Tahliye edilen HDP Adana Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi Meral Danış Beştaş, 16 Nisan'da referandum devam ederken Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) aldığı "mühürsüz pusula ve zarflardaki oyların da geçerli sayılmasına ilişkin 'son dakika' kararını "büyük bir şaibe" olarak nitelendirdi. "Hayır çıkacağına dair hiçbir kuşkum yoktu. Hala da o düşüncemde kararlıyım. Evet çıkmadı, çıkarıldı" görüşünü dile getiren HDP'li Beştaş, "Türkiye’nin seçim ve referandum tarihlerindeki en büyük şaibe ile karşı karşıyayız. Çok ciddi bir iddiadır bu. YSK’nin kanunu çiğneyerek, daha sandık sayımı olmadan, daha seçim devam ediyorken böyle bir kararı üstelik de duyum üzerine alması, asla ve asla demokratik bir ortamda seçim olmadığını ve sandıklara müdahalenin, daha önceden planlandığını ortaya koymaktadır" diye konuştu.
HDP Eşgenel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, tahliyesinin ardından Cumhuriyet gazetesinden Mahmut Oral'a konuştu. "Tahliye edilmemiz sevindirici, elbette ki bir demokratik hukuk devletinde hiç tutuklanmamamız gerekiyordu” diyen Beştaş, “Ama biz tutuklandık ve referandum sürecini içeride geçirdik.Tahliyeler, ‘demokratik siyaset özgürleştiartık herkes düşüncesini özgürce ifade ediyor’ anlamına gelmiyor. Bizim eşgenel başkanlarımız dahil olmak üzere 12 milletvekili arkadaşımız, PM ve MYK üyeleri, yerel yöneticimiz, belediye başkanlarımız hala içeride. Siyasetin tutuklandığı, siyasetçilerin hala cezaevinde bulunduğu bir ortamda siyaset özgürleşmemiştir. Bu nedenle bir an önce bütün siyasi tutukluların serbest bırakılması gerekir" diye konuştu.
"Gazetecilerin içeride olması kabul edilemez"
Gazetemizin tutuklu yazar ve yöneticilerinin serbest bırakılması çağrısı yapan Beştaş, "Basın yolu ile düşünce suçu işledikdikleri iddia edilen başta Cumhuriyet gazetesinin yazar ve yöneticilerinin de bu anlamda salıverilmesi lazım. Gazetecilerin içeride olması kabul edilemez. Milletvekillerinin, aydınların, gazetecilerin, yazarların cezaevinde olduğu bir atmosferde özgürlük yoktur. Orada düşünceler tutsak edilmeye çalışılıyordur” dedi.
"Evet çıkmadı, çıkarıldı"
"Benim sadece bedenim içerideydi ama ruhum, düşüncelerim ve taleplerim dışarıdaydı” diyen Beştaş, referandum sürecini ve sonuçlarını şöyle değerlendirdi: "Hayır çıkacağına dair hiçbir kuşkum yoktu. Hala da o düşüncemde kararlıyım. Evet çıkmadı, çıkarıldı. Türkiye’nin seçim ve referandum tarihlerindeki en büyük şaibe ile karşı karşıyayız. Çok ciddi bir iddiadır bu. YSK’nin kanunu çiğneyerek, daha sandık sayımı olmadan, daha seçim devam ediyorken böyle bir kararı üstelik de duyum üzerine alması, asla ve asla demokratik bir ortamda seçim olmadığını ve sandıklara müdahalenin, daha önceden planlandığını ortaya koymaktadır.”
"Bölünmüşlüğü ortadan kaldıracak bir dile ihtiyaç var"
Türkiye’nin YSK’nin kararının ardından ikiye bölünmüş bir görüntü sergilediğini ifade eden Beştaş, “Bu bölünmüşlüğü ortadan kaldıracak mesafeleri kısaltacak bir dile, özgürlük anlayışına ihtiyaç var. Hemen idamın dile getirilmesi, bu beklenti ile bağdaşmıyor. Türkiye’de her iki kişiden biri farklı oy vermişken, bu bir tarafı daha kızıştıracak, diğer tarafı ise ötekileştirecek ve dışlayacak yaklaşım, en başta Türkiye’ye kazandırmaz. Burada en büyük sorumluluk da iktidara düşüyor doğal olarak.Referandumdan çıkan bu mesajı almış olmaları gerekiyor. İstanbul, Ankara, Diyarbakır, İzmir ve diğer büyük illerin sonuçları ortada. Hem Kürt illerinde hem Türkiye’nin büyük şehirlerinde seçmenler, yurttaşlar ‘Biz sözümüzü herşeye rağmen söylüyoruz’ dediler. Nedir bu her şeye rağmen, ölüme, tutuklamaya, gözaltına alınmaya, tutuklu ise sevke, ihraca ve daha birçok şeye rağmen, biz düşüncemizi söyledik’ dedi. Bu anlamlıdır” dedi.
"2019’a giderken yeni demokratik bir anayasa yapılmasına ihtiyacımız var"
"Türkiye’nin en az yarısı ki bence daha da fazlası özgürlüklerden, eşitlikten, haktan ve demokratik bir sistemden yana oyunu verdi. Şu an mevcut tabloya hayır dedi” diyen Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sistem değiştiren referandumlar, meşru kabul edilmiyorsa kısa vadede değil, uzun vadede de asla halk tarafından kabul edilemez. Böyle görülmelidir. 2019’a giderken iktidar partisinin de bu konuda çok ciddi değerlendirmeler yapacağına inanıyorum. Aslında kendi seçmenleri de onlara hayır dedi. Kürtler AKP’ye oy verdi iddiası ise tamamen spekülasyon. Son bir yılda Kürt illerinde yaşanan hak ihlallerini, seçim günü yaşanan yolsuzlukları, ususlüzlükleri kapatmak için böyle bir yol deneniyor. Binlerce usulsüzlük başvurusu olmasına rağmen hiçbiri soruşturulmadı ve dikkate alınmadı. Bütün bunlara rağmen 2019’a giderken, yeni, demokratik, herkesin katılabileceği bir anayasa yapılmasına ihtiyacımız var. Bu referandum geçmiş olsa da hani öyle ilan ettiler ya ‘Bor’un pazarı geçmiş, Atı alan Üsküdar’ı geçmiş’ ama bizce geçmedi o at. Asıl hep birlikte 2019’a giderken, toplumsal sözleşmenin ruhuna uygun olarak, ortak iradeyle, her iki yüzde 50’nin ortak iradesi ile asgari müştereklerdeki bir metinde buluşmalıyız. Siyasetin tutuklandığı, siyasetçilerin hala cezaevinde bulunduğu bir ortamda siyaset özgürleşmemiştir. Bu nedenle bir an önce bütün siyasi tutukluların serbest bırakılması gerekir” diye konuştu.
"Önümüzdeki 2 yıl içinde farklı ittifaklar olabilir"
Serbest bırakılmasının ardından gazeteye konuşan HDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, referandumdan çıkan sonuçların artık Türkiye’de artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ve yürümeyeceğini ortaya koyduğunu vurgulayarak “Artık ezber bozuldu. İlk kez Türkiye’de HDP ya da Kürtler, Türkiye’nin diğer dinamikleri örneğin sağ seçmen, muhafazakar seçmen, milliyetçi seçmen tek cephede buluşarak, bir çalışma yürüttü. Bu Türkiye’de bir ilktir. Önyargılar kırıldı. Meral Akşener Diyarbakır’a geldi mesela, bölge insanının elini sıktı. Bu çok önemlidir” dedi. “Önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanlığı seçiminde, herkese eşit mesafede davranabilecek ortak bir adayla gidilirse, hayır cephesinin kazanabileceği bir sonuç ortaya çıktı” diyen Aydoğan, “Önümüzdeki 2 yıl içinde farklı ittifaklar olabilir. Bu referandumda CHP ile aynı tarafta bir çalışma yürüttük. Tabanlarımız birbirlerine aşina oldu” dedi.
"Cumhuriyet’i hergün bekler olduk"
İstanbul Silivri 9 Nolu Cezaevi’nde DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ile aynı koğuşu paylaştıklarını belirten Aydoğan, gazetemizin yazar ve yöneticilerinin de tutuklu bulunduğu cezaevinde tam bir tecrit uygulandığını belirterek, “ toplumun her kesimi ile ilgili haber veren yayın çizgisi nedeniyle, Cumhuriyet’i hergün arar, bekler olduk. Anlayabildiğimiz kadarıyla içindeki tutuklular bakımından daha farklı bir yönetim anlayışı var. Tam bir tecrit hali var. Cumhuriyet yazar ve yöneticileri ise daha büyük bir tecrit altındalar. Sadece gazeteci Ahmet Şık’ı görüşe giderken uzaktan gördüm ama başka kimseyi görmek mümkün değildi. Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin havalandırmalarının üzerinin ise tel kafes ile kapatıldığını öğrendik. Onlar, gökyüzünü bile tel kafeslerin ardından görebiliyorlar. Böyle bir tedbirin gerekçesi olamaz” diye konuştu.
"Dosyalarımızı hazırlayan savcıların hepsi FETÖ’den tutuklu"
Serbest bırakılmalarını referandumun artık bitmiş olmasına bağlanmasına itiraz eden Aydoğan, aynı gün başka mahkemelerde yargılanan Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Ferhat Encü ve Gülser Yıldırım’ın serbest bırakılmadığına dikkat çekerek, tutuklu HDP milletvekillerinin hemen hemen aynı şeylerle, DTK toplantılarına katılmakla, örgüt üyesi olmakla suçlandığını anımsattı. Aydoğan, “Dosyalarımızın hemen hepsi 2010- 2011 yıllarına ait suçlamaları içeriyor. Dosyalarımızı hazırlayan savcıların da hemen hepsi FETÖ davalarından tutukludurlar. Ergenekon ve diğer davalar düştü ama bizim davalarımız hala sürüyor. Ben iktidarın yargı üzerinde baskı kurduğunu ama herşeye rağmen bu ülkede bağımsız ve tarafsız yargı mensuplarının olabileceğini düşünüyorum” dedi.