğü herkesin adı ister istemez dosyaya giriyor. Ama iddianame yazılırken, konuyla ilgili olmayan kayıtlar imha ediliyor. İddianame yazılmadan Tevhid Selâm dosyası savcıların elinden alındığı için, dolaylı dinlenenlerin adlarının imha edilmesi gerçekleşemiyor.

3) Abdülkadir Selvi’nin söylediğinin aksine Hadi Salihoğlu, 3 yıl boyunca 251 hedef kişinin dinlendiğini açıkladı. Zaten dosyanın savcıları da 234 rakamını verdi. Bunların hepsi hâkim kararıyla ve gerçek isimleriyle yapılan yasal dinlemeler. Kaldı ki, özel olarak AK Parti hükümeti tarafından Sulh Ceza Hâkimliği’ne atanan ve Tevhid Selâm dosyasında polislerin sorgusunu yürüten hâkim İslam Çiçek de dinlenen kişi sayısı için 234 demişti.

Abdülkadir Selvi, Hadi Salihoğlu’nu referans alıyor ama sonraki gelişmeleri ya takip etmemiş ya da unutmuş. 7 bin değil, rakam 234… Ve hepsi yasal dinleme.

Amaç, algı operasyonu olunca, gerçeğin ifadesi tâli bir iş haline geliyor.

 

İsmail Saymaz'dan açıklama

 

Nazlı Ilıcak'ın "Gazeteci İsmail Saymaz yanlış bilgi verdi. Bomba üzerinde polisin parmak izi olduğunu söyledi" sözlerine Saymaz'dan yanıt geldi. Kişisel Twitter hesabından açıklama yapan Saymaz, Ilıcak'ın eksik bilgi aktardığını belirterek şunları söyledi:

"Nazlı ılıcak bugün, benim CNN Türk'te Taşhiyeciler ile ilgili "bombalarda parmak izi çıktığı" şeklinde yanlış bilgi verdiğimi iddia etmiş. Ilıcak programı ya izlememiş ya da izlediğini anlamamış. Ben "ya bombaların üzerinde ya da bombaların olduğu torbanın üzerinde" dedim. Kaldı ki aynı polislerden biri olan C.A., duruşma tutanağına göre, "bombaları elleyerek baktım" diyor. Bu nedenle el izi de çıkmış olabilir"

İlgili Haberler