11 Ağustos 2022 00:00
T24 Ankara Bürosu: Tolga Şardan | Gökçer Tahincioğlu | Asuman Aranca |
Ankara’daki evinin önünde 18 Aralık 2002’de öldürülen Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’na yönelik suikast soruşturmasında gelinen aşamada iki isim kritik… İlk isim eski bir Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) mensubu olan Nuri Gökhan Bozkır… İkinci isim de, yine Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda Muharebe Arama Kurtarma (MAK) birliğinin bir dönem komutanlığını yapmış olan ve Bozkır tarafından cinayetin emrini verdiği iddia edilen emekli albay Levent Göktaş. Firari olarak bulunduğu Ukrayna’dan MİT elemanlarınca Türkiye’ye getirilen Bozkır, Hablemitoğlu cinayeti soruşturması kapsamında “tasarlayarak adam öldürme” ve “örgüt üyeliği” suçlamasıyla 8 Şubat 2022’de Ankara’da tutuklandı, Göktaş ise halen firari olarak aranıyor. |
Göktaş ve Bozkır ilişkisi eskilere dayanıyor. Babası eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün devresi olan asker çocuğu Bozkır’ın, yeterli niteliğe sahip olmadığı halde ÖKK’ya alındığı söyleniyor. ÖKK’da kendisini yetiştiren Levent Göktaş’a büyük sevgi beslediği, hatta oğlunun isminin Levent olmasının da bu sevgiden kaynaklandığı ifade ediliyor.
Bozkır, Türkiye’nin gündemine ilk kez kamuoyunda Sauna Çetesi olarak bilinen yapılanmaya yönelik Küre Operasyonu kapsamında 2006 yılında tutuklandığında geldi. O dönem avukatlığını Göktaş üstlendi. Operasyonun ‘FETÖ kumpası’ olduğu da ilk kez o dönem konuşuldu.
Bozkır, siyasi ve bürokratlara kamera görüntüleriyle şantaj yapıldığı iddia edilen bu dosya kapsamında 17 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Yargılama bitmeden YAŞ kararıyla TSK’dan atılan Bozkır, askeri suç yönünden görülen dava sonunda 6 yıl 3 ay hapse mahkûm edilince tekrar tutuklandı. 2010 yılında cezasının infazı tamamlanan Bozkır, aynı konuda Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen “örgüt davasından” 2016 yılında beraat etti.
Dava sürecince TSK’dan ihraç edilen Nuri Gökhan Bozkır, Hablemitoğlu soruşturması kapsamında verdiği ifadeye göre 2014 yılına kadar çeşitli işlerde çalışırken, bu tarihten sonra iç savaşın yaşandığı Suriye’de hizmet veren firmalara sağlık, temizlik, gıda ve araç temin işi yapmaya başlamıştı. Ancak silah ve mühimmat ticareti yapan bir şirket kurduğu da bilinen Bozkır’ın ismi 2015 yılında Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde durdurulan soğan yüklü bir TIR'da infilaklı fitil taşınmasına ilişkin dosyada da geçince, Ukrayna’ya kaçtı.
‘Canlı bomba’ yelekleri yapımında kullanıldığı iddia edilen infilaklı fitil yüklü TIR'ların IŞİD’e gittiği iddia edilirken, savcılığın hazırladığı iddianamede Bozkır’ın Şanlıurfa’ya kadar TIR'lara eskortluk dahi yaptığı anlatılıyor.
Bir süre sonra, devletten bazı ihaleler de aldığı iddia edilen Bozkır’ın, Suriye’ye silah ticaretini Levent Göktaş’la beraber yaptığı konuşulmaya başlandı. Ancak tahliyesi sonrasında Cumhurbaşkanlığı ve bazı bakanlarla yakın ilişkiler kurduğu bilinen Göktaş’a dokunulmadı. Bozkır ise Necip Hablemitoğlu dosyasına ilişkin ifadesinin bir bölümünde “Ukrayna’ya Göktaş’ın telkiniyle gittiğini, Şanlıurfa’da görülen ‘soğan TIR'ları’ davasında yargılanmasına asıl neden olan kişinin Levent Göktaş olduğunu” söyledi, Göktaş’ın 2017 yılına kadar kendisine hiç yardımcı olmadığını ve hep geçiştirdiğini anlattı.
|
Bu önemli iddiayı unutmadan, yeniden Nuri Gökhan Bozkır ve iddialarına dönelim. Bozkır’ın bir diğer iddiası da, Göktaş tarafından konuşmaması için tehdit edildiğiydi. Hem emniyet hem de savcılıkta, 2017 yılında eski bir denizci asker olan Levent Bektaş’ın Ukrayna’ya gelerek Göktaş’ın selamıyla kendisini tehdit ettiğini öne süren Bozkır, “Levent Bektaş bana, Levent Göktaş’ın her şeyden haberi olduğunu, akıllı durmamı söyledi. 2021 yılında ise Levent Göktaş ile yaptığımız bir telefon görüşmesinde Göktaş bana, ‘Sen de her bir boku anlatmışsın. Hablemitoğlu olayını nasıl Tarkan Mumcuoğlu’ndan sana çevirdiysek düzeltmesini de biliriz. Oğlunun başkasına baba demesini istemiyorsan adam gibi dur, Ukrayna’da kal, ben sana her türlü maddi desteği yaparım dedi” iddiasında bulundu.
