Politika

Gülse Birsel: Erdoğan, kadınlardan yarım ağız bir özür dileyebilir

"Teyze anne yarısıdır, toplamda 0.75 kadın sayılabilirim"

08 Haziran 2016 13:16

Hürriyet gazetesi köşe yazarı Gülse Birsel, “Evini çevirmekten imtina eden bir kadın eksiktir, yarımdır. Anneliği reddetmek, insanlıktan vazgeçmektir” diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkında “Hayır yarım ağız bir özür bile olabilir. Sonuçta özür dileyeceği kadınlar da “yarım kadın” ya, o bakımdan” diye yazdı.

Gülse Birsel’in bugünkü (8 Haziran 2016) 'Yarım porsiyon' başlıklı yazısı şöyle:

Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşlerine bakılırsa, ben ne yazık ki yarım kadın sayılıyorum.

Zira henüz çocuk yapmadım. Belki de yapmam. Paşa gönül kriterlerinin bedeli yarım kadın olmaksa, ne yapalım? Reis’in kriterlerine göre hayatımızı yarım yamalak devam ettiririz!

Esasında kendime, hayatıma şöyle bir baktığımda, yarım, eksik, yamuk bir şey de görmüyorum. Ama pardon yani kendi hayatımı ben mi bileceğim koskoca Cumhurbaşkanı mı? Sayın Erdoğan yarımsın diyorsa öyledir!

Öte yandan, malumunuz “Teyze, anne yarısıdır”. E ben de teyzeyim. Oradan anne yarısını alsak, toplamda 0.75 kadın sayılabilirim. Amaaan canım, sonuçta yarım anne gönül alma!

O değil de Sayın Erdoğan çocuk yapmayan, özellikle de isteyip de farklı sebeplerden yapamayan kadınlardan bir özür dileyip, meramını anlatıp gönüllerini alsa çok iyi olur. Çünkü gördüğüm kadarıyla mütedeyyin olan olmayan, tüm kadın dernekleri çok kızgın. Demografik geleceğimizle ilgili bir endişe, ancak bu denli kırıcı ifade edilebilirdi.

Hayır yarım ağız bir özür bile olabilir. Sonuçta özür dileyeceği kadınlar da “yarım kadın” ya, o bakımdan.

 

Orucu ne bozar, hemen söyleyeyim!

 

Her ramazan, ilahiyatçıların oruçla ilgili aynı soruları sabırla cevaplamasına hakikaten hayranım.

Ne uçuk sualler, neler neler. Bir insan ömründe olma ihtimali milyarda bir durumların orucu bozup bozmayacağına dair meraklar.

Kutsal kitabın ve ibadetlerin ana hatlarına, esas amaçlarına değil de böyle akla hayale gelmeyecek detaylarına takılmamız ilginçtir. “Kulaktaki pamuk, kulak zarı delikse ve yanlışlıkla içeri girerse oruç bozulur mu” diye soru duydum ben televizyonda. Kulağımla duydum! Zira pamuk yoktu.

İlahiyatçıların işlerini biraz hafifletmek için, her yıl ramazan ayında defalarca sorulan sorulara verilen binlerce defa dinlediğim cevapları tekrar edeceğim, çünkü hâlâ her gün soruluyor.

Sevgili vatandaşım, bildiğim kadarıyla:

*

- Oruçluyken saçınızı yaptırabilirsiniz, ne alakası var yahu?

*

- Krem sürmek orucu bozmaz tabii ki.

*

- Dudağınızı yaladığınızda da oruç bozulmaz.

*

- Diş fırçalamak orucu bozmaz. Lütfen fırçalayınız.

*

- Parfüm kokusu duymak orucu bozmaz, niye bozsun yav?

Ama bak mesela:

İftira etmek, yalan, hırsızlık, rüşvet, birilerini hedef göstermek, toplum içinde ikilik, ayrılık yaratmak, insanlara aşağılayıcı isim takmak, küfretmek, hak yemek, kalp kırmak, kadın dövmek filan var ya...

Bunlar sadece orucu değil, her şeyi bozar!

Bilginiz olsun.

 

Güçlenmek mi, hissizleşmek mi? Ne bu?

 

Bu yazı yazılmaktayken Beyazıt’taki korkunç terör saldırısının haberini aldık.

Eskiden, daha küçük çaplı olaylarda bile ortalık birbirine girerdi. Panikler, gelecekten endişe eder, hayat alışkanlıklarımızı değiştirir, yazar, konuşurduk.

Bu defa tuhaf bir şey oldu.

İstanbul’un göbeğinde bomba patladı, çok sayıda insanımız hayatını kaybetti. Ama ne sosyal medyada ne haber kanallarında ne sokakta, o eski felaket atmosferi, isyan duygusu, o yoğun olağandışılık hissedilmedi.

Yayın yasağıyla ilgisi yoktu bunun. Üzüntü eksikliği de değildi. Neydi?

Bu durum terörle yaşamayı öğrenmek, terörün hayatı etkilemesine izin vermemek mi, yoksa bu dehşeti kanıksamak mı?

Güçlenmek, deriyi kalınlaştırmak mı, yoksa kurbağa deneyindeki gibi ılık sudan kaynamaya doğru yavaş yavaş fark etmeden geçmek mi?...

Bize neler oluyor?

Ben bilemedim...

İlgili Haberler