|
Necip Hablemitoğlu, ÖKK, Fethullah Gülen cemaati, Ergenekon sanığı Levent Göktaş gibi birbirinden farklı kesimlerin bir araya nasıl gelebildiği bütün bu sürecin en önemli sorusu. Bu soruya verilen yanıta, konuyla ilgili hemen herkes ikna olmuş durumda: Cinayet öncesinde ÖKK görevlileri ile irtibatı belirlenen Enver Altaylı, Hablemitoğlu dosyası için kritik önem taşıyan bir isim. Özbek asıllı ABD vatandaşı ve CIA Ajanı Ruzi Nazar tarafından yetiştirilen Altaylı, Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nde okudu, 1960'da kurmay albay Talat Aydemir'in darbe girişimine katıldığı için tutuklandı. Altaylı, 1968’de çalışmaya başladığı MİT'ten 1973 yılında ayrıldı. 1974’te Almanya’ya giden eski MİT’çi, burada CIA ve Alman istihbaratı ile tanıştı.
Her kesimden siyasi, bürokrat ve askerle irtibatı olan Altaylı’nın daha ilginç olan bağlantıları ise 2017 yılında gözaltına alındığı operasyonla ortaya çıktı. Altaylı, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrasında ‘FETÖ iltisakı’ nedeniyle MİT’ten ihraç edilen Mehmet Barıner’i, damadı Metin Can Yılmaz üzerinden ABD’ye kaçırmaya çalıştığı iddiasıyla tutuklandı. Soruşturma sonunda hazırlanan iddianamede, Barıner’in MİT’te İran masasında çalıştığı ve Rıza Sarraf’ın ABD’deki Halkbank davasında tanıklık yapması için kaçırılmaya çalışıldığı anlatılıyordu. Altaylı’dan ele geçirilen dijital materyallerden Fethullah Gülen’e yazdığı mektuplar bulundu.
2008’de oluşturulduğu anlaşılan bu mektupların birinde Altaylı, “Muhterem Efendim” diyerek hitap ettiği Gülen’e, Genelkurmay Başkanlığı’na atanan İlker Başbuğ’u ve Ergenekon davasında tutuklandıktan sonra 2011 yılında cezaevinde şüpheli biçimde hayatını kaybeden eski MİT’çi Kaşif Kozinoğlu’nu hedef gösteren ifadeler kullanıyordu. Başbuğ için “Yeni Genelkurmay Başkanı’nın zatı âlinize ve yapılan hizmetlere bakışı son derece menfidir. Yeni görevine başlar başlamaz zatı âlilerinize taraftar 7 generalin izlemeye alınmalarının talimatını verdi” diyen Altaylı, başka bir mektupta da MİT’in de ‘FETÖ iltisaklı’ 20 personelini izlemeye aldığını ve bu işin arkasında Kozinoğlu’nun olduğunu belirtiyordu. Altaylı, “Başbakan, Müsteşar nezdinde teşebbüste bulunarak, Kaşif Kozinoğlu’nun etkisiz hale getirilmesini ve bu 20 görevli hakkındaki izlemenin durdurulmasını temin edebilir. Ancak Başbakan’ın böyle bir inisiyatif kullanacağı kanaatinde değilim” cümlelerini kullanıyordu.
Enver Altaylı’nın Fethullah Gülen’e yazdığı mektuplardan birinde ise daha dikkat çekici ifadeler yer alıyordu. Altaylı bu mektupta, “Mustafa Levent Göktaş ile ilgili düşüncelerimi daha önce arz etmiştim. Bunların kazanılmasının önemi büyüktür. Ben bu insanların geçmişte hataları olmadı demiyorum. Bunları kısmen de olsa aydınlattık, kazanabiliriz diyorum ve bu memleket için olumlu bir dönüm noktası olacaktır diyorum” ifadelerine yer veriyordu.
Altaylı’dan elde edilenler yalnızca mektup ve belgeler değildi. Dosyaya Altaylı’nın kritik isimlerle çekilmiş fotoğrafları da yansımıştı. Bu fotoğraflardan biri de Altaylı’nın kızının nişanında çekilen fotoğraftı. Fotoğrafta, Altaylı’nın kızını istemeye gittiği de bilinen Gülen’in sağ kolu Mustafa Özcan’ın nişan yüzüklerinin kurdelasını kesen kişi olduğu görülüyordu.
‘Casusluk ve FETÖ üyeliği’ iddiasıyla yargılandığı davada 23 yıl 4 ay hapse mahkûm edilen Enver Altaylı’nın ismi, halen Necip Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasında da ‘şüpheli’ olarak ismi yer alıyor.
SÜRECEK |
YAZI DİZİSİNİN BİRİNCİ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası | Açılmasına katkı sağladığı altın madenine mücadele ettiği Gülen cemaati nasıl hâkim oldu, ABD ne için devreye girdi, suikast öncesinde ve sonrasında neler yaşandı?
YAZI DİZİSİNİN İKİNCİ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası | Hablemitoğlu’na ‘MİT’ suçlaması, var olmayan ‘altın’ belgesi ve varlığı kanıtlanamayan kurye profesör
YAZI DİZİSİNİN ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası: İfadelerde cinayetle suçlanan eski Özel Kuvvetler Komutanlığı mensupları hakkında yıllarca işlem yapılmadı!
© Tüm hakları saklıdır